18 Ekim 2021 Kanuni döneminde yaşamış Selanik’li bir divan şairi olan Hayali Bey’in bir beyitiyle başladım bugünkü yazıma Değerli Okurlar. Farsça’dan dilimize yansımış olan mahi sözcüğü balık anlamındadır. Derya ise hepimizin bildiği gibi; deniz anlamını ifade eder. Aşağıda anlatıyorum, galiba biz içinde yaşadığımız deryayı bilmeyen balıklarız. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı, Alparslan BAYRAKTAR, 21 Ağustos 2020’de dört aylık kızının adını kullanarak “Zeynep uyandı“ şifresiyle Cumhurbaşkanı’na “doğalgaz bulundu” müjdesini vermişti. Bu güzel müjdeyi veren BAYRAKTAR ödüllendirildi ve 6 Kasım 2020’de Kardemir Yönetim Kurulu Başkanlığına da atandı. MOTORİN BENZİNİ SOLLADI Sakarya Gaz Sahası olarak adlandırılan Batı Karadeniz Havzası’nda Zonguldak’ın 150 km. açıklarında Fatih sondaj gemisinin 20 Temmuz’da başladığı araştırma sonucunda Tuna-1 lokasyonunda 320 milyar metre küp doğalgaz bulunduğu bizzat Cumhurbaşkanı tarafından açıklanmıştı. Sevinçle karşılanan bu haberin duyurulduğu gün motorinin litre fiatı 6 lira 12 kuruş, dolar ise 7 lira 23 kuruştu.. Ard arda yapılan zamlarla benzin fiyatını geçen motorin bugün 8.03 TL.’den işlem görüyor. Müjdeler peşpeşe geldi. 21 Ağustos’taki 320 milyar metreküplük bu müjdeden sonra 17 Ekim 2020’de 85 milyar metreküp, Filyos Limanı açılışında, 4 Haziran 2021’de 135 milyar metreküp doğalgaz daha bulunduğu yine Cumhurbaşkanı tarafından açıklandı. Böylece bulunan doğalgaz toplamı 510 milyar metreküpe ulaştı. Aynı günlerde Kırklareli’nden de bir müjde geldi. İlin valisi Osman BİLGİN, Misinli-2 kuyusundan doğalgaz fışkırdığını açıkladı. Bölgede mevcut 63 kuyudan günde 200 bin metreküp doğalgaz çıktığını, oysa sadece yeni açılan 64. kuyudan günde 1000 varil petrol karşılığı olan 200 bin metreküp doğalgaz çıktığı müjdesini verdi. DÜNYADA DURUM Uluslararası kaynaklar 2019 yılında dünyada 206.2 trilyon metreküp doğalgaz rezervinin bulunduğunu belirtiyor. Bunun 50 trilyon 279 milyar metreküpünün Rusya’da, 33 trilyon 988 milyar metreküpünün İran’da, diğerlerini ise, Katar : 23 trilyon 831 milyar, Türkmenistan : 12 trilyon 177 milyar, S.Arabistan : 9 trilyon 423 milyar, BAE : 6 trilyon 091 milyar, Nijerya : 5 trilyon 761 milyar metreküp olarak, geri kalan rezerve Venezuela, Özbekistan, Libya, Cezayir, Irak vb. diğer ülkelerin sahip olduklarını açıklıyor. Bir başka biçimde açıklamak gerekirse; dünyadaki doğalgaz rezervinin 79.1 trilyon metreküpü olan %40.9’u Ortadoğu ülkelerinde, 62.2 trilyon metreküpü olan % 32.1’i Avrupa ve Asya ülkelerinde, 33.1 trilyon metreküpü olan %17.1’de Afrika ve Pasifik ülkelerinde bulunuyor. Buraya kadar verdiğim rakamlar ve verilerle sizleri yorduğumun farkındayım Değerli Okurlar. Ancak, yaptığım araştırmalar sonunda güvenilir kaynaklardan edindiğim bu bilgileri paylaşarak ilgilenenler açısından yararlı olacağını düşünmekteyim. SANAYİDE DOĞALGAZI İLK KULLANANLARDAN BİRİYİM Yeri gelmiş ve az önce Kırklareli ile ilgili gelişmeyi anlatmışken yaşadığım bir olayı da burada sizlerle paylaşmak gereğini duyuyorum. Karabüklü çelik sanayicisi değerli ağabeyim Sayın Yaşar Kaptan ÇEBİ Çorlu’da bir fabrika kurmuştu. Haddehane tav fırınını yapan İngiliz firması kumanda sistemini tamamlamadan ülkesine döndüğünden tesis üretime geçemiyordu. Ben o sırada Karabük Demir-Çelik Fabrikaları Haddehane ünitesinde çalışıyordum. Yaşar Ağabey beni çağırdı. 1990 yılı Aralık ayı başında gittiğim ve on gün kadar kaldığım tesiste fırını ateşledim ve tavlanan malzemeyi haddeye vererek üretimin başlamasını sağladım. Kullandığım yakıt, Lüleburgaz yakınlarındaki Hamitabat santralından çıkan doğalgazdı. Yalnız kokusu yoktu. Sonradan kaçak ve sızmaların anlaşılabilmesi için bünyesine sarımsak kokusunu andıran amonyak kokusu karıştırıldı. Yani sayın Vali’nin müjde olarak duyurduğu yerli doğalgazımız o bölgede mevcuttu ve o yıllarda kullanılmaya başlanmıştı. 2019 verilerine göre ülkemizde 45.7 milyar metreküp doğal gaz tüketildiği raporlarda görülüyor. Bu tüketimin %98.9’u ithalatla sağlanıyor. Yılda 42 milyar dolar enerji ithalatı için ödeme yapıyoruz. Bu demek oluyor ki; açıklanan verilere göre yaklaşık on yıllık bir rezerve sahibiz. Bu rezervi ancak 2024’ten itibaren kullanabileceğimiz söyleniyor. Şu anda bu amaçla kullandığımız üç adet sondaj ve iki adet sismik araştırma gemilerimizden dördünün, Fatih, Yavuz, Barbaros ve Kanuni gemilerinin Karadeniz’de, Filyos, Amasra ve Türkali açıklarında çalıştıkları belirtiliyor. Sismik araştırma gemilerimiz olan Barbaros’un görev paydaşı Oruç Reis geçen yılın aralık ayı başından beri Antalya limanında bulunuyor. Bakım için burada bulunduğu söylense de, limanda sismik araştırma yapamayacağına göre; bu durum Doğu Akdeniz’deki haklarımızdan ödün verdiğimiz anlamına geliyor. Mart ayındaki Liderler Zirvesi öncesi gerilen ortamın yumuşatılması amacıyla yaşanan bu durum sahip olduğumuz kozların yitirildiği anlamına geliyor. Adalarımızın birer birer elimizden çıkması bir yana, münhasır ekonomik bölge, mavi vatan, nawteks gibi iddialı söylemler neden unutuldu, artık hiç dillendirilmiyor? Çevremizde olan bitene daha ne kadar seyirci kalacağız? Dedeağaç’ta yerleşen ABD’nin büyük askeri gücünün, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın silahlanmasının, Ege ve Akdeniz’deki dengeleri aleyhimize değiştirdiği göz ardı ediliyor. Yunanistan ABD’den modernize edilmiş F-16 ve bize verilmeyen F-35’leri, Fransa’dan aynı anda sekiz hedefe kilitlenen Rafale uçaklarını ve fırkateynleri, Almanya’dan üstün donanımlı denizaltıları almaya çalışırken biz ortalığı kızıştırmayalım diye Oruç Reis’i limana çekiyor, Akdeniz’i terk ediyoruz. Oysa, denizlerimizdeki hidrokarbon varlığı öteden beri biliniyordu. Kıbrıs Barış Harekatı öncesi bir ABD petrol şirketinin 1960-1974 yılları arasında Geçitkale yakınlarında bir kuyusu, açık denizde de bir kulesi bulunuyordu. Harekatın başlamasıyla kuyuyu betonladılar, kuleyi ise söküp götürdüler. Ayrıca, 2000 yılında deneyimli bir uzmanın araştırmaları sonucu İskenderun Körfezi, Mersin ve Kıbrıs Adası çevresinde zengin hidrokarbon yatakları olduğu ortaya çıkmıştı. Bu kişinin ikna ettiği bir ABD şirketinin, TPAO ile kurduğu konsorsiyumun 1600 Km.lik hat boyunca üç ayrı noktada yaptığı sondajlar için 40 milyon dolar harcandığı, sonra şirketin aniden ortadan kaybolduğu biliniyor. Aynı yıl Rum ve Yunan ikilisi de bu konuda çalışmalara başlıyor, Mısır Hükümeti ile kıta sahanlığı görüşmeleri yapıyor ve bir anlaşma imzalıyor, İspanyol Sevilla Üniversitesi’ne deniz alanlarını belirten haritalar yaptırıyor ve bir Norveç şirketine bölgede sismik araştırma yaptırıyorken, biz ise bu gelişmeleri sadece seyrediyorduk. (Fikret GÖKÇE, Demlenmiş Köşe Yazıları 2018, Rum’un Ardına Neft Yağını kim Sürdü?, 2 Ekim 2011) Karadeniz’de de durum farklı değildi. Biz araştırma yapma olanağına sahip değildik. HORA tahlisiye gemisi bazı araç-gereçle donatılmış, MTA adına araştırma yapmakla görevlendirilmişti ama yeterli değildi. MTA-1 adı verilen bu gemi daha sonra İTÜ’ye hibe edildi. Yüksek bedellerle kiraladığımız yabancı araştırma gemileri aylarca Karadeniz’de dolaşıyorlar ve sonra “bir şey bulamadık” diyerek çekip gidiyorlardı. Ama kıyıdaş ülkeler boş durmuyordu. Tuna nehrinin yüzyıllardır Avrupa’dan Karadeniz’e taşıdığı alüvyonlar tabanda mutasyona uğramış zengin hidrokarbon yatakları oluşturmuştu. Romanya, Exon şirketiyle yaptığı çalışmaların sonucunda 2012 yılında aynı havzada 120 milyar metreküp doğalgaz buldu. Epey bir zamandır ses çıkmıyor, yeni müjde haberleri duyulmuyor ama gemilerimizin dördü Karadeniz’de araştırmalarına devam ediyor. Fatih’in kazdığı kuyuların testleri Kanuni sondaj gemisinde yapılıyor. Aslında büyük paralar harcayarak sahip olduğumuz, envanterimize giren son derece modern bu gemiler başarısız olduğumuz dış politika açısından da büyük önem arz ediyor. Balyoz Kumpası mağduru, 18 yıl hapis cezası alan E. Tümamiral Ali Deniz KUTLUK’un YouTube’de izlediğim bir önerisiyle yazımı bitirmek istiyorum. “Bir donanma niteliği kazanan bu özel filo karadan teknik personel tarafından verilen günlük-haftalık talimatlarla yönetilemez. Başında komutan yetkisiyle mutlaka aktif görevdeki bir amiral tarafından yönetilmelidir. Çünkü; bu filonun stratejik, lojistik yönetim prensipleri, özel bir konsepti vardır.” (Tümamiral KUTLUK, çocukluğu Filyos’ta geçen, annesi Karabük DÇ Genel Müdürlüğü’nde bir süre çalışan bir asker olup, dayısı T.Muharip Gaziler Derneği'nde birlikte görev yaptığım Kore Gazisi E. Yzb. sevgili Ağabeyim Ali Cengiz TÜRKOĞUL'dur) Evet Sayın Okurlar; sizleri yoran uzun bir makale yazdığımın farkındayım. Ama belki yararlanacak, eleştirecek ya da yazdıklarıma katılmayanlar olacaktır. Her tavra saygı duyuyorum. Yalnız bilinmesini istediğim; “ öyle bir vatanın çocuklarıyız ki; başlıkta yer alan Hayali Bey’in belirttiği gibi “zenginliklerle dolu bu güzel deryanın içinde yaşadığımızı ve değerini bilemiyoruz.” Esenlik dileklerimle.,