Türkiye’nin kanayan yarası, toplumsal kutuplaşma, mimarı ise Laik ve Muhafazakarlar.. Muhafazakarlar, muhafazakarlığı, laikler de laikliği kurallarına göre uygulasalar, belki böyle aşırı kutuplaşma ortaya çıkmaz.. Dünya üzerindeki Müslüman coğrafyasının her ülkesinde bugün, başta ülke iktidarlarının demokratik olmayan yönetimleri ile birlikte, sıkıntı, yoksulluk ve gözyaşı hakim... İslam ülkesi Türkiye ise, Muhafazakarlık ile Laiklik arasında sıkışmış kalmış durumda… Bugün muhafazakar ve laik kesim, ortak noktada buluşma konusunda fikir birliği yapacağı yerde, her alanda ayrışmayı, kutuplaştırmayı artırıcı, bir siyaset ve politika üreterek yürütmekte.. Burada ayrılan ve kutuplaşan konu, din işleri ile devlet işlerinin birbirine karışması veya birbirinden ayrı tutulması… Bugün İslam coğrafyasındaki yönetim sistemleri ne kadar halka yansıyan, halkın ihtiyaçlarını karşılayan, insanları mağdur etmeyen bir yönetim tarzını karşılıyor? Bugün İslam coğrafyası dışındaki ülkelerin yönetim sistemlerine baktığınızda ise az da olsa demokratik kuralların işlediği, zengin zümrenin iktidar üzerindeki baskılarıyla, sistemin zenginler ve yönetenler lehine işlediğini de görebilirsiniz.. İslam coğrafyası ülkeleri genelde, babadan-oğula liderlik geleneği sürdürülerek, aileden olmayan vatandaşa, ülke yönetimine katılma hakkı verilmemekte.. Türkiye’de ise, muhafazakar kesim Osmanlı İmparatorluğundan kalma yönetim tarzını benimserken, Laik kesim ise, ülkeden ülkeye değişen demokrasi anlayışıyla oluşturulan yönetim modellerini istemekte… Türkiye’deki muhafazakar, laik çatışmaları son dönemde daha da alevlenerek toplumsal kutuplaşmaya ulaştı.. Geçmişte, televizyon yayınlarının daha yeni, yeni girdiği Türkiye’de, muhafazakar kesim gavur icadı diyerek evlerine televizyon sokmazlar, ailesine televizyon seyrettirmezlerdi.. Bugün televizyon ve sosyal medyadan en çok faydalanan ve karşılığını gören yine Muhafazakar kesim… Yine bugün, laik Müslümanlar, neye hayır dediğini bilmeden şeriata hayır diyerek sözde laiklik yapıyorlar… Son yüzyıldır dünya üzerindeki savaş ve çatışmaların çoğu Müslümanların yoğun olarak yaşadığı ülkelerde gerçekleşiyor. Geçmişten günümüze İslam coğrafyası, aynı dine mensup olmalarına rağmen, mezhep ve yönetim tarzları nedeniyle ortak noktalarda birleşememiş.. Yıllardır Müslümanları, ülkelerinden çıkarmak için baskı, zulüm ve işkence altında tutan ülkeler, İsrail’in Filistin’e Çin’in Uygur, Rusya’nın Kırım , Myanmar’ın, Arakan Türklerine saldırıyı görmezden gelerek, Müslüman katliamına seyirci kalmış ve kalmaya devam etmekte.. Dünya üzerinde bulunan tüm Müslüman ülkeler bir araya gelemediği müddetçe, Müslüman coğrafyasının sıkıntılarını çözmek mümkün olmayacak gibi görünüyor.. Muhafazakar ve laik kesimlerin yıllardır birlikte yaşadığı Türkiye’de ise hükümetler, hiçbir ayrım yapmadan, öncelikle, muhafazakarların ve laiklerin sosyal hayatlarını, yaşam tarzlarına uygun olarak yaşamalarını sağlayacak yönetim modeli oluşturmalı… Düşünce ve görüşlerin ışık olması dileğiyle…