Dumanla haberleşmeden telgrafa, mektuba, mektuptan telefona, telefondan internete... Türkiye dijital çağı nasıl yakaladı? Elimizdeki telefonlarla nasıl haberleşiyoruz? Bu günlere nasıl geldik? Telekomünikasyonda dijital çağa giden ilk büyük adım hangi tarihte nasıl atıldı? Cep telefonlarının ve bilgisayarların internete bağlanabilmesi için nasıl bir altyapıya ihtiyaç var? 25 yılını haberleşme sektörüne vermiş biri olarak, çok fazla teknik detaya girmeden kısaca özetlemek istiyorum; Bu altyapı; fiberoptik Kablo ağları, Telekom santral sistemleri, radyolinkler va baz istasyonlarından oluşuyor. Elimizdeki telefonlar, bulunduğumuz yere en yakın baz istasyonuna sürekli bağlıdır. (Bu mesafe telefonumuzun şarj süresini etkiler. Uzak olan baz istasyonuna bağlı kalabilmek için daha fazla güç harcanacağından pil kullanma kapasitemiz düşer. Yani şarjımız çabuk tükenir.) Arama yaptığımızda; önce baz istasyonuna oradan baz istasyonunun bağlı olduğu telekom santralına, oradanda aradığımız şehir nerede ise o istikamete fiberoptik hatlar üzerinden ulaşırız. Coğrafyanın uygun olmadığı yerlerde yani optik kablo bağlantısı yoksa, sinyal radyolinkler yoluyla havadan gider. Aradığımız abonenin en yakındaki santraldan baz istasyonu vasıtası ile karşı tarafa ulaşırız. Bir çok kişinin ismini son yıllarda duyduğu fiberoptik haberleşme sistemi ülkemizde tam 38 yıl önce başlatıldı. 10 Nisan 1985 yılında ilk fiber optik kablo; Ankara Ulus Telekom santrali ile Gölbaşı uydu yer merkezi arasında döşenerek, 140 MB/s‘lik sistem hizmete girdi. Türkiye‘deki ilk fiber optik sistem budur. 15 Temmuz 1987‘de İller arasına fiber optik kablo, ilk kez Aydın-Denizli arasında havai olarak döşendi. Havai hat, havadan direkler vasıtasıyla aktarılanlara deniliyor. Bu projenin; optik ölçümleme ve test mühendisliğinin yanısıra ekiplerin yönetiminden de sorumlu idim. O dönemki ismiyle PTT, şimdiki ismiyle Türk Telekom personeline; fiberoptik tekniği, kablo ek yapımı ve ölçümü ile ilgili eğitimler vermiştim.. Avrupa bizden çok önce fiberoptik teknolojisi ile tanışmıştı. Fakat biz bu açığı kısa sürede kapattık. Ülkemizde ilk uygulamanın yapıldığı 1985 yılından tam 10 yıl sonra, Rusya; çalıştığım şirketten fiber optik kablonun ek ve ölçüm işi için yardım talep etmişti. Gider misin dediler. Tabii ki, giderim dedim. Yanıma bir teknisyen arkadaşımı ve cihazları da alarak gittim. Rusların böyle bir teknolojiye uzak kalmalarına şaşırmıştım. Nereden buldularsa 10 km kadar fiberoptik Kablo bulmuşlar. Kablonun makara boyları yaklaşık 1.5 km olduğu için aradaki eklerin özel bir cihazla yapılması ve optik ölçüm cihazı ile ek noktalarındaki zayıflamanın desibel cinsinden ölçülmesi gerekiyordu. Bu cihazlar sadece bizde vardı. Ruslarda aslında bu kablonun faaliyete geçirilebilmesi için santral sistemleri bile yoktu. Teknolojiyi tanımak adına bizden ek yapımı ve ölçü tekniğini öğrenmek istemişlerdi. Ruslara sempatim vardır. Hem işimizi yapmıştık, hemde tüm Rus mühendis ve teknisyenlere detaylı bir eğitim vermiştim. Ülkemizde 10/15 yıl içerisinde, proje Eğe bölgesinden başlamak üzere tüm ülkeye hızla yayıldı. Ayak basmadığımız yer kalmadı. On binlerce km kabloyu ülke içinde tesis ettik. Evlere kadar girdik. Deniz altına da döşeyerek ülkemizi dünya ile irtibatladık. Halen günümüzde de, konutlara kadar fiberoptik kablo ile hızlı internet bağlantıları devam ediyor. 1985 öncesine kadar iletişim hatları metal (bakır) hatlarla sağlanıyordu. Kapasite çok düşüktü. İki şehir arasında hattı düşürüp görüşmek mucize gibiydi. PTT'lerden telefon yazdırıp, saatlerce bekledikten sonra görüşmeden döndüğümüz günleri yaşı yetenler hatırlayacaktır. Fiber optik kablo, içinde cam olan ve içinden geçen ışığa kolay bir şekilde yön veren kablolara verilen isimdir. Bu kablolar elektrik sinyallerinin aksine ışık sinyallerini kullanarak veri gönderirler. Fiber optik kablonun yapısı 3 kısımdan oluşur. Bunlar; çekirdek, cam kılıf ve plastik koruyucu kılıftır. Fiberoptik kablolar üzerinden neredeyse sınırsız data, ses ve görüntü aktarmak mümkündür. Bakır hatlarda görülen parazitler, seslerin birbirine karışması FO da yoktur. Ayrıca, sudan da etkilenmez. Dünyanın öbür ucuyla son derece net, anında sesli ve görüntülü görüşmeye imkan sağlar. Ülkemizde, 38 yıl önce bu hamle başlatılmamış olsaydı, şimdi ne cep telefonlarıyla görüşebilirdik nede bankalarımızın, kurumlarımızın, evlerimizdeki bilgisayarın birbiriyle irtibatı mümkün olurdu. Bizim çocukluğumuzda en önemli iletişim aracı mektuptu. O'da en erken bir haftada elimize ulaşırdı. Bütün duygularımızı mektuba dökerdik. Mektupların gidip gelmesi biraz zaman alırdı, Postacı yolu gözlemenin ayrı bir heyecanı, güzelliği vardı. Şimdi öyle bir çağdayız ki, mesafeler artık sıfırlandı. Türkiye'de 55 milyon kişinin akıllı cep telefonu var. Günde ortalama 8 saat internet kullanıyoruz. Ortalama 4 saat sosyal medyada kalıyoruz. Anlık iletişim sayesinde; dünyanın her noktasında irtibat halindeyiz. Hiç bir şey gizli kalmıyor. Dijital çağ'da sansür imkansız. Gazeteciler görevini yapmazsa, o görevi vatandaş üstleniyor. Sosyal medya üzerinden anında örgütlenebiliyorlar. “Biz gerçekleri yayınlamazsak, vatandaşın haberi olmaz” diye bir şey yok artık! Bu arada, internet gazeteciliği aldı başını gidiyor. İnternet gazeteciliği; elektronik ortamda yayın yapan gazetelere verilen isim. Elektronik gazeteler, internetin yaygınlaşması ve ücretsiz olması nedeniyle basılı gazetelerden çok daha fazla okunmakta. O yüzden tüm basılı gazetelerin artık bir de internet sayfaları var. Günümüzde, internet giderek daha fazla önem kazanmakta ve artık insanlar birçok haberi internet üzerinden öğrenmekte. Bu anlamda internet gazeteciliği konusunda da önemli adımlar atılmakta ve dünya üzerinde yayın yapan binlerce dijital gazete bulunmakta. İnternet haberciliğinin en büyük özelliği bilgileri anında aktarabilmesidir. İnternet gazeteciliği ülkemizde de kontrolsüz bir biçimde hızla çoğalıyor. Eline telefonu alan bu mesleğe soyunuyor. Bu konuda çok ciddi yasal düzenlemeler gerekiyor. Sosyal medya ile ilgili bir takım yasal düzenlemeler olsa da bu konuda da eksikler olduğunu düşünüyorum. Günlük yaşantımızda iletişim gücü sağlaması, iş ve özel hayatı kolaylaştırması, pazar dünyasını daha geniş bir alana yayması gibi bir çok özelliğiyle sosyal medya hem hayatımıza keyif katıyor hem de gündelik gerekliliği olan işlerimizi gerçekleştirmemizde bizlere büyük yardımlar sağlıyor. Artık alışverişler internet üzerinden yapılıyor. Sosyal medyanın anlık iletişimleri mümkün kılması belki de en önemli ve gerekli özelliklerinden biridir. Yaşanan deprem ve sel gibi doğal afetlerde, sosyal medya platformları üzerinden yapılan bir çağrı saniyesinde milyonlarca insana ulaşıp, yardım kapısını açabiliyor. Örneğin acil muayenede bekleyen bir hasta için kan ihtiyacı sosyal medya üzerinden duyurulduğunda, mutlaka ilgili kişilere ulaşabiliyor. Sosyal medyanın iletişime yönelik sağladığı faydalardan bir tanesi de mesafelerin yok olmasıdır. İletişimi en çok etkileyen unsur mesafelerdir. Sosyal medya platformlarında dünyanın bir ucundan yeni arkadaşlar edinebilir, mesafeleri hiçe sayarak iletişim kurabilirsiniz... Nereden nereye değil mi? Teknolojide sınır yok. Baş döndürücü bir hızla gelişiyor. Bakalım daha neler göreceğiz. Sözün özü; çağın gerisinde kalmamak için vizyon sahibi yöneticilere büyük ihtiyaç var. 40 yıl önceki öngörü ve vizyondur, bugün telekomünikasyonda geldiğimiz nokta.