23 Mayıs 2019
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışının 100. yılını gururla yaşadığımız bu günlerde Milli Mücadele’nin bu olağan üstü başlangıcının toplumumuzca pek bilinmeyen olaylarını siz değerli okurlarla paylaşmak istedim. Yaptığım bu çalışma ve araştırma sonucu çeşitli kaynaklardan elde ettiğim bilgi ve bulguların ilgi duyanlar için yararlı olacağını düşünüyor, Büyük kurtarıcı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü bir kez daha saygı ve minnetle anıyorum.
Mustafa Kemal Paşa'nın vazife ve selahiyetine dair kendisine verilen talimatnamenin Meclis-i Vükelaca uygun görüldüğü hakkındaki Sadaret tezkeresi. (TEK ADAM, Şevket Süreyya AYDEMİR, 1966, Sh : 421)
Mustafa Kemal Paşa’nın vazife ve selahiyetine dair Harbiye Nazırı Şakir Paşa’nın mührünü taşıyan
talimatname
250 GÜNDE YAŞANAN OLAYLAR
İngilizler 9 Mart ve 17 Mayıs günleri Samsun’a asker çıkarmışlardı. Bu birlikten bir müfrezeyi de Merzifon’da görevlendirmişlerdi. Ayrıca Ruslara ihanet eden Rumları gemilerle bu ülkeden kaçırıyor, başta Trabzon ve Samsun olmak üzere Karadeniz’in çeşitli bölgelerine yerleştiriyorlardı. Böylece yerli halka karşı bir nüfus üstünlüğü sağlamayı amaçlıyorlardı.
(Milattan Sonra Samsun, Ertuğrul KAPUSUZOĞLU, 1987)
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesiyle yenik düşen Osmanlının orduları dağıtılmış, Çanakkale’yi geçemeyen düşman donanması 1918 yılı Kasım ayı başlarında 55 parçadan oluşan savaş gemisiyle boğaza demirlemiş, top namlularını İstanbul’a çevirmişti. 22’si İngiliz, 12’si Fransız, 15’si İtalyan ve 4’ü Yunan savaş gemilerinden oluşan bu düşman donanması İstanbulluların yüreğinde yaralar açıyor, adeta Çanakkale’nin intikamını alıyordu. (Anadolu İhtilali, Sabahattin SELEK, 1966, Sh ; 185)
İngiliz işgal gücünün Samsun’da konuşlanmasıyla iyice azıtan Rum çeteler bölgede terör estiriyor, Pontus devleti kurmak hayaliyle köylere saldırıyor, yakıyor, yıkıyor, halkın canına, malına, namus ve ırzına tecavüz ediyordu. Korku ve yoksulluk içindeki halk şehirde bile sokağa çıkamaz olmuştu. Direnmek ve örgütlenmek gerekiyordu. Bu amaçla bölgede yer yer Rumlara karşı yerli çeteler oluşmaya başladı. Silahları yeterli olmayan az sayıdaki bu çetelerin en önemlisi Giresun’daki Topal Osman Çetesiydi. Samsun’daki askeri birlikte çaresizdi, bir şey yapamıyordu. Bu duruma tepki gösteren makineli tüfek birliği komutanı Teğmen Hamdi Bey askerleriyle birlikte dağlara çekildi.
(Anadolu İhtilali, Sabahattin SELEK, 1966, Sh :191 )
Bu sırada İstanbul’daki Patrikhane ve Mavri Mira gibi zararlı cemiyetler tarihsel Yunan emellerinin (Magalo İdea) gerçekleşmesi için yoğun bir çaba gösteriyorlardı. 1820’lerde Yunan isyanı sırasında kurulmuş olan Etniki Eterya cemiyeti 1904 yılından itibaren Karadeniz bölgesinde Pontus devletini kurmak için yeniden faaliyete geçmişti. Özellikle mütarekenin imzalanmasından sonra diğer teşekküllerin de ortaya çıkmasıyla emellerinin gerçekleşmesi için büyük bir hızla hareket ediyorlardı. Karadeniz Rumları da bu çabalara paralel bir kampanya başlatmış ve Trabzon Metropolitinin başkanlığında bir heyeti Paris’e göndermişlerdi. Paris’te aylarca kalan basın ve bazı kuruluşların yanı sıra Avrupa devletlerinin yetkilileriyle görüşen heyet Türklerin Rumları katlettiği yalanı ve aleyhimize propagandalar ile Avrupa’da kamuoyu oluşturmaya ve bu devletlerin desteğini almaya çalışıyordu. Bu sırada İstanbul’da çıkan Patris adlı Rum gazetesinin 17 Ocak 1919 günlü sayısında, Paris merkezli bu çalışmalar anlatılıyor ve İnebolu’dan Batum’a kadar olan bölgenin Pontus devleti olduğuna ilişkin bir harita yayınlanıyordu. Bu gelişmeler ve bölgedeki İngiliz birliklerinin himayeleri sonucunda Samsun ve çevresindeki Rum çeteleri iyice azıtmış, Türklere uyguladıkları zulmü ve cinayetleri arttırmışlardı. Fener Patrikhanesince silahlandırılan bu çetelerin en vahşi ve gaddarı Bafra bölgesindeki Nebyan çeteleriydi ve Çağsun köyüne yaptıkları ani baskında köyü tamamen yaktıktan sonra bir araya topladıkları halkı çoluk çocuk demeden süngüleyerek katletmişlerdi. Daha sonra Kusça, Boyalı ve Türkmenler köyleri de aynı akıbete uğradı.
( Kutsal İsyan, Hasan İzzettin DİNAMO, 2. Cilt, 1987)
Türkleri yok etmeyi, yurtlarından kovmayı amaçlayan, yerli halka zulmeden aşağıda belirtilen bu Rum çeteleri yönetenler İstanbul’daki işgal güçlerini de baskı altına alıyor, Türklerin saldırdığı, yalanlarıyla önlem alınmasını istiyorlardı.
Bafra’nın Kelek Köyü’nde İstavri’nin ve Aleko’nun çetesi ile Yayla Köyü’nde Kel Sava’nın çetesi,
Samsun’un Taflan Köyü’nde Lefter’in ve Andon’un çetesi ile Eğribel Köyü’nde Anastas çetesi, Beylik Köyü’nde Sarı İstil çetesi,
Havza’nın Küpçüdağı Köyü’nde Piç Vasil ve Elmalıca Köyü’nde Eleni çetesi,
Balık Köyü’nde, Endik ve Karapınarlı Köyü’nde Kara İlya çetesi
Kirazlı Köyü’nde Kara Sava ve Osmanbeyli Köyü’nde Piço’nun çetesi,
Aynıdere Köyü’nde Deli Yani, Baraltı Köyü’nde Fali, Kapıkaya Köyü’nde Totoroğlu Agapiyus ve Kavaklıoğlu çeteleri, Bakırpınar Köyü’nde İstavri, Alaçam Köyü’nde Gördükoğlu Simon, Aynıdere Köyü’nde Timuroğlu Yani, ve Zünbül Köyü’nde Totoroğlu çeteleri (Kutsal İsyan, Hasan İzzettin DİNAMO, 2. Cilt, 1986 Sh : 73)
1918 yılı Eylül ayı başlarında 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa Filistin Cephesi’nde İngilizler karşısında yenilen ve dağılan 4 ve 8. Ordu konusunda Yıldırım Orduları Grubu Komutanı Mareşal Liman Von SANDERS’ten farklı düşünüyordu. O’nun amacı ; Mersinli Cemal Paşa’nın komuta ettiği 4. Ordu ile Cevat Paşa’nın komuta ettiği 8. Ordu’nun artıklarını kendi komuta ettiği 7. Ordu bünyesinde toplamak ve fazla kayıp vermeden güvenli bir şekilde Şam’a doğru çekilmekti. Liman Paşa isteksiz bir şekilde
“ Karar budur, fakat ben bir ecnebiyim, bu kararı ben veremem, memleketin sahipleri ancak bu kararı verebilir “ diyerek bu öneriyi kabul etti.
(Anadolu İhtilali, 1966, Sabahattin SELEK, Sh. : 29 ) Bu sırada 6. Ordu Irak’ta Musul dolaylarında çarpışıyordu. Mustafa Kemal Paşa Şam dolaylarında toparladığı birlikleri Halep’e çekerek orada bir savunma cephesi oluşturdu. 26 Ekim günü İngilizler yanlarına aldıkları Arap ve Suriye güçleriyle bu cepheye saldırdılar. Bu saldırı Birinci Dünya Savaşının son muharebesiydi. Mustafa Kemal Paşa emrindeki iki kolordusunun komutanları İsmet Paşa ve Ali Fuat Paşa ile buna izin veremez, ileride Misak-ı Milli sınırı olacak bu hattın düşman tarafından yarılmasını kabul edemezdi. Arapların sırttan hançerlemeleriyle alçakça saldırıları ve şiddetli çarpışmalara karşın savunma başarılı oldu ve düşman yenilerek geri çekildi. İki gün sonra 30 Ekim’de Mondros Mütarekesi imzalandı ve Osmanlı Devleti teslim oldu. Bu sırada Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı’na atanan Mustafa Kemal Paşa Adana’ya geldiğinde 30 Ekim’de imzalanan Mondros Mütarekesi kararlarına itiraz ediyor, içinde mücadele ve isyan ateşleri yanıyordu.
İstanbul’dan gelen çağrı emriyle 13 Kasım’da trenle geldiği Haydarpaşa’dan Kartal istimbotu ile düşman gemileri arasından Sirkeci’ye geçerken yanındaki yaveri Cevat ABBAS’a o tarihi sözünü söyledi.
“GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER”.
İstanbul’da kaldığı 184 gün içinde yüreğini ve beynini dolduran ateş daha da büyüdü, çeşitli görüşmeler yaptı, kafasında hep Anadolu’ya geçip mücadeleyi orada başlatma fikri yoğunlaşıyordu. Kendisi gibi düşünen arkadaşlarıyla, karşıtlarıyla, işgal gücü komutanlarıyla hatta sadrazam ve padişahla da görüştü.
Fener Rum Patrikhanesi ile zararlı cemiyetlerin yanı sıra Karadeniz bölgesindeki Rumların ve Samsun dolaylarındaki çetelerin baskısı ve yalanları sonucunda işgal kuvvetlerinin
“ Samsun ve havalisinde Türkler Rumlara taarruz ediyor, bunu önleyin, yoksa oraları işgal ederiz” şeklinde sarayı tehdit etmesi üzerine hükümet soruna bir çare aramaya başladı. Bu durumu fırsat olarak değerlendiren Mustafa Kemal Paşa, Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey ve Sadrazam Ferit Paşa ile görüşerek onları ikna etti ve
“ Oraya Mustafa Kemal Paşa’yı gönderelim “ şeklindeki düşüncelerinin oluşmasını sağladı. Bunun için padişahın onayı gerekiyordu.. Harbiye Nazırı Şakir Paşa ile Genel Kurmay İkinci Başkanı Kazım Paşa (İnanç), bölgedeki karışıklığı gidermek, huzuru sağlamak üzere 9. Ordu Müfettişliğinin kurulması, bu görevin kapsamı, yetki ve selahiyetleri konusunda bazı tespitler yaptılar ve belgeler hazırladılar. Kazım Paşa ile çok yakın dostlukları olan Mustafa Kemal Paşa bu belgelere, bütün şark vilayetlerindeki kuvvetlerin kumandanı olduğunun ve valilere doğrudan emir verebilmesinin yanı sıra bu makamlarla temasta bulunan diğer idari ve askeri makamlara da bildirimde bulunabilmesinin eklenmesini istedi. Böylece geniş yetkilerle donatılan görev emri Nazır Şakir Paşa’nın onayına sunuldu. Şakir Paşa,
“nedir bu başıma gelenler “ diyerek yazılanları okumadan isteksizce mührünü Kazım Paşa’nın eline verdi. Belgenin altına;
“ Mehmet Şakir bin Numan Tahir “ yazılı mühür basıldı ve 1316 tarihi not edildi.
30 Nisan’da Harbiye Nazırı, 9. Ordu Kıtaatı Müfettişliği olan (Haziran’da 3. Ordu olarak değiştirildi) yeni görevini Mustafa Kemal Paşa’ya tebliğ ederken,
“Bu padişah iradesini Sadrazam Ferit Paşa” aldı diyordu.
15 Mayıs akşamı eve geldiğinde kapıda kendisini karşılayan kızkardeşi Makbule’ye;
“
Makbuş yemeği annemin odasında yiyeceğiz, yatağın yanında bir yer sofrası hazırla “ dedi. Yemekten sonra yarın Anadolu’ya gideceğini söyleyerek veda etmesi üzerine anne Zübeyde Hanım bayıldı ve ancak sabaha karşı kendine gelebildi.
Ertesi gün öğleye doğru evden ayrıldıktan sonra bir otomobille gelen Rauf ORBAY, İngilizlerin bu işten şüphelendiklerini ve Bandırma vapurunun Karadeniz’de bir İngiliz torpidosu tarafından batırılacağı istihbaratını aldığını söyledi. Gidecekti, ne olursa olsun
Anadolu’ya geçecek ve mücadeleyi başlatacaktı. Her şeyi göze aldı.,
Bandırma vapuru Kız Kulesi yakınlarında bekliyordu. Maiyeti ile birlikte bir motorla gemiye geçtiler. Albay Refet BELE onlardan önce gemiye gelmiş, beraberinde getirdiği 18 atı ambara yerleştirmişti.
( Kutsal İsyan 2. Cilt, 1986, Hasan İzzettin DİNAMO, Sh : 47) Refet BELE Samsun’a gidecek heyete dahil değildi. Son görüşmelerinde Mustafa Kemal Paşa O’na uygun bir zamanda Anadolu’da buluşacaklarını söylemişti.
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a birlikte gideceği karargahı ve arkadaşları şu kişilerden oluşuyordu:
- Dokuzuncu Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri. 2. Kurmay Başkanı Albay Kázım Beyefendi (General Kázım Dirik. 1880-1941). 3. Sağlık Müfettişi Albay İbrahim Tali Beyefendi (Milletvekili ve elçi Dr. İbrahim Tali Öngören. 1875-1952). 4. Kurmay Binbaşı Arif Bey (İzmir suikasti davasında İstiklál Mahkemesi’nin kararıyla idam edilen Ayıcı Arif Bey. 1882-1926). 5. Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey (Asker ve büyükelçi Hüsrev Gerede. 1886-1962). 6. Topçu Müfettişi Binbaşı Kemal Bey (Korgeneral Kemal Doğan 1879-1951). 7. Sıhhiye Müfettiş Muavini Binbaşı Refik Bey (Başbakan Dr. Refik Saydam. 1881-1942). 8. Yaver Piyade Yüzbaşı Cevad Efendi (Atatürk’ün yaveri ve milletvekili Cevad Abbas Gürer. 1887-1943). 9. Yaver Piyade Yüzbaşısı Mustafa Efendi (Tokat milletvekili Mustafa Sabri Süsoy. 1876-1934). 10. Piyade Yüzbaşı Ali Şevket Efendi (Gümüşhane milletvekili Ali Şevket Öndersev. 1884-1940). 11. Piyade Yüzbaşı Mümtaz Efendi (Yüzbaşı Ali Mümtaz Tünay. 1886-1946). 12. Piyade Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi (Başbakanlık özel kalem müdürü İsmail Hakkı Ede. 1886-1943). 13. Tabib Yüzbaşı Behcet Efendi. 14. Piyade Asteğmeni Hayati Efendi (Cumhurbaşkanlığı özel kalem müdürü Hayati Bey. 1892-1926). 15. Piyade Asteğmeni Arif Hikmet Efendi (Tümgeneral Arif Hikmet Gerçekçi. 1894-1970). 16. Yaver Topçu Üsteğmeni Muzaffer Efendi (Atatürk’ün emir subayı ve Giresun milletvekili Muzaffer Kılıç. 1897-1959). 17. Asteğmen Abdullah Efendi. 18. Adli müşavir Ali Rıza Bey. 19. Tabur hesap memuru Rahmi Efendi. 20. Tabur hesap memuru Ahmed Nuri Efendi. 21. Kátip Faik Efendi (Sağlık Bakanlığı memuru Faik Aybars. 1880-1945). 22. Yedeksubay Tahir Efendi. 23. Kátip Memduh Efendi (Cumhurbaşkanlığı memuru Memduh Atasev. 1895-1930’lar).
Bu sırada motorla gelerek gemiye çıkan işgal güçlerine ait 20 kişilik bir askeri heyet silah ve vize araması yapacaklarını söyleyerek kontrola başladı. Bu arada ne acıdır, heyetin İstanbul’dan Samsun’a gidebilmesi için işgal komutanlığından alınan vizeler de kontrol edildi.
( İstanbul’dan ülkenin herhangi bir yöresine gidebilmek için işgal kuvvetleri komutanlığından alınması gereken pasaport (vize). İşgale uğramış vatanında bir esaret belgesi…)
Gemi hareket ettikten sonra ambara inen yaverlerden biri vizesi olmadığı için saklandığı ambarda atların yanındaki bir sandığın üzerine oturmuş Albay Refet BELE’yi sigara içerken görünce çok şaşırdı. Biraz sonra yukarıya çıktıklarında Mustafa Kemal Paşa mutlu oldu ve kucaklaştılar.
Bandırma’nın süvarisi Kayserili İsmail Hakkı (DURUSU) , 27 yıllık tecrübesi olan iyi bir kaptandı. Karadeniz’e çıktıklarında Paşa, kıyıya yakın bir rota izlemesini, bir tehlike sezildiğinde en yakındaki karaya çıkılmasını söyledi.
(Tek Adam, Şevket Süreyya Aydemir, 1. Cilt, 1966)
Burada bu tarihi yolculuğun pek bilinmeyen bir tarafını, bir vefa borcu olarak dile getirmek gerekiyor. 19 Mayıs’ta Samsun’da sona eren bu yolculuk anlatılırken hep Mustafa Kemal Paşa ve yanındaki arkadaşlarından söz edilir. Oysa Bandırma Vapuru’nda bu olayın başka kahramanları da vardır. Murat BARDAKÇI’nın 22 Mayıs 2005’te Hürriyet Gazetesi’nde açıkladığı belgelere göre aşağıda isimleri bulunan 25 kişilik gemi mürettebatının yanı sıra er ve erbaşlardan oluşan 25 kişilik bir asker grubu da bulunmaktadır. Gemi mürettebatının tamamı İstanbul kabadayılarından Cambaz Mehmet’in adamlarıydı. Bu gözü pek ve bıçkın adamlar sadece gemici değil, Paşa’yı da canları pahasına korumakla görevli idiler. Cambaz Mehmet Çanakkale’de Paşa’nın emrinde savaşmış bir kahramandı ve Paşa’ya son derece bağlı ve saygılıydı.
İşte, Bandırma Vapuru’nu İstanbul’dan Samsun’a götüren ama şimdiye kadar meçhulde kalmış 25 kahraman… Denizyolları’ndan Halkevi Başkanlığı’na Bandırma Vapuru hakkında 6 Ağustos 1933’de gönderilen Denizyolları İşletme Müdürü’nün imzasını taşıyan cevabî yazıda Samsun yolculuğundaki mürettebat listesinin yer aldığı liste :
(Cumhuriyet Arşivleri’ndeki 490-1-0-0/1199-20 numaralı dosyadan)
Süvari (Kaptan) : Kayserili İsmail Bey (İsmail Hakkı DURUSU)
İkinci kaptan : Üsküdarlı Tahsin Bey
Kâtip : İsmail Bey
Güverte lostromosu : Hasan Reis
Serdümen : Temel Şükrü Efendi
Serdümen : Basri Ali Efendi
Ambarcı : Ahmet Hasan Efendi
Ambarcı : Maksut Süleyman Efendi
Tayfa : Cemil Süleyman Efendi
Tayfa : Rahmi Hüseyin Efendi
Tayfa : Temel Mesut Efendi
Başmakinist : Hacı Süleyman Bey
İkinci makinist : Süleyman Bey
Vinççi : Osman Emin Efendi
Vinççi : Galip Ali Efendi
Ateşçi : Halil Yusuf Efendi
Ateşçi : Mansur Arif Efendi
Ateşçi : Bahri Mehmed Efendi
Kömürcü : Mehmed Hasan Efendi
Kömürcü : Mehmed Ali Efendi
Birinci kamarot : Tevfik Muharrem Efendi
İkinci kamarot : Mehmed İbrahim Efendi
Muavin kamarot : Ahmet Muhtar Efendi
Kamarot yamağı : Halit Mustafa Efendi
Aşçı : Hacı Hamdi Osman Efendi
Askerler ise:
1.Osman Nuri oğlu Ali Faik Efendi (kıdemli çavuş), 2. İbrahim İzzet oğlu Átıf (kıdemsiz çavuş), 3. Aydınlı Ali oğlu Musa (çavuş), 4. Konyalı Mustafa oğlu Kemal (çavuş), 5. Konyalı Kemal oğlu Mustafa (çavuş), 6. Sivaslı Ali oğlu Rıfat (onbaşı), 7. Sivaslı Rıfat oğlu Ali (onbaşı), 8. Çatalcalı Tevfik oğlu Adem (onbaşı) 9. Sincanlı Hüseyin oğlu Mehmed (er), 10. Sincanlı Ahmed oğlu Emin (er), 11. Sincanlı Mustafa oğlu İsmail (er), 12. Sincanlı İbrahim oğlu Ömer (er), 13. Alanyalı Kerim oğlu Mehmed (er), 14. Sungurlulu Hasan oğlu Elvan (er), 15. Geredeli Mehmed oğlu Mehmed (er), 16. Mudurnulu Mehmed oğlu Durmuş (er), 17. Geyveli Mehmed oğlu Ali (er), 18. Geredeli Şakir oğlu Nuri (er), 19. Akhisarlı Hasan oğlu Hüseyin (er), 20. Tokatlı Abdullah oğlu Mehmed (er), 21. Divrikli Abdullah oğlu Musa (er), 22. Kadıköylü Mehmed oğlu Hasan (er), 23. Yenihanlı Bekir oğlu Mahmud (er), 24. Üsküdarlı İhsan oğlu Mehmed Lütfi (er), 25. İzmirli Abdullah oğlu Ali (er).
Bu bilgilere göre Bandırma Vapurunda toplam 75 ( Albay Refet Bele ve Sinop Mutasarrıfı Mazhar Müfit ile) kişi bulunuyordu. Bazı kaynaklar bu sayının 76 kişi olduğunu açıklıyor. Mürettebat ve askerler konusunda başkaca bir bilgi bulunmuyor. Bunlar sonra ne yaptılar, Milli Mücadele’de görev aldılar mı, şehit olanlar var mı, akraba ve yakınlarından bugün yaşayanlar bulunuyor mu ? Bu bilgilerden yoksunuz. Bu gibi konularda ihmal ve sorumsuzluğumuz ne yazık ki; günümüzde de devam ediyor.
İkinci gün Sinop’a vardıklarında onlarla birlikte gemide olan ve bu şehire yeni atanan Mutasarrıf Mazhar Müfit’i burada bıraktılar. Paşa, 15 Mayıs’ta İzmir’in işgal edilmesiyle başlayan durumu çok merak ediyordu. Yol boyunca bu konuda hiçbir bilgi alamadığı için endişeliydi. Mazhar Müfit’in durumu öğrenip kendisini derhal bilgilendirmesini istedi. Bu sırada Bandırma’yı batırmak için peşlerindeki İngiliz torpidosunun yarattığı kuşku nedeniyle Samsun’a karadan gitmeyi düşündüler ama, mutasarrıftan gelen bilgi üzerine hem yol olmadığından hem de güvenli bulmadıklarından vaz geçtiler.
Yolculuk üç gün sürdü. Bandırma vapuru 19 Mayıs Pazartesi sabahı Samsun limanı önünde demir attı. Daha önce ilgili makamlar tarafından Mustafa Kemal Paşa’nın bir heyetle Samsun’a geleceği ve gerekli hazırlıkların yapılması bildirilmişti. Bandırma’nın yolcuları gemiden ayrılmak üzere son hazırlıklarını yaparken iskeleye bağlı hazır bekleyen sandallar hemen harekete geçti. En önde olan Havuzlu İsmail çılgın gibi kürek çekiyordu. Sahilden çıkıp vapura yaklaşan bu sandalın içinde Kurmay Binbaşı Mahmut EKREM bulunuyordu. Paşa ve arkadaşları yolculuk boyunca birlikte oldukları, saygı ve hizmette üstün bir tavır sergileyen mürettebat ile teker teker vedalaşırken duygulu anlar yaşandı. Biraz sonra Paşayı ve beraberinde ki arkadaşlarını alarak dönen sandallar onları tütün iskelesinde (reji iskelesi) karaya çıkardı.
İskelenin o günlerdeki durumu
Mustafa Kemal Paşa’yı karşılayan heyet ancak 30 kişi kadardı. Mutasarrıf İbrahim Ethem Bey adına Hususi Muhasebe Müdürü Yanyalı Osman Bey, Belediye Reisi adına meclis üyesi Hacı Molla, 15. Tümen Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Asım adına Üsteğmen İsmail Hakkı Bey ile Levazım Memuru Yaşar Bey, Polis Müdürü Refik Koraltan, İskele Komiseri Raif Bey, Boşnakzade Süleyman Bey, Nemlizadelerden Mehmet Bey, Terme’den Hacı Kuzu, Çarşamba’dan Selim ve Kavak’tan Aziz Beyler ve eşraftan bazı kişiler hazır bulundular. ( Samsun İl Kültür Müdürlüğü, Atatürk ve Samsun, Ali DEDE)
Anlaşılan şehri yönetenler İngiliz askerlerinden ve Rum çetelerinden çekiniyorlar birde esaret altındaki İstanbul hükümetine hala bağlı olduklarını göstermek istiyorlardı. Oysa iskelenin sol yanında toplanmış olan yüz kadar Rum,
“ Keğmal Pasa, çok yasa” diyerek bağırırlarken geride biriken Türk ahali tepkisizdi, donuk ve anlamsız gözlerle gelenleri seyrediyordu. Onlara göre Kemal Paşa, Samsun’a anarşiyi durdurmak, canlarını korumak, işgale ve Rum çetelere karşı direnen Türkleri sindirmek için gönderilmemiş miydi ? Fakat daha Havuzlu İsmail’in sandalının önünde dimdik ayakta sahile yaklaşırken Paşa, gülen gözlerini Türklerden ayırmıyor, dudaklarındaki tebessüm uzaklardan bile fark ediliyordu. Bu duruş Türklerde bir rahatlama ve güven yarattı ki, toplulukta bir hareketlenme başladı. Önlerindeki Rumları iteleyerek iskeleye yaklaşan ahali, namını Çanakkale’den duydukları Paşa’sını daha yakından görmek istiyordu. Paşa, onlarla tek tek tokalaştı, çoğuyla kucaklaştı.
(Milattan Sonra Samsun, Sh : 302)
Paşa ve arkadaşları karaya çıktıktan bir saat kadar sonra İngiliz torpidosu liman açıklarında göründü. Yetişememiş, onları yakalayamamıştı.
(Samsun İl Kültür Müdürlüğü, Atatürk ve Samsun, Ali DEDE)
Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler daha önce hazırlanan ve ikametlerine ayrılan Mıntıka Palas’a yerleştiler. Burası Jean Mantika adında bir gayri müslüme aitti ve Mantika Oteli olarak biliniyordu ama Mıntıka Oteli demek halkın daha kolayına geliyordu.
Paşa burada hemen karargahını kurarak çalışmaya başladı ve önce annesine sağ salim Samsun’a ulaştığına dair bir telgraf gönderdi. Daha sonra kendisine bağlı dört tümenli Erzurum’daki 15. Kolordu’nun bir ay önce başına geçen Kazım KARABEKİR Paşa ile ve iki tümenli Sivas’taki kolordusuyla irtibata geçti. İzmir’deki gelişmeleri ve Anadolu’da neler olup bittiğini merak ediyor, bir an önce öğrenmek istiyordu. Ankara’da 20 Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’ya da bir telgraf çekerek Samsun’a geldiğini, sıkı bir şekilde haberleşmeyi ve İzmir olayları hakkında ayrıntılı bilgiler istediğini belirtti. Ayrıca İstanbul’la da temas kurarak Hükümet ve Genel Kurmay yetkililerine bölgedeki durum hakkında bilgi verdi.
Sıra şehirdeki pasif ve kararsız yöneticilere gelmişti. Önce Tümen karargahına gitti. Tümen komutanı hakkında zaten yeterli bilgiyi almıştı. Hemen görevine son verdi ve yerine Albay Refet Bele’yi görevlendirdi. Ardından dirayetten yoksun mutasarrıf İbrahim Ethem Beyi de görevden alarak yeni mutasarrıf atanıncaya kadar bu görevin yürütülmesini de Refet Bele’ye verdi.
Bölgede huzur ve asayiş kalmamıştı, terör ve Türklere yönelik insanlık dışı eylemler devam ediyordu. Civar köylerde yaşanmış dehşet haberlerini aldıkça Paşa’nın yüreği sızlıyor, tarifsiz acılar içinde canı yanıyordu. Günnay ve Bilarca köylerinde yaşanan vahşetin yanı sıra Samsun merkezinde bile elli bir kişinin katledilmiş olması vahşetin boyutlarını ortaya koyuyordu. Daha fazla sabredemeyen Paşa olanları yerinde görmek ve bizzat köylülerle konuşmak amacıyla maiyeti ve polis müdürü ile askeri erkanı da yanına alarak Yenice Köyüne gitti. Korku içindeki, açlıktan ve sıtmadan kırılan yoksul köylüler gelenleri görünce evlerinden çıktılar ve gelenlerle birlikte çimenlerin üzerine oturarak konuşmaya başladılar. Rum çetelerin baskısı nedeniyle evlerine kapandıklarını, her an köylerinin basılıp, yakılacağından korktuklarını ve hayvanlarına bile bakamadıklarını anlattılar. Paşa devletin kendilerini koruyacağını vaad ederek onlara moral vermeye çalıştı, silahlanmalarını ve aynı yöntemlerle çetelere karşı koymalarını istedi.
Şehre döndükten sonra Mıntıka Palas’ta iken kapı önündeki askerle doğu kökenli görünüşlü orta yaşlı birisi gürültülü bir şekilde tartışıyorlardı. Cevat Abbas tabancasını çekerek hemen kapıya koştu ve
“ne istiyorsun” diye bağırdı. İtişip kakışma sırasında
“ Paşa’yı görmek istiyorum” diyen adamın sesini Mustafa Kemal Paşa’da duymuştu.
“Bırakın gelsin, bakalım ne istiyormuş” diye seslendi. Adamı yanına getirdiler. Paşa,
- Gel bakalım evlat, bir arzun mu var ? diye sordu.
- Var Paşam, zatınıza söyleyeceklerim var !
- Haydi çekinme söyle öyleyse
- Paşam dedi bana zatınızı vurmam için vazife verdiler, üç gündür peşinizdeyim.
- Peki öyleyse vur beni, vazifeni yap dedi.
- Aman Paşam, sen vurulacak adam mısın ? Sen baş tacı olmaya layıksın dedikten sonra cebinden çıkardığı tabancayı masanın üstüne bıraktı.
- İşte Paşam, bana verdikleri bu tabancayla vatan millet haini, padişahımızın düşmanı olan o paşayı vur dediler. Burada gördüm hakikatı, sen yalnız vatanı ve milleti düşünüyor, kurtarmaya çalışıyorsun artık ben de senin yanındayım Paşam dedi. (Samsun İl Kültür Müdürlüğü, Atatürk ve Samsun, Ali DEDE)
Samsunda kaldığı altı gün içinde ilginç bir olay daha yaşadı Paşa. Çarşıda dolaşırken üstü başı yırtık, postalları patlamış, bir deri bir kemik kalmış, perişan ve ağlayan bir asker gördü. O’na dönerek sordu:
“ Niye ağlıyorsun çocuk, asker ağlar mı ?” Asker irkildi. Bu sesi tanıyordu, bu çehre ona yabancı değildi. Hemen doğruldu ve Anafartalar’daki kumandanını esas duruşa geçerek selamladı. Paşa sorusunu tekrar etti. Nefer:
“Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis etti, silahımızı elimizden aldı, toprağımıza giren düşmanı ne ile öldüreceğim Paşam” dedi. Paşa neferin omzuna elini koyarak devam etti :
“ Üzülme çocuğum, gel benimle “ dedi. Sonra levazım deposundan giydirilip tüfeği de verilen neferi yanına aldı.
(Samsın İl Kültür Müdürlüğü, Atatürk ve Samsun, Ali DEDE)
Mustafa Kemal Paşa 25 Mayıs’ta Samsun’dan ayrıldı ve karargahıyla birlikte seksen km. ötede Havza’da Ali Baba Oteline yerleşti. Artık kurtuluş hazırlık ve planlarını burada yapacaktı.
Fikret GÖKÇE
Kıbrıs Gazisi-Mak. Müh.
KAYNAKÇA :
Nutuk
Tek Adam, Şevket Süreyya AYDEMİR, 1. Cilt, 1966, Remzi Kitapevi
Anadolu İhtilali, Sabahattin SELEK, 1966, Burçak Yayınevi
Kutsal İsyan, Hasan İzzettin DİNAMO, 2. Cilt, 1986, Tekin Yayınevi
Milattan Sonra Samsun, Ertuğrul KAPUSUZOĞLU, 2007, Mavikuş Yayınevi
Atatürk ve Samsun, Ali DEDE, Samsun İl Kültür Müdürlüğü