blank
Ihlas Haber Ajansı tarafından
06 Kasım, 2024 20:37 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 1dk
Yorum Sayısı: 0

Anadolu’nun ilk medresesi Yağbasan, yüzyıllara meydan okuyor

Tokat’ın Niksar ilçesindeki 12. yüzyıldan kalma Yağbasan Medresesi, Anadolu’nun en eski kapalı avlulu medresesi olarak zamana meydan okuyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün mülkiyetinde ve koruması altında bulunan Tokat’ın Niksar ilçesindeki tarihi Yağbasan Medresesi, Anadolu’nun en eski kapalı avlulu medrese yapısı olarak ayakta duruyor. 1157-1158 yıllarında Danışmentli Emir Nizamettin Yağbasan tarafından inşa edilen bu yapı, Türk-İslam kültürünün önemli bir mirası olarak biliniyor. Yüzyıllar boyunca hem din adamı hem de devlet adamı yetiştiren Yağbasan Medresesi, aynı zamanda Anadolu’da tıp eğitimi veren ilk medreseler arasında yer alıyor. Kent merkezindeki bir diğer benzer yapıyla mimari benzerlik gösteren moloz taş malzeme kullanılarak inşa edilen yapı, yıllar içinde birçok kültürel etkinliğe ev sahipliği yaptı. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce 2005, 2008 ve 2011 yıllarında gerçekleştirilen kapsamlı restorasyon çalışmaları sayesinde medrese günümüzde halen sağlamlığını koruyor. Bölgenin sarsıcı depremlerine rağmen ayakta kalan Yağbasan Medresesi, ziyaretçisine geçmişten günümüze uzanan tarihi bir mirası yakından keşfetme fırsatı sunuyor. 9 asırlık medrese günümüzde gelin ve damatlar için fotoğraf çekim mekanı olarak dikkat çekiyor.

blank
blank
Tugay Kaban tarafından
07 Ocak, 2025 10:54 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 2dk
Yorum Sayısı: 0

Romanlar Ayırır

× Hıristiyan takvimine göre 11. Yüzyılda Avrupa’da en önemli sanat olarak gramerin yerine mantığı geçirdiler, bu değişim, bilimin edebiyat karşısında kazanacağı zaferin mütevazı bir girizgâhıydı. Peki o tarihten sonra insan aklının nasıl zımparalandığını görebiliyor muyuz? Bunu bize gösteren romanlardır.

× Hızlandıkça Azalıyorum romanının yazarı, kendisiyle röportaj yapan Bülent Ayyıldız’ın “Neden roman yazdınız?” sualine cevap verirken şöyle bir cümle kullanıyor, “Roman yazmak istememin nedeni, kendimi insan gibi hissetmememdi.” Yakın zamanda tercümesini bitirdiğim Napolyon Savaşları isimli eserde, Napolyon’un bir sözü iktibas ediliyor, “Dünyayı değiştirmek için çağrıldım!” Napolyon, Saint Helena adasında son yıllarını geçirirken, artık “tarih” denilen şeyi elinin tersiyle bir kenara itmişti ve yapması gereken tek şey olarak (kelimelerle olmasa da) tarihten daha ayırıcı bir eser vermek için çabalamaya başlamıştı: Geride bir hayat bırakmak. Bir roman misali, kendi hayatını sundu Napolyon.

× Tarih, ölülerin dirilişidir. Tarih ayırmaz! Neyi? Her şey zıddıyla kâimdir. O zaman tarih ile alâkalı bir mevzuu çözmek istiyorsak ‘roman’a bakmamız îcabediyor. Romanın tarihini yazmaya çalışanlara bakın mesela, ne gülünç hâllere düşüyorlar. Roman, dirilerin dirilişidir. Roman ayırır. Neyi? Yaşamak düşüncesini ve ölmek düşüncesini. Hem de hayat denilen musalla taşının üzerinde.

× Bugün, dünü bile yazamıyoruz. Tarih, bizi geleceğe zorla sürüklüyor! Roman, önce bugüne sarılıyor. Tarih merkezsizdir ve merkez değildir. Merkez olan ayırır. Bugünün içinde olan. Yani roman.

× Bütün doğumlar ve ölümler romanın mevzuudur. Tarihin mevzuu ise ancak doğum yahut ölüm günleridir. Siperde ölen asker romanın çerçevesindedir, tarihin çerçevesinde ise askerî konvoylar, okul anmaları ve resmî tatiller vardır.

× Yaşamak düşüncesini, ölmek düşüncesinden ayırmak ölümü unutturmak, ölmek düşüncesini de yaşamak düşüncesinden ayırmak yaşamayı unutturmak demek değildir. Her kalp iki eşit parçaya bölünmüş olarak atmaya başlar diye söylenir. Bunu görüp okuyamayacağız fakat romanları?

× #alikoçistifa

Tugay Kaban

Cevap Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.