blank
Ihlas Haber Ajansı tarafından
14 Eylül, 2024 12:45 tarihinde yayınlandı
A+ A-

Erken teşhis edilen prostatın yüzde 100’e yakını tedavi edilebiliyor

Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Mustafa Suat Bolat, prostat kanseri erken teşhis edildiğinde uygun tedavi ile hastaların neredeyse yüzde 100’üne yakınını tedavi edebildiklerini söyledi.
Prostat kanseri, erkeklerde akciğer kanserinden sonra en çok görülen kanser türü olarak dikkat çekiyor. Medicana Sağlık Grubu Doktorlarından Doç. Dr. Mustafa Suat Bolat, 15 Eylül Prostat Kanseri Farkındalık Günü öncesinde erken teşhisin önemine değinerek açıklamalarda bulundu. Önlem alınması gereken hastalıkların başında prostat kanserinin geldiğine değinen Doç. Dr. Mustafa Suat Bolat, “Prostat kanseri erkeklerde akciğer kanserinden sonra dünyada olduğu gibi ülkemizde de ikinci sırada görülen en sık kanser. Prostat erişkin bir erkekte yaklaşık ceviz büyüklüğünde bir organ ve neslin devamını sağlamakla görevli ikincil cinsel organlardan birisi. Ama 50 yaşın üzerindeki hastalarda prostatın içerisinde bir tek kanser hücresinin oluşmasıyla başlayan ve önlem alınmadığında ölümle sonuçlanabilen kronik bir hastalık haline geliyor” dedi.

“Erken teşhis edilen prostat yüzde 100’e yakını tedavi edilebiliyor”
Erken teşhis ve tedavinin prostat kanserinde hayati öneme sahip olduğuna dikkat çeken Medicana International Samsun Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Mustafa Suat Bolat, “Prostat kanserinde özellikle yaş ve genetik yatkınlık son derece önemli iki faktör. Normalde 40 yaşının altında bu hastalığı çok nadir görüyoruz. Ama 50 yaşından itibaren erkeklerde bu hastalığın görülme riski giderek artıyor. Prostat kanseri tanısı konan her 10 hastadan 6’sı 65 ve üzeri yaş grubu. Demek ki ileri yaş hastalığıdır prostat kanseri. Ancak bazı durumlarda örneğin genetik yatkınlık durumunda daha erken yaşlarda biz bu prostat kanserine rastlıyoruz. Ailesinde, babasında ya da kardeşlerinde farklı zamanlarda prostat kanseri tanısı konmuş erkekler iki kat daha fazla kanser riskine sahip oluyor maalesef. Eğer hastalığı erken teşhis edersek erken müdahale ile ve uygun tedavi ile hastaların neredeyse yüzde 100’üne yakınını bu hastalıktan kurtarabiliyoruz. Tabii, kritik bir nokta prostat kanserinin aslında gelişirken hastaya hiçbir şikayet, hiçbir sıkıntı vermemesidir. İşte kritik olan nokta bu. Gizli gizli ilerleyen bir hastalık ve maalesef son noktaya gelinceye kadar hiçbir klinik bulgu vermeden dördüncü aşamaya kadar ilerleyebiliyor. Bu bakımdan bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de prostat kanserinin yakın takibine çok önem veriliyor. Hiçbir klinik bulgu yokken çok erken yakaladığımız prostat kanserlerinden hastalarımızı neredeyse yüzde 100’e yakın oranda kurtarabiliyoruz” diye konuştu.

“Ağrısız biyopsi yapılabiliyor”
Gelişen teknoloji ve tedavi yöntemleri ile ağrısız bir şekilde biyopsi yapılabildiğini belirten Doç. Dr. Bolat, “Prostatını fiziksel olarak muayene etmek gerekir. Ve eğer PSA testi ile birlikte hastanın incelemesinde prostatta kanserden şüphelenen bir odakla karşılaşırsak o zaman mutlaka biyopsi noktasına doğru gidiyoruz. Tabii, tanının en önemli ve en zorlu aşaması aslında bu prostat biyopsisi. Halk arasında bir inanış var. En ağrılı en sıkıntılı kısmı olarak algılanır. Belki bir 30 yıl öncesine kadar gerçekliği olan bir konu olabilir ama artık günümüzde bu biyopsiyi son derece konforlu hale getiren teknolojik imkanlar gelişti ve hastalarımızın yüzde 98’inde tatminkar oranlarla ağrı çekmeden konforunu bozmadan biyopsiyi günübirlik işlem şeklinde alıyoruz ve tanıyı koyabiliyoruz. Tabii ki erken tanı son derece önemli. Bazı hastalarda prostatla ilgili idrar yapma problemleri idrardan kan gelmesi ya da meniden kan gelmesi gibi problemlerle karşılaşabiliyoruz. Hastalık biraz daha ilerlediğinde ise artık çevre dokuları yayılmasına bağlı bacak kısımlarında ödem, ve zaman zaman kemik ağrıları ile karşı karşıya gelebiliyoruz. Ancak bu hastalığın her aşamasında tanı koyma ve her aşamasında tedavi yapabilme imkanımız vardır. Bu nedenle prostat kanseri şüphesinde mutlaka hastanın yakından incelenmesi ve emin olunması gerekiyor, prostatın içerisinde ne olduğu konusunda” şeklinde konuştu.
Muayenelerin aksatılmaması gerektiğini de hatırlatan Bolat, “Hastaların hiçbir şikayetinin olmaması önemli değildir. Mutlaka düzenli kontrollerini yaptırmaları gerekir. Hastaların yılda bir veya iki defa mutlaka prostat muayenesinden geçmesi önerilir. Önemli olan, problem başlamadan onun erken teşhisi ve erken tedavisidir” ifadelerini kullandı.

DUMANLI KENTİN, DUYARLI BASINI
blank
Fikret Gökçe tarafından
21 Aralık, 2024 12:45 tarihinde yayınlandı
A+ A-

DUMANLI KENTİN, DUYARLI BASINI


Zaten biliyor ve bekliyorduk Karabük Basını’nın çevre konusunda duyarlılık göstereceğini…

GEÇTAP (Gerede Çayı Temiz Aksın Platformu) olarak 14 Aralık Cumartesi günü Büyük Kulüp’te yaptığımız basın toplantısındaki yüksek katılımları bir yana, sonrasında devam eden ilgi ve sorunu kamuoyuna yansıtma çabaları gerçekten takdire şayandı.

İMDAT ZEHİRLENİYORUZ!
Yaklaşık iki yıldır Gerede’de bulunan 72 deri fabrikası ile, Karma OSB’deki fabrikaların zehirli atıklarının, Gerede Çayı’ndan başlayarak Filyos Irmağı ile Karadeniz’e ulaşan 288 km'lik havzada doğayı ve tüm canlıları tehdit eden tehlikeyi anlatmaya çalışıyor, yetkililerin, sanayicilerin ve siyasilerin duyarsızlığı karşısında isyan ediyor, İMDAT ZEHİRLENİYORUZ diye haykırıyoruz.

Okura hitap eden gazeteciliğin yanı sıra dijital gazeteciliğin de alabildiğine geliştiği Karabük Basını’nın, yerel ve ulusal sınırı aşmış TV ekranlarıyla yurt dışında da ilgiyle izlenen bir konuma ulaşmış olması bizleri de mutlu etmektedir. Karabük Basını’nın ulaştığı bu etkili güç, yaklaşık iki yıldır sürdürdüğümüz mücadelenin Yenice’deki gibi başarıyla sonuçlanacağı yönündeki umutlarımızı artırmıştır.

Basının yanı sıra Karabük halkının önemli bir kesiminin de çevre sorunları konusunda çok ilgili olduğu bilinmektedir. Zira, Demir-Çelik Fabrikaları’nın ve şehrin içindeki haddehanelerin neden olduğu hava ve gürültü kirliliği ile şehrimizin içinden geçen iki akarsuyumuzda yaşanan sorunlar konusunda öteden beri çözümler aranmakta, bunun yarattığı sağlık sorunlarının çözümü için çabalar harcanmaktadır. Rahmetli arkadaşım Mustafa YANIK ve değerli dostum Ali AŞAR’ ın bu konuda yazdıkları bir çevre belgesi niteliği taşımaktadır.

BÜNYAMİN COŞKUN VE ÇEVRE DERNEĞİ
Kuruluş yıllarından itibaren birçok gelişmeye ve olaya önderlik etmiş, birçok “ilk”i başlatmış Karabük’te bu konuda başka güzel işler de yapılıyor. 25 Eylül 2007’de Karabük Postası’nda yer alan bir köşe yazımda Çevre Derneği Başkanı arkadaşımız Bünyamin COŞKUN’un çevre konusunda yaptığı çalışmalardan söz etmiş ve ”Devam et! Sevgili Bünyamin, biz de seninleyiz. Bu yaptığın siyasetten de, ticaretten de çok kutsal.” demiştim. Karabük’te bir bilinç ve duyarlılık yaratmaya çalışan değerli arkadaşımız Bünyamin COŞKUN, ”Mutluluk Hatıra Ormanı” adını verdiği bir projeyi hayata geçiriyor ve yeni yuva kuran çiftlere, çocuk sahibi olmadan ağaç sahibi olmanın mutluluğunu tattırıyordu.

Bünyamin COŞKUN, 6 Aralık 2019’da da balık ölümlerinin yaşandığı Bulduk baraj gölünün Gerede’de bulunan deri fabrikalarınca kirletildiğini, bu durumun ilimizden geçen Soğanlı Çayı’nda da yaşandığını belirterek defalarca yapılan şikâyetlerin sonuçsuz kaldığını, artık yetkililerin bu soruna çözüm bulmalarını da istemişti.,

Çevre konusunda bir başka duyarlılığı BİZİM MEDYA’nın 2 Aralık’ta başlattığı bir çalışmayla da görüyoruz. Bu çalışma ile Karabük'te Çevre Kirliliği Sorunu ve Çözüm Önerileri konulu kampanya ile çevre kirliliğiyle mücadele kapsamında yeni bir projeyi gündeme getirdiklerini ve böylece çevre bilincini artırarak daha temiz bir kente kavuşulacağını düşündüklerini belirtiyorlar. “ Sizce Karabük'te çevre kirliliği sorunu ne düzeyde? Çöp atanlar ve çevreyi kirleten unsurlar için cezai yaptırım uygulanması çevreye olumlu katkı sağlar mı? “ diye halka soruyorlar.

CUMHURİYET GAZETESİ’DE UYARDI

Karabük’te kronik bir hal alan çevre kirliliği yerel basın dışında ulusal basının da dikkatini çekiyor. 2 Aralık 2019 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı Baran BOZOĞLU “ Tehlikeli Atıklar Depolanıyor “ başlıklı yazısında, Karabük’teki en önemli sorunlardan birisi, sanayi bölgesinde Marzinc adlı firmanın tesisine ait tehlikeli atıklar. Söz konusu atıklar, o bölgede kontrolsüz bir şekilde düzensiz depolama alanında depolanmaya devam ediyor. Geçtiğimiz yıllarda da bu atıklar, Ankara’ya ve İstanbul’a sevk ediliyordu. Bunun basına yansıması üzerine sevkiyat durduruldu. Sevk edilen bölgelerde de ilçe ve şehircilik müdürlüğü tarafından cezalar kesildi. Karabük’teki en önemli sorun, tehlikeli atıkların hala sanayi bölgesinde depolanıyor olması. Bunlar demir çelik sanayiinden kaynaklı çinko oksit üreten Marzinc tesisinin atıkları. Buna hala da bir çözüm bulunamadı. Ayrıca, Karabük’te sanayi kaynaklı önemli bir hava kirliliği de mevcut diyordu.

Gerçekten de Karabük’teki çevresel sorunlar Demir-Çelik Fabrikaları’nın kuruluşuyla gündeme gelmiş, çözümler aranmıştı. 14 Aralık Cumartesi günü yaptığımız basın toplantısında bu konuda hatırlatmalar yapmış, kuruluş yıllarında Soğanlı Çayı’nda bent ve süzgeç sistemini, 1966 yılında fabrikada kullanılan servis sularının ziyan edilmeden yeniden kullanılması için büyük bir arıtma, filtre ve dinlendirme tesisinin Kontinü Haddehane’nin yanında yapıldığını, yanımda getirdiğim 50, 40 ve 20 yıl önceki Karabük Postası gazetelerinde bu sorunun Karabük Basını’nca hep gündemde tutulduğunu, rahmetli büyüklerimiz Belediye Başkanı Dr. Necmettin ŞEYHOĞLU ile Kayabaşı Muhtarı Mehmet ÖZDEMİR’in (Kır Mehmet) bu konudaki anılarını anlatmıştım.

Belki alınacak teknik ve teknolojik önlemlerle Karabük’teki hava ve gürültü kirliliğini önleyebiliriz ama akarsularımızdaki tüm doğayı, canlı varlıkları tehdit eden tehlikelerin sonlandırılmasının zorluğunu göz ardı edemeyiz. Bu tehlike sadece Karabük için değil tüm yurdumuz için de söz konusudur ve acil önlem alınmalıdır.

ÜRKÜTEN RAPOR

Bu konuda aşağıda yer alan rapor sularımızın karşı karşıya kalacağı durumun korkunçluğunu ortaya koymaktadır. “Ülkemizde mevcut 112 milyar m3 kullanılabilir su kaynağından yararlanma oranı yaklaşık %39 olup, bu kaynağın 32 milyar m3'ü (%74) sulamada, 7 milyar m3'ü (%15) içme ve kullanmada, 5 milyar m3'ü (%11) sanayide kullanılmaktadır. Ülkemiz, 2013 yılı itibarıyla kişi başına yaklaşık 1500 m3 kullanılabilir su miktarı ile su kısıtı bulunan ülkeler arasında yer almaktadır. 2030 yılında kişi başına 1100 m3 kullanılabilir su miktarıyla Türkiye, su sıkıntısı çeken bir ülke durumuna gelebilecektir. Su kaynaklarının korunması ve talebin en yüksek olduğu tarım sektörü başta olmak üzere sürdürülebilir kullanımı sağlayacak bir yönetim sisteminin geliştirilmesi temel amaç olmalıdır.”

Aradan bir hafta geçmesine karşın, GEÇTAP olarak yaptığımız basın toplantısında Karabük Basını’nın olayı sahiplenerek Karabük dışına taşırması ulusal medyanın da konuyla ilgilenmesine yol açmıştır. Şuna inanıyoruz ki; bugüne kadar bu sorunu sadece seyreden siyasal ve endüstiyel çevreler de tehlikenin büyüklüğünü önemseyecekler ve sorumluluklarının gereğini yerine getireceklerdir.

Yazımı sonlandırırken günümüzden 153 yıl önce hava kirliliği konusunda ecdadımızın aldığı bir önlemi sizlerle paylaşmak istiyorum. Yıllar önce şehir hatları vapurundan indiğimde Kadıköy iskelesinde, 19 Nisan 1871 tarihli büyük bir tabloda gördüğüm ifade beni çok şaşırtmış ve Karabük’ü hatırlatmıştı. O tabloda şunlar yazılıydı:
“Haliç’te işleyen römorkörlerle, Şirket-i Hayriye ve Fevaid-i Aziziye vapurlarının bacalarına, kullanılan kömürden çıkan dumanın çevreye zarar vermemesi için Avrupa’dan getirilecek alet takılması gerektiği.”

SULAR KADAR TEMİZ VE AZİZ OLMANIZ DİLEĞİYLE…

Görüş Bildir

blank

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.