Zafer Partisi Karabük İl Başkanı Sami Tokan, Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’a yönelik başlatılan soruşturma ve gözaltı işlemlerine tepki gösterdi.
Özdağ’ın 19 Ocak 2025’teki “Zafer Partisi İl Başkanları Çalıştayı”ndaki kapanış konuşmasında yaptığı eleştirilerin hedef alındığını belirten Tokan, Cumhurbaşkanının avukatlarının başvurusu sonucu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma çerçevesinde, Özdağ’ın aynı gün akşam saatlerinde Ankara’da yemek yerken gözaltına alındığını söyledi.
İl Başkanı Sami Tokan, geceyi İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde uygun olmayan koşullarda geçiren Özdağ’ın avukatlarıyla görüşmesinin engellendiğini ve dosyasının hala ele alınmadığını vurguladı. Tokan, “Bu durum, tıpkı geçmişte yaşanan Ergenekon süreci gibi, siyasi baskılarla şekillendirilen bir operasyonun başlangıcını işaret ediyor. Ümit Özdağ’ın yanındayız ve haklı davamızda bizi susturmak için tutuklama işlemi yaparlarsa hepimizi tutuklasınlar” ifadelerini kullandı.
Zafer Partisi Karabük İl Başkanı Sami Tokan, Genel Başkanlarının serbest bırakılana kadar tüm teşkilatlarının dimdik ayakta olacağını ve bu süreçte hiçbir şekilde geri adım atılmayacağını söyledi.
Bugün İstanbul bir kez daha sallandı. Kandilli Rasathanesi'ne göre 6.2 büyüklüğündeki deprem kısa sürdü ama etkisi derin oldu. Panik, endişe ve en önemlisi iletişimsizlik. Deprem olur olmaz herkes telefonu eline aldı, sevdiklerine ulaşmak istedi. Ama çoğumuz, sevdiklerimizi aradığımızda telefonlarımızda sadece sessizlikle karşılaştık. GSM operatörleri yine sınıfta kaldı.
Her ay düzenli olarak ödediğimiz yüzlerce liralık fatura, yalnızca konuşma ve internet değil, ihtiyaç anında çalışacak bir sistemin bedeli olmalı. Ama bugün gördük ki, o sistem en gerekli anda iflas ediyor. Bu sadece birkaç dakikalık bir kesintiden ibaret değil; milyonlarca insanın aynı anda sessizliğe mahkum edilmesi demek. Afet anında en çok ihtiyaç duyulan şey iletişimken, sesimizi duyuramamak demek yalnızca teknik bir sorun değil, bu yaşama tutunmaya çalışan insanların hayati bir bağdan koparılması demek.
Hatırlarsanız 6 Şubat 2023’teki Kahramanmaraş merkezli depremlerde de aynı sorunu yaşadık. O gün yüz binlerce insan enkaz altında sevdiklerine ulaşmaya çalıştı. O gün de aynı tablo karşıladı bizleri. Yani bu bir ilk değil, ama ne yazık ki hâlâ bir son da değil.
6.2 büyüklüğündeki bugünkü depremde iletişim altyapısı bu kadar kolay çöktüyse, olası büyük İstanbul depreminde neyle karşılaşacağız?
Uzmanlar yıllardır bu depremin 7’nin üzerinde olacağını söylüyor. Durum böyleyken, GSM operatörleri hâlâ bu yükü kaldıramıyorsa, esas felakette sistem tamamen devre dışı mı kalacak? O zaman sadece binalar mı yıkılacak, yoksa iletişimsizlik yüzünden umutlarımız da mı enkaz altında kalacak?
Devamlı artan fiyatlar, paketlere eklenen "katma değerli hizmetler", 5G vaatleri… Hepsi güzel. Ama bu hizmetlerin en temel işlevi, acil durumlarda çalışması değil mi? İletişimin en çok gerektiği anda yok oluşu insanların can güvenliğine karşı işlenmiş ciddi bir ihmaldir.
Bu saatten sonra "yoğunluktan dolayı hatlar kilitlendi" bahanesi kimseyi tatmin etmiyor. Çünkü biz bu yoğunluğun ne zaman geleceğini biliyoruz: her depremde, her afette, her kriz anında. Bilinmeyen değil, beklenen bir senaryoya karşı hazırlıksız olmak, affedilir bir şey değildir.
Reklam filmlerinizdeki "gelecek burada" sözleriyle değil, kriz anlarında göstereceğiniz dayanıklılıkla güven kazanın. Çünkü biz artık her ay farklı bahanelerle artan fatura değil, karşılık istiyoruz.