Geçtiğimiz günlerde Karabük Üniversitesi’nden bir öğrencinin paylaştığı mezuniyet videosu gündem oldu. Törende çoğunluğun yabancı uyruklu öğrencilerden oluştuğu görülüyordu. Video hızla yayıldı, tepkiler peş peşe geldi ve Karabük Üniversitesi yine eleştirilerin odağı oldu. Ama insan sormadan edemiyor: Gerçekten mesele sadece Karabük mü?
Biraz rakamlara bakalım. Karabük Üniversitesi’nde 11.890 yabancı öğrenci eğitim alıyor. Anadolu Üniversitesi’nde bu sayı 10.088, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde 10.526, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde ise 9.019. Listeyi daha da uzatabiliriz… Yani aslında Karabük, rakamlar açısından diğer üniversitelerle benzer seviyelerde. Garip olan şu ki, tartışmalar hep Karabük üzerinden yürüyor; benzer tabloya sahip diğer üniversiteler neredeyse hiç gündeme gelmiyor.
Bu mesele her gündeme geldiğinde sosyal medyada hep aynı cümle yankılanıyor: 'Üniversiteler yabancılarla doldu!' Evet, yabancı öğrenci sayısında bir artış var, bunu inkâr edemeyiz. Ama mesele burada tıkanıyor. Çünkü çoğu zaman işin özünü tartışmak yerine sadece şikâyet etmekle yetiniyoruz. Yabancı öğrenci politikalarıyla ilgili yapıcı bir öneri sunan yok.
Herkes bir video paylaşıyor, birkaç sert cümle kuruyor, sonra köşesine çekiliyor. Kamuoyu oluşturmaya çalışmak moda oldu. Muhalefet yapmak yok, çözüm üretmek yok; yeter ki adım gündemde dönsün…
Bir de işin çıkar kısmı var mesela kimsenin konuşmadığı. Ev sahipleri özellikle yabancı öğrencilerden Türklere göre çok daha yüksek kiralar isteyince kimse bu işe sesini çıkarmıyor. Hatta bazıları bu durumdan gayet memnun. Yani konuya işimize geldiği yerden bakmakta ustayız.
Oysa mesele bundan çok daha derin. Asıl odaklanmamız gereken ise şu: Türkiye’nin yabancı öğrenci politikası ne kadar sağlıklı? Üniversiteler bu süreci nasıl yönetiyor? Eğitim kalitesi nasıl korunur? Bu sorular genelde unutuluyor.
Bazıları için mesele aslında hiç çözülmesin; tartışma hep sürsün, gürültü hep devam etsin… Çünkü mesele büyüdükçe konuşacak, tartışacak, tepki toplayacak bir alan kalıyor. En çok konuşanlar, en az sorumluluk alanlar oluyor. Konuşmak kolay, taşın altına elini koymak zor. Aslında çoğu için mesele konuşmak değil, konuşuyormuş gibi yapmak…