26 Nisan 1954 günü İzmir’de S. ARNOLD adında Amerikalı bir asker, 16.475 NATO plakalı motosikletiyle çocuk hastanesinin önünden hızla geçerken 60 yaşında Sıdıka NARDLI adında yaşlı bir kadınla kızı Fikret NARDLI’ya çarpmış, başından yaralanan anne orada ölmüş, kızı ise ağır yaralanmıştı. Olaydan sonra usulen ifadesi alınan suçlu tutuklanmadı ve Amerikalı yetkililere teslim edildi. Eskişehir’den Ankara’ya gelmekte olan ABD’li bir subay otomobiliyle bir köylü çocuğuna çarparak ölümüne sebep olmuştu. İfadesi bile alınmayan Amerikalı subay ertesi gün uçakla ülkesine gönderildi. O yıllarda Amerikan Yardım Heyetinden Morris MEDLEY adındaki bir çavuş Ankara’da, Atatürk Bulvarı’nda av tüfeğiyle bir çocuğu vurmuştu. Olay gazetelere yansıyınca bütün yurtta derin bir üzüntü ve infial yarattı. ABD Yardım Heyeti Başkanı General ARNOLD olayla ilgilendi. 13-14 yaşındaki yaralı Turhan KAHRAMAN hemen Amerikan Hastanesi’ne kaldırıldı. Çavuş MORRİS “Bu çocuk on gündür devamlı motosikletimle oynuyordu. Birkaç kez uyardım ve el-kol işaretiyle korkuttum. Dün de aynı şeyi yapınca hem şaka, hem de korkutmak amacıyla ateş ettim. Amacım onu vurmak değildi” diyerek kendisini savundu. 1. Dünya Savaşı’nda Avrupa ülkeleri iktisaden çökmüş ve ağır bir yıkıma uğramıştı. ABD Dışişleri Bakanı George MARSHALL 5 Haziran 1947 günü Harward Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada bu durumun telafisi yoluna gidileceğini ve bu ülkelere yardım edileceğini açıkladı. Yapılan görüşmeler sonucunda MARSHALL YARDIMI denilen bu destek planına Sovyetlerin baskısı altında bulunan Türkiye ve Yunanistan’da dahil edildi. 1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidar olmasıyla halkın “Mareşal Yardımı” diye telaffuz ettiği bu uygulama ile Amerikalılar yavaş yavaş Türkiye’ye iyice yerleşmeye, sık sık imzalanan ikili anlaşmalar çerçevesinde ülkede imtiyazlı bir sınıf haline gelmeye başladılar. Amerikalılar yurdun çeşitli bölgelerinde havaalanları, üsler-tesisler kuruyor, karşılıklı olarak heyetler gidip geliyordu. Petrol ve maden uzmanları ülkenin her yerine giriyor, kendi çıkarlarına uygun kanun tasarıları hazırlıyor hükümete sunuyorlardı. Yoğun propagandalar sonucu Sovyet tehdidi ve komünizm algısıyla yaratılan korku ortamında Amerikalı asker ve sivil uzmanlar her yerde cirit atıyor, ülkemiz adeta Sovyetlere karşı ABD’nin bir ileri karakolu haline getiriliyordu. Başta Ankara olmak üzere diğer büyük kentlerimizde faaliyete geçen JUSMMAT ve TUSLOG gibi kuruluşlar ve radarlarla ülkemize adeta “çöken” ABD Rusya’ya yönelik füze rampalarıyla, İncirlik’ten her gün havalanan ve Sovyet toprakları üzerinde keşif yapan, stratejik noktaları fotoğraflayan U-2 casus uçaklarıyla Rusları taciz ediyor, ülkemizi ilk hedef haline getiriyordu. İlerleyen zaman içinde 2 Ekim 1992’de NATO tatbikatı sırasında Saratoga uçak gemisinden atılan iki füze ile Muavenet zırhlımızın vurularak komutan dahil 5 denizcimizin şehit olması, 21 denizcimizin yaralanması olayının yarattığı travmanın ardından, AKP iktidarında 4 Temmuz 2003’te Süleymaniye’de askerlerimiz esir alınarak başlarına çuval geçirilmesi, ABD Başkanı TRUMP’ın küstah mektubuna yanıt verilememesinden sonra PKK yanlısı, casus Evangelist Papaz BRONSON'un ülkesine geri gönderilmesiyle halkın öfkesi büyüyor ve ABD’ye duyulan nefret artıyordu JAPONLAR AYAĞA KALKMIŞTI Oysa; Japonya’da bir ABD askeri, bir Japon’u öldürünce ABD’nin en üst düzey askeri yetkilileri ve diplomatları başlarını öne eğip özür diledi. Amerikalı asker, Tokyo’nun güneyindeki Yokosuka kentinde bir taksi şoförünü bıçaklayarak öldürünce bütün Japonya ayağa kalktı. Basın da olayın üstüne gidince ABD Ordusu suçluyu Japonlara teslim etti. ABD ayrıca bir açıklama yayınlayarak tüm Japon halkından ve öldürülen taksicinin ailesinden özür diledi. Ancak bu da yetmedi Yokosuka kenti de özür istedi. Bunun üzerine ABD Büyükelçisi Thomas Schieffer ve ABD Donanması Komutanı Amiral James Kelley Belediye Başkanının makamına giderek tüm basının önünde başlarını öne eğerek özür dilediler. Demokrat Parti’nin 1950’de iktidar olmasıyla ve MARSHALL yardımlarıyla başlayan Amerika hayranlığı, “dostumuz ve stratejik ortağımız” yutturmacasıyla gelişiyor, 70 yıl önce başlayan bu bağımlılık, “Biz Demokrat Parti’nin devamıyız” diyen AKP’nin Amerikalıların küstahlıklarına gereken tepki ve karşılığı verememesine neden oluyor, bu yüzden de diplomaside “ mukabele-i bil misil” denilen kuralı da işletemiyoruz. Bu nedenlerle şimdi ülkemizde büyük skandallar yaratan ve zararlara sebep olan Rıza ZARRAB, Sezgin Baran KORKMAZ ve Halkbank, 100 yıl önce Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesiyle kurduğu bu cumhuriyetin mahkemeleri yerine Amerika’da yargılanıyor. Eğer Türk yargısı görevini yapsaydı, TBMM Yüce Divan’ı çalıştırsaydı ve bu kişiler bazı siyasiler tarafından korunmayıp kaçış yolları açılmasaydı bu acizlik ve ayıpla karşılaşmayacaktık. İran ambargosunun delinmesinde araç olduğu ifade edilen, yüzde 87’si devlete ait olan Halkbank ABD yargısı tarafından cezalandırılır ve tazminat ödemek zorunda kalırsa, ülkemizin yine bir ekonomik sorunla baş başa kalacağı kuşkusu uykularımızı kaçırıyor, bizi endişeye sevk ediyor. Zira benzer bir davada ABD ekonomisini zarara uğrattığı gerekçesiyle Alman Deutsche Bank 8 milyar dolar civarında bir ceza ödemişti. NATO’ya girme umuduyla, Marshall Planı’nın süttozlarıyla ve askeri yardımlarla (!) , Mehmetçiğimizin Kore’ye gönderilmesiyle dostumuz sandığımız ABD’nin 70 yıldır maske altında gizlediği bu sahte yaklaşımın bedelini daha kaç yıl ödeyeceğiz ? Bu arada unutmadan sormak istiyorum. 2.5 milyar dolar ödeyerek satın alıp depoya kapattığımız S-400 Hava Savunma Sistemi ile 1.25 milyar doları peşin ödeyip alamadığımız yeni nesil F-35 uçaklarımız ne oldu ? ABD’nin bu konudaki şantaj ve dayatmalarına daha ne kadar sessiz kalacağız ? Fikret GÖKÇE Kıbrıs Gazisi _ Mak. Müh. Kaynakça : 1- İŞTE ANKARA, Emin KARAKUŞ, Hür Yayın, Ekim 1977 2- ÇUVALLAYAN İTTİFAK,Turan YAVUZ, Destek Yayınları, Mart 2006 3- DEMLENMİŞ KÖŞE YAZILARI, Fikret GÖKÇE, Mart 2018 Ankara 4- Diğer açık kaynaklar