Neredeyse herkes akıllı telefon kullanmakta, kullanmayanlar ise en kötü ihtimalle, akıllı telefon sektöründen bir şekilde haberdar olmak zorunda kalmaktadır günümüzde. Akıllı Telefon sektöründen haberdar olmak, aslında bu telefonların teknik özellikleri, yapabildikleri ve sair yerine bu ürünlerin fiyatlarından haberdar olmak demektir. Fiyat-performans tanımını günümüzde sıklıkla duyabilirsiniz çünkü kapitalizm, birçok şeyin dışında, bir yandan da her insanın bir ekonomist olması gerektiğini pompalar. “Her insanın roman okumasına gerek yoktur, fakat herkes ekonomist olmak zorundadır!” - Mr. Big Capistalism. Postmodernizm, romanın, en basit hâliyle bir iletişim aracı olduğunu vurgulamaktadır. Elbette bu aracın mahiyetini kurcalamak adına dersler almak gerekir fakat dış çerçevesini bile güçlü bir şekilde kavrama gayretinin, ciddi bir iş olduğunu düşünüyorum. Günümüzde bir şeyin dış çerçevesine odaklanınca, hikâye şu şekilde başlayabiliyor: “Bir kış gecesi iki adam ava gitti fakat yalnız dördü geri geldi!” Geri gelenlerden biri yazar ve biri okur iken (ki ava/hikâyeye giden bu ikisiydi), diğer ikisi de yine yazar ve okur’dur. Postmodernizm üzerine düşünmek için, binbir güçlükle oluşturduğum bu örneğin, oldukça işe yarayacağını düşünüyorum. Bir akıllı telefonun da ne kadar postmodernist olabileceğini bu örnek üzerinden düşünebiliriz. Akıllı telefonlar giderek gelişiyor fakat insanlara neden ekonomist olmak zorunda bırakıldıklarını hiçbir zaman anlatmayacaklar. Postmodern romanın iki kapak arasında yeniden biçimlendirdiği okur ve yazar, ekonomist olmak zorunda bırakılamayacak kadar dokunulmazdırlar. Gerçek okur ve yazar hislerinin egemenliği altında sürüklenirken, postmodern roman onlara kendi hayatlarının tapusunu sunmaktadır. Bu tapunun satılıp-alınamayacak bir şey olmadığını da söylemek gerek. Oysa romanlar çoğu zaman satılıp-alınabilecek tecrübeler olsun diye tasarlanırlar. Hikâye ile av’ı benzer özelliklerle vurguladığımı fark etmiş olmalısınız. Her av bu yüzden bir katarsistir. Zira postmodern roman’ın hikâyesiz olmasını düşünmek yahut iddia etmek düpedüz trajikomik bir hâl. “Ava giderken avlanmak” sözünü duyunca, aklıma postmodern roman'ın gelmesine istemsizce gülerim. O hangi okurdur ki avdan döndüğünde üzerinde kan vardır, ya dönen kendisidir, kendisini yaralamış hâlde veya dönen kendisidir, kendine yaralanmış hâlde.