Dönen pazarlıklardan kamuoyunun haberi olmuyor. Ne konuşuyorlar ne söylüyorlar ne gibi pazarlıklar yapılıyor kimse bilmiyor.
Beyin altlarındaki düşünce kesinkes Cumhuriyet ve Atatürk Düşmanlığıdır.
Bunu beş yaşındaki çocuk bile biliyor, ne yazık ki, devleti yönetenler habersiz.
Tartışılan Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasıdır.
Tartışılan adı konmasa da Atatürk’tür.
İş bu noktaya gelince, orada bir durmak gerekir.
Dile kolay 50 bin kişinin katledilmesinden sorumlu bir zavallının affını, hatta hemen serbest bırakılmasını isteyecek denli cüretkâr olan bu kişilerin, özellikle de kadınlarının giyim kuşamlarına bir bakın. Sanki hepsi Paris’in ünlü modaevlerinden giyinmişler gibi. Makyajları ise sinema sanatçılarından aşağı değil. Şimdi bunlar, yoksulluk ve baskı edebiyatı yapıyorlar. Biri ellerinin yağda, bir ellerinin de balda olduğu o saat anlaşılıyor.
Bölgedeki ağa düzeninden hiç yakınmayan, işçi ve maraba haklarını ağızlarına almayan, bu tipler, Türkiye Cumhuriyeti’nden yeni haklar istiyorlar. Adı da eşit yurttaşlık.
Kim kimle eşit olacak?
Eşitsizliğin tanımı nedir?
Bizler, yurdun dört bir yanındaki insanlar için, eğitimde ve sağlıkta fırsat eşitliği istiyoruz.
Yoksulun çocuğu, zenginin çocuğu gibi okuma eşitliğine ulaşsın istiyoruz.
İnsanlar hastaneye gittiklerinde adam gibi tedavilerini olabilsinler istiyoruz. Zengin fakir ayrımı kalksın istiyoruz. İşe girmede, torpil olmasın istiyoruz. Binlerce öğretmen adayı mülakatta elenmesin diyoruz.
PKK, bölge halkının, bölgede kurduğu bir örgüt değil, Ankara’da dış güçlerin desteğiyle kurulmuş ve cani sürüsüdür.
Kurucusu da, aynen Kurtuluş Savaşı sırasında kurulan bölücü ve yıkıcı örgütler gibi, ülkeyi bölmek, parçalamak, güçsüz düşürmek isteyen Türkiye Düşmanlarının piyonudur. Bir ajandır. Kukladır.
Türkiye’nin gelişmesini engelleyen eylemlerle, kıydığı canlarla çok büyük zarar vermiş bir psikopattır.
Şimdi, bu şaşkını özgür bırakmak için kapalı kapılar altında pazarlıklar yapılmaktadır.
Bu pazarlıklar yapılırken, Türkiye’nin 40 yılda boşa harcadığı 600 milyar doların hesabı nasıl görülecektir.
Yakılan yıkılan, okulların, iş makinelerinin, kamu mallarının hesabını kim verecektir?
Kitap yazdığı için, röportaj yaptığı için hapislerde çürütülenlere af gündeme gelmezken, 5o bin kişinin katledilmesinde birinci derecede sorumlu olan örgüt lideri ve 5000 civarındaki militanı içn affı konuşmak bile abestir.
Halkın oyuyla seçilmiş bir belediye başkanını yaka paça yapıp, hapislere atan anlayış, katillere affı düşünürken, şehit ve gazi yakınlarının yüzüne nasıl bakabilecektir?
Barış diye diye savaş çığlıkları atan ve Türkiye Cumhuriyetine rest çekenlerle, kendilerine milliyetçi diyenler nasıl aynı havayı solumaktadırlar?
Yaşanan son iki seçimde, rakiplerini DEM’le demlenenler diye suçlayanlar, şimdi nasıl çay, kahve içer duruma gelmişlerdir?
Türkiye’de barışı kimin bozduğunu da iyi irdelemek gerekir. Hep söylenir. Türk-Kürt kardeştir diye.
Türk’le Kürt etle tırnak gibi olmuşlardır. Kız alıp, kız vermişlerdir. Akrabalıklar kurulmuştur. Karısı Kürt kocası Türk olan milyonlarca aile vardır.
Bu yurttaşlarımız, Türkiye’nin dört bir yanında yaşamlarını sürdürmektedirler. Ticarette, sanayide, kamu ve özel kurumlarda üst düzey görev alabilmektedirler. Bölge insanı, yurdun diğer yörelerindekiler gibi, seçme ve seçilme hakkına sahiptir.
Barışı kim, kimler bozdu diye de sormak gerekir bu arada.
Toplumsal uzlaşmadan toplum neden uzaklaştırılmak istenmektedir?
Bundan kimlerin çıkarı olacaktır?
Kime hizmet etmektedirler, bunları yapanlar?
Türkiye Cumhuriyeti’ne rest çekme cesaretini kimlerden almaktadırlar?
Türkiye Cumhuriyeti’ni tehdit cüretine nasıl kalkışabilmektedirler?
DEM Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, son yaptığı konuşmada, “Ya barış ya da her yer Gazze olacaktır” diyerek içindeki kini kusmuştur.
Bunlara sormak gerekir?
Türkiye’de barışı kim bozmuştur? Kim kiminle barışacaktır? Savaş kimle yapılacaktır?
Bir yığın soru sorulabilir bu konuda.
Ancak, sorulacak en somut soru : “Devlet Bahçeli ne yapmak istemektedir?“