blank
Nuray Öztürk tarafından
16 Ağustos, 2024 13:30 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 2dk
Yorum Sayısı: 0

STK’lar Sağlık Hizmetleri MYO İçin Hareket Geçti

Karabük Üniversitesi’ne bağlı olarak Safranbolu’da eğitim veren Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’nun (MYO) kampüse taşınma kararı, ilçede tepkilere neden olurken, kararın ardından Safranbolu Ticaret ve Sanayi Odası (STSO) ile Esnaf Odası Başkanları, Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Kırışık ile bir araya geldi

Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu’nun  Safranbolu’dan taşınma kararıyla ilgili Safranbolu Ticaret ve Sanayi Odası (STSO)  ile Esnaf Odası Başkanları, Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih  Kırışık ile görüştü.

Karabük Üniversitesi’ne bağlı Safranbolu ilçesinde eğitim veren Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu’nun kampüse taşınmasıyla ilgili sivil toplum kuruluşlarından ortak bir açıklama yayınlandı.

Karabük Üniversitesi Safranbolu Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu’nun kampüse taşınmasıyla ilgili Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Kırışık’ın makamında bir araya gelen Oda Başkanları, esnaf ve üyelerin okulun taşınmamasını istediklerini dile getirdi.

Toplantıda, Safranbolu Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı Cengiz Ünal, Yönetim Kurulu Başkanı Erol Altuntepe ve Safranbolu Esnaf ve Sanatkarlar Odası Yönetim Kurulu Başkanı Muammer Dumaner’in ortak açıklamaları konuşuldu. Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu’nun taşınmasının nedenleri ile ilgili paylaşılan bilgide; “Safranbolu’da Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulunun kendisine ait bir binasının bulunmaması nedeniyle Fethi Toker Güzel Sanatlar Fakültesi’nde eğitim öğretim hayatına devam ettiklerini, bu bölümde eğitim gören öğrencilerin ve eğitim veren akademisyenlerin Güzel Sanatlar Fakültesi’nin dersliklerinin fiziki yetersizlikleri ve laboratuvar bulunmadığından akademisyenlerin ve öğrencilerin bu yetersizliklerden kaynaklı mağdur olduklarını, eğer Safranbolu’da Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’na ait bir binanın tahsisi ya da inşası söz konusu olursa, fiziki yetersizliklerin, problemlerin ortadan kalktığı takdirde, kendilerinin de bu kadar fazla sayıda öğrencinin nakledilmesiyle oluşabilecek olumsuzlukları istemedikleri ve öğrencilerin Safranbolu’da eğitim görmelerinin devam etmesini istedikleri” belirtildi.

Konunun tekrardan üniversite yönetim kadrosu ile değerlendirilerek, ellerinden gelen çabayı sarf edecekleri ve bu gelişmelerden tüm üyelerin ve esnafların bilgilendirileceği açıklandı.

Oda Başkanları yaptıkları ortak açıklamada: “Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Kırışık ve Yönetim Kadrosuna konuya olan duyarlılıkları ve içtenlikleri ile çözüm odaklı tavırlarından dolayı şahsımız ve Üyelerimiz adına teşekkürü borç biliriz. Karabük Üniversitemiz ile ilgili bir konuya daha değinmek isteriz; Karabük Üniversitesi Karabük’ümüzün geleceğidir. Rektörümüz Prof. Dr. Fatih Kırışık ve Yönetimi Karabük Üniversitesi’ni geliştirmek adına birçok Üniversiteler ile işbirliği yapmakta, kent mimarisi, sanayi, demir çelik sektörü, çevre duyarlılığı ve eğitim ile ilgili birçok alanlarda adım attığına şahitlik etmekteyiz.

Bu minvalde başta Karabük halkı, güzide basın temsilcileri ve yayın organlarının bu konularla ilgili sağduyulu davranmasını ve Üniversitemizin Türkiye’de sayılı üniversitelerin arasında olması için gösterilen çabaya destek vermelerini, olumsuz dedikodu ve söylentilere kulak asmamalarını arzu ederken, şehrimiz için bir bütün olmaya davet ediyoruz.” ifadelerine yer verdi.

 

blank
blank
Mustafa AKAY tarafından
22 Ocak, 2025 11:36 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 2dk
Yorum Sayısı: 0

AYAĞINA SIKMAK

MUSTAFA AKAY

Yaklaşık 200 yıldır demokratikleşme yolunda düşe kalka ilerlemeye çalışıyoruz. Bu çabalar zaman zaman sekteye uğruyor zaman zaman da özgürlüklerle buluşuyor.


Ancak, son dönemde, hızla demokrasiden uzaklaşılan bir süreç içindeyiz.
Bir ülke için hava kadar, su kadar, ekmek kadar gerekli olan demokrasimiz, baskıcı bir yöne doğru evrildi, evrilmeye de devam ediyor.


Tanzimat, Birinci Meşrutiyet, İkinci Meşrutiyet dönemlerinde başlayan demokrasi denemelerinde ne yazık ki, tam anlamıyla başarılı olunamadı.
Tam anlamıyla demokratikleşme hareketleri Cumhuriyet’le başladı. Büyük Devlet Adamı İsmet İnönü tarafından da çok partili düzene geçilmesi en önemli aşamalardan birisi oldu.
Çalkantılı geçen yıllar içinde demokrasimiz, askeri ve sivil darbelerle kesintiye uğradı, yara aldı.
Demokrat Parti İktidarında, özgürlüklerden kopuldu ve toplum üzerinde baskılar kuruldu. Bu dönemde, Millet Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı tutuklandı. Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızdan, demokrasinin mimarı İsmet İnönü’ye karşı çok saygısız davranışlar ortaya kondu, saldırılar yapıldı. CHP’nin mallarına el konuldu. Birçok kurum ve kuruluş kapatıldı. Ardından 27 Mayıs darbesi , 12 Mart ve 12 Eylül deneyimleri yaşandı.


Bunlar hiç ders olmadı yönetenlere. Son dönemlerde de sivil darbe dediğimiz örneklerle karşılaştık.
Halkın oyuyla işbaşına gelenler, toplumu baskılamak amacıyla, sivil darbelere yöneldiler.
Sivil darbe çabaları ise son zamanlarda iyice azdı. Muhalif kim varsa, tepesine binildi. Özgürlükler kısıtlandı. Farklı görüşlere tahammül edilemez hale gelindi.


Mustafa Kemal’in Askerleriyiz diyen teğmenlere soruşturma açılırken, Bebek Katili APO’ya meclise gelip konuşması önerisi getirildi.


Gündem, fırfır döner bir halde. Gündemin fırfır dönmesindeki en büyük etkenlerden birisinin, Türkiye’nin yönetilemediğini gizlemek ve temel sorunların gözden kaçırılması için yapay hale getirilmesi çabalarıdır.
Ne yazık ki, Türkiye’miz yönetilemiyor. Halkın refahını artırmak, huzuru perçinlemek için çalışılması gereken yerde, yaşanan sıkıntıları perdelemek amacıyla yapay gündemlerle insanlar uyutulmak isteniyor.
Gerçek bir demokraside; baskı, sindirme, yıldırma, korkutma, tehdit olmaz. Ne yazık ki, ülkemiz içinde bulunduğumuz dönemde bunların hepsini yaşıyor.
Belediyeler silkeleniyor, yöneticileri ya tutuklanıyor ya da haklarında soruşturma açılıyor. Turpun büyüğü heybede tehdidi yapılıyor.


Enflasyonu düşüremeyen, emeklisine adam gibi maaş veremeyen, asgari ücrete gereği gibi zam yapamayan bir yönetim işin kolayını gündemi değiştirmekte buluyor.
Ancak, bunları yaparken de hata üzerine hataya düşüyor. Tam anlamıyla bir şaşkın durumun içine düşüyor.
Baskıyla, sindirmeyle, korkutmayla insanları susturabileceğin sanan bu anlayış, geçmişten ders almıyor. Çünkü, bu yöntemlerin hepsi geçmişte denendi ve direnenler kazandı. Hepsinin ardından yeni kahramanlar ortaya çıktı.


Şaşkın ördek kıçtan dalarmış örneğinde olduğu gibi, yeni kahramanları yönetenler kendi elleriyle yaratıyorlar.
Şimdilerde, yaptığı bir konuşma nedeniyle, tutuklanan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ da buna bir örnek. Ümit Özdağ’ı kahraman yapma yolunda tutuklama bilerek ya da bilmeyerek devreye sokuluyor.
Ümit Özdağ’ın tutuklanması, muhalefetin istese dahi yapamayacağı birleştirmeyi sağlıyor. Muhalefetin birliğini ortaya çıkarıyor.


Toplumun geniş bir kesiminde, “Hepimiz Özdağ’ız” söylemi gelişiyor.
Kısacası, şaşkın iktidar, kendi eliyle muhalefeti birleştiriyor.
Bu demokrasimiz adına önemli bir gelişmedir.


İktidar, kendi ayağına sıkarak, sonunu hazırlama yolunda emin adımlarla yürüyor.
Siyasetin dilinin böylesine sivrilmesi, küfre dönüşmesi, muhalefet üzerinde baskılar ve gerginlikle sürdürülebilir değildir. Bu geri tepip, yapanları yaralayacak bir unsurdur. Baskı dönemlerinde muhalefetin dayanışması da çok önemli bir hale gelir. Gidişi hızlandıracak bir etkendir.
Daha doğrusu, tek adam rejimini sürdürmek, birilerini tekrar seçtirmek için ortaya konulan bu çabalar beyhudedir.


Yani, yolun sonu gözükmektedir.
BU ACIYA CAN DAYANMAZ
Bolu’da, içimizi yakan, canımızı acıtan bir facia yaşadık. İlkel ölümler ülkesi diyebileceğimiz Türkiye’mizde her gün bu tür ölümlere tanık oluyoruz.
Acımız, büyüktür. Türk Ulus’unun başı sağ olsun.

Cevap Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.