Avatarı
İlyas Erbay kaleminden...

REHAVETE SÜRÜKLEYENLERLE KORKU YAYANLAR’IN SAVAŞI !

blank
İlyas Erbay tarafından
27 Nisan, 2025 14:45 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 2dk
Yorum Sayısı: 0

REHAVETE SÜRÜKLEYENLERLE KORKU YAYANLAR’IN SAVAŞI !

Son İstanbul depremi profesörleri yine birbirine düşürdü…
Bilim insanlarının böylesine önemli bir konuda hemfikir olamamaları ilk değil. Her depremden sonra TV lere çıkıp farklı açıklamalar yapmalarına alıştık. "Büyük İstanbul depremi her an olabilir" diyen de var. "
"2045 ten önce olmaz" diyen de
Hangisine inanacağız?
Bir deprem oluyor, bunlar anında TV lerde boy gösteriyor.

  • Hangi verileri ne ara topladınız, ne ara değerlendirip sonuca ulaştınız?
  • Neye dayanarak sorumsuzca açıklama yapıyorsunuz?
  • Artçı depremler devam ederken böylesine kesin saptamalara nasıl ulaştınız?
  • İnsanlar size güvenip evlerine girse ve büyük bir deprem gerçekleşse bunun vebalini nasıl taşıyacaksınız?
  • Ya tutarsa diye toto, loto mu oynuyorsunuz?

Bilim adamı verilerle konuşur, evrensel nitelikli araştırma yapar, veri toplar, veriye göre sonuca varır. vardığı sonuçları uluslararası konferanslarda sunar ve uluslararası dergilerde yayınlayarak, iletişim platformları üzerinden topluma duyurur.

Eldeki veriler ne kadar çok olursa o kadar isabetli değerlendirme şansın olur. Buna rağmen kesin ve net konuşamazsın. "2045 yılından önce büyük bir deprem olasılığını zayıf görüyorum" diyebilirsin. "2045 yılından önce büyük deprem olmayacak" gibi kesin bir ifade kullanamazsın. Ya da tam tersi "Büyük İstanbul depremi her an olabilir" diyemezsin! Korku ve paniğe yol açan açıklamaları da doğru bulmuyorum.
Jeoloji ve sismoloji eğitimi almayan profesörler bile deprem konusunda ahkam kesiyor.

Sanıldığı gibi isminin önünde her profesör yazan bilimadamı değildir. Bilim adamı sorumsuzca açıklama yapmaz.

Ordinarius mertebesini saymazsak, profesörlük bir bilim dalında gelinebilecek en üst seviyedir.
Profesörler saygın ve güvenilir kişilerdir.
Profesörün ağzından çıkan bir söz toplum tarafından tartışmasız, doğru kabul edilir. (di!)
Fakat bizim profesörlerimiz kendi aralarında bir türlü anlaşamadıkları ve tartıştıkları için saygınlıklarına ve güvenilirliklerine zarar veriyorlar.

Türkiye’de 2002 yılından önce
doçent kadrosunda akademisyen olmak için;
üç aşamalı imtihandan geçmek gerekiyordu.
Profesör akademisyen olmak için de belirli kriterler vardı. Doçentlik imtihanı için yabancı dil, teorik bilimsel imtihan ve pratik uygulamalar gerekliydi.. Şimdi bu imtihanların hiç birine gerek yok sadece yazılmış olan bilimsel makaleler ile Doçent olunabiliyor. Onun da sektörü var. İnternette reklamları dönüyor. Para ile makale, tez yazıyorlar. YÖK onayı ve E devlet kaydı garantisi verenler bile var. Bunların internet sayfalarından ekran görüntülerini de verdiğim,
31 Aralık 2024 tarihli yazımda konuya dikkat çekmiştim.

Türkiye’de profesör olmak için:
1973 yılında 2 yabancı dil bilmek şarttı.
1981 yılında 2 yabancı dil şartından vaz geçildi, tek yabancı dil şartı getirildi.
1983 yılında dil sınavından 100 üzerinden 70 alma şartı vardı.
2000 yılında dil sınavı barajı 65'e, 2018 yılında 55'e düşürüldü. Eeee, Zorlaştırmak değil, kolaylaştırmak lazım. Ülkenin akademisyene, bilim insanlarına ihtiyacı var!

Bir araştırmaya göre; Türkiye’deki 196 rektörün 69 ‘unun tek bir uluslararası yayınının dahi olmadığı ortaya çıkmıştı. O araştırmaya göre; yayını hiç atıf almayan, kaynak gösterilmeyen rektör sayısı 71 idi. Şimdi kaçtır bilmiyorum.

Türkiye bir deprem ülkesi. Bunu kabul etmeliyiz. Depremlerin ne zaman ve hangi büyüklükte olacağı konusunda falcı gibi iddialı açıklamalar yapmak doğru değildir. Depremlerden en az zarar görecek şekilde hangi hazırlıkları yapmalıyız? Toplum olarak bu konuya odaklanmalıyız.

Profesörlüğü ayağa düşürmeyin kardeşim. Gerçek Bilim Adamı kendini göstermek için değil, toplumsal farkındalığı artırmak için gayret gösterir.

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.