blank
Avatarı
Ihlas Haber Ajansı tarafından
04 Eylül, 2025 12:00 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 2dk
Yorum: 0

Prof. Dr. Adnan Çalık: “Kanser kelimesi eskisi gibi ‘son’ anlamına gelmiyor”

Kanser sözünün eskisi üzere bir ’son’ manasına gelmediği, evvelce ölümcül olan birçok kanser cinsinin bugün uzun müddetli denetim altına alınabildiği belirtildi.
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan İmperial Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Adnan Çalık, 30 yıl evvel birçok kanser için tedavi bahtının epey sınırlıyken, bugün pek çok tipte sağ kalım oranının 1,5 ila 2 kat arttığını söyledi.
Son 30 yılda kanser tedavilerinde muvaffakiyet oranının önemli bir formda artığını kaydeden Çalık, "Son 30 yılda (1995 - 2025) kanser tedavilerinde muvaffakiyet oranı önemli halde arttı. Bu artışı ölçmek için genelde 5 yıllık sağ kalım oranları kullanılır. Dünya genelinde ve Türkiye’deki bilgilerde genel sağ kalım oranı artışı; 1990’larda tüm kanserlerde 5 yıllık sağ kalım oranı yüzde 50. Günümüzde (2020’ler) tüm kanserlerde yüzde 68-70. Tedavi muvaffakiyetinde yaklaşık yüzde 18-20’lik mutlak artış var. Erken teşhis usulleri (mamografi, kolonoskopi, düşük doz BT ile akciğer taraması), cerrahi tekniklerde ilerleme (laparoskopik ve robotik cerrahi), radyoterapi optimizasyonu (IMRT, stereotaktik RT), Kemoterapi protokollerinin güzelleştirilmesi, maksada yönelik tedaviler (ör. HER2 olumlu göğüs kanseri için trastuzumab) İmmünoterapiler (checkpoint inhibitörleri, CAR-T hücre tedavileri) ve şahsileştirilmiş onkoloji (genetik ve moleküler biyobelirteçlere dayalı) kanserlerde tedavi sürecini olumlu etkiliyor" dedi.
Yaklaşık 30 yıl öncesine nazaran kanser hadiselerinde sağ kalım oranının 1,5-2 kat arttığına dikkat çeken Çalık, "30 yıl evvel birçok kanser için tedavi talihi hayli sınırlıyken, bugün pek çok tipte sağ kalım oranı 1,5 ila 2 kat arttı. Bilhassa göğüs, prostat, hematolojik kanserlerde dramatik ilerleme var; akciğer ve pankreas üzere kanserlerde ise artış daha hudutlu ancak son 10 yılda immünoterapi ile süratli bir yükseliş var. Bu çok değerli bir nokta. ’Kanser’ sözü hâlâ toplumda mevtle eş manalı algılanıyor ancak bu algı günümüzde tıbbi gerçeklikle büsbütün örtüşmüyor. Kanser, her vakit mevt değil. Son 30 yılda tedavi başarısı dramatik biçimde arttı. Göğüs, prostat, tiroit, cilt kanserleri üzere birçok çeşitte 5 yıllık sağ kalım yüzde 85-95’e ulaştı. Çocukluk çağı lösemilerinde muvaffakiyet oranı yüzde 90’ın üzerinde. Erken evrede yakalanan birçok kanserde büsbütün güzelleşme mümkün" diye konuştu.

Bazı kanser cinslerinde güzelleşme oranları gripten bile daha yüksek hale geldi
Bazı tiplerde güzelleşme oranları gripten bile daha yüksek hale geldiğini belirten Çalık, kanser sözünün eskisi üzere ‘son’ manasına gelmediğini belirterek "Eskiden ölümcül olan birçok kanser, bugün uzun vadeli denetim altına alınabiliyor. Erken teşhis, muvaffakiyet oranını katlıyor. Tarama programlarına iştirak hayat kurtarıyor. Göğüs, kolon, rahim ağzı kanserlerinde bu çok bariz. Tedavi metotları çok gelişti. İmmünoterapi, amaca yönelik ilaçlar ve minimal invaziv cerrahiyle yan tesirler azaldı, ömür kalitesi arttı. Kanser sözü eskisi üzere ‘son’ manasına gelmiyor. Birtakım çeşitlerde düzgünleşme oranları gripten bile daha yüksek hale geldi (ör. erken tiroit kanseri) Hayat beklentisi uzadı, umut çok daha güçlü. Günümüzde birtakım ileri evre hastalarda bile 5-10 yıl ömür mümkünlüğü mümkün, bu bir devrim" biçiminde konuştu.

Bizi sosyal medyadan takip edin
blank
Aylin Sarıoğlu tarafından
26 Kasım, 2025 09:40 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 2dk
Yorum: 0

Karabük’ün Demir Çelik Hafızası Müzeye Dönüşecek mi?

Türkiye’de ağır sanayinin temellerinin atıldığı Karabük, fabrikalar kuran fabrika  olarak bilinen KARDEMİR’in doğduğu şehir olmasına rağmen, bu dev mirası kurumsal bir çerçevede yaşatacak bir Demir Çelik Müzesi’ne hala  sahip değil. Sanayi tarihinin merkezinde yer alan Karabük’te böyle bir müzenin bulunmaması önemli bir eksiklik olarak değerlendiriliyor.

Türkiye’nin ağır sanayi üssü ve demir çeliğin başkenti olan Karabük, tarihi bir mirası yaşatma konusunda büyük bir boşluğu hissediyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarında fabrikalar kuran fabrika unvanıyla kurulan KARDEMİR, ülke sanayisinin kalbi oldu. Ancak bu zengin tarihi, emek hikayelerini, zorlu üretim süreçlerini ve sosyal hayatı bir araya getirecek bir Demir Çelik Müzesi'ne yıllardır sahip değil.

DÜNYADA ÖRNEKLERİ VAR, KARABÜK İÇİN NEDEN GEÇ KALINIYOR?

Dünyanın dört bir yanında demir çelik üretimiyle anılan kentler, endüstriyel miraslarını müzelerle geleceğe taşıyor. Almanya’dan Çin’e kadar bu sektörde söz sahibi olan ülkeler, kurdukları müzelerle hem tarihe ışık tutuyor hem de turizme katkı sağlıyor. Türkiye’nin bu alandaki lokomotifi Karabük ise henüz somut bir adım atmış değil. Bu durum, kent kimliği ve Türkiye sanayi tarihi açısından ciddi bir eksiklik olarak görülüyor.

Bir kentin hafızasının ancak kendi eliyle doğru şekilde inşa edilebileceği ifade edilirken, Karabük kendi hikayesini müze vitrinlerine taşıyamadığı sürece, bu tarihin başkaları tarafından yazılmasına seyirci kalma riskiyle karşı karşıya. Geçmişin deneyimlerini, emek hikayelerini ve teknolojik dönüşümü gelecek kuşaklara aktaracak bir müzenin kurulmasının ertelenmemesi  bir sorumluluk olarak değerlendiriliyor.

MÜZE VE BELGESEL İLE GELECEĞE TAŞINACAK MİRAS

KARDEMİR bugün bir Türkiye şirketi olsa da kökleri ve temelleri Karabük’e ve Karabüklülere dayanıyor. Öyle ki, bir Demir Çelik Müzesi'nin kurulması ve  bu müzenin içinde KARDEMİR’in kuruluşundan itibaren yaşananların, yöre halkının fabrikayı ve kenti yaşatmak için verdiği mücadelenin anlatıldığı kaliteli bir belgesel yapılıp, kente gelen herkese izletilirse  Karabük’e bakış açıları çok daha farklı olurdu.

Aynı şekilde, KARDEMİR’de çalışan genç işçiler ve aileleri de belli periyotlarla bu müzeye götürülüp belgeseli izleyerek, nasıl bir tarihi mirasın parçası olduklarını görseler, işlerine daha sıkı sarılmazlar mı? Emeklerini ve alın terlerini daha bilinçli bir şekilde ortaya koymazlar mı? şeklinde görüşler dile getiriliyor.

JAPONYA’DAKİ "ŞOK TESTİ" UYGULAMASI, BU KONUDA İLHAM VERİCİ BİR ÖRNEK

Öte yandan Japonya’daki "Şok Testi" uygulaması, bu konuda ilham verici bir örnek olarak öne çıkıyor.  Japon öğrenciler, eğitim hayatlarının başında ülkenin ulaştığı yüksek teknolojiyi görüyor ve "Sizin atalarınız bunu yaptı, siz daha fazlasını yapabilirsiniz" mesajını alıyor. Ardından Hiroşima ve Nagazaki’ye götürülerek, birlik ve beraberlik içinde çalışmamanın sonuçlarını yerinde görüyorlar. İşte bu "yerli ve milli" ruh, eğitimin temeline yerleştiriliyor.

Karabük’te de kurulacak bir müze ve hazırlanacak belgesel ile benzer bir bilinç oluşturulabilir. Karabüklülük ruhunun canlı tutulması, genç nesillere ilham verilmesi ve kentin sanayi hafızasının doğru bir şekilde aktarılması mümkün olabilir.

GÖREV OFLAZ’A DÜŞÜYOR

Karabüklüler, yıllardır hayata geçirilmeyen bu projenin gerçekleşmesi için umutlarını KARDEMİR Yönetim Kurulu Başkanı Oflaz’a bağlamış durumda. Oflaz döneminde, on yıllardır yapılmayan müzenin ve kaliteli belgeselin hayata geçirileceğine inanılıyor. Böyle bir proje, 50 yıl sonra bile  Oflaz’ın adından hayırla söz edilmesini sağlayacak kadar değerli görülüyor. Karabük’ün demir çelik hafızasının bir müzeye dönüşmesi, sadece geçmişi korumak değil, aynı zamanda geleceği inşa etmek anlamına da geliyor.

Bizi sosyal medyadan takip edin