Karabük Haber Postası Karabük Haber Postası

İSMİ UNUTULAN, VEFASIZLIK EDİLEN BİR KARABÜK DİRENİŞÇİSİ !

Manşet Yayın: 09.11.2023 12:51
İSMİ UNUTULAN, VEFASIZLIK EDİLEN BİR KARABÜK DİRENİŞÇİSİ !

O gün mecliste yaptığı oturma eyleminde; Karabük’ün 14 haneli köy iken Kardemir tesisleri sayesinde il olduğunu hatırlatmış, “Ben şov yapmıyorum. Kardemir bizim kalbimiz durumunda. Nasıl insan kalbi olmadan yaşayamazsa Kardemir’siz Karabük de olmaz” demişti.

Bu kararlı duruşuyla ve büyük ses getiren eylemiyle vekilliğinin hakkını sonuna kadar vermişti.

 

Kimden mi söz ediyorum? Tabii ki, dönemin Karabük milletvekili, Safranbolu eski Belediye Başkanı Sn. Mustafa Eren’den

27028db9 c438 42d7 8f47 986a91fc9eb0 jpg

Karabük Demir Çelik İşletmeleri’nin zarar etmesi karşısında hükümetin “sorumsuz tutumunu” protesto için TBMM Genel Kurulu’nda oturma eylemi başlatarak, Karabükü ülke gündeminin baş sayfasına oturtmuştu. Siyasilerin,TV lerin ve basının tüm dikkatlerini Karabük’e çekmişti.

Eylem sonrası verdiği bir röportajda;  “Salonda tek kişiydim ancak hayatımın en kalabalık gecesini yaşadım. Yüzlerce kişi aradı” demişti.

 

Mustafa Eren, o uzun oturma eyleminde yemek ihtiyaçlarını polis memurlarıyla birlikte gidermiş, salondaki lavaboyu kullanmıştı. Eren’in oturma eylemini duyan Karabüklüler cep telefonundan arayarak vekillerine destek vermişlerdi. Eren kendisine arayanlar için, “Sivil toplum örgütlerinin başkanları, Karabüklü hemşehrilerim, Kardemir çalışanları yüzlerce kişi aradı. Cep telefonumu 5-6 defa şarj ettim” demişti.

 

Eren, gece boyunca 2-3 saat uyumuş, biraz da üşümüştü. Üzerinde takım elbisesinden başka birşey yoktu. Üşüdüm ama Karabük’ten gelen sıcak mesajlar beni ısıttı” diyordu.

 

Ertesi günü, Genel Kurul Toplantısının başlamasından sonra salona gelen dönemin Devlet Bakanı Kemal Derviş’in yakasına, o iri cüssesiyle yapışarak, Kardemir’in sorunlarına eğilmesini istemiş ve Derviş’ten ‘ilgileneceğiz’ sözünü almadan yakasını bırakmamıştı.

 

Karabük 8 Kasım 1994 de var olmak, ya da yok olmak arasında onurlu bir mücadele vermişti. Vekiliyle, sivil toplum örgütleriyle, çoluk çocuk tüm Karabük tek vücut olmuştu. Bu eşi benzeri görülmemiş bir mücadele idi.

 

Bu büyük mücadelenin en önemli neferlerinden biri olan Sn. Mustafa Eren’i nasıl unuturuz? Sağolsun, varolsun, selam olsun.

Sağlıklı, mutlu uzun ömürler diliyorum.  Karabük’ün işte böyle, tuttuğunu koparan vekillere çok ihtiyacı var.

 

BRTV Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Çetinkaya’nın da sık sık ifade ettiği gibi o yılların Karabük’ü bambaşkaydı. Kentin bir ruhu vardı. Birlik, beraberlik ve dayanışma üst seviyedeydi.  Bende gazetemde, “Ruhunu Kaybetmiş bir Kentin Dünü Bugünü” başlıklı bir köşe yazımda, bu ruhu anlatmaya çalışmıştım. https://karabukpostasi.com/ruhunu-kaybetmis-bir-kentin-dunu-bugunu-60li-yillardan-bugune-karabuk/

Ne yazık ki, bugün o ruhtan eser yok!

 

Sn.Eren’le tanışmıyoruz, hiç karşılaşmadık. Dikkatimi çekti. Karabük’ün bu büyük direnişi anlatılırken hiç ismi geçmiyor. Bu yazıyı, sadece, vefasızlığa bir tepki olarak kaleme aldım. Tıpkı Sn. Mustafa Eren gibi, Sn. Hüseyin Avni Aksoy’unda vekilliği döneminde Karabük için yaptıkları görülmedi.

 

8 Kasım 1994 yılında verilen büyük direnişin mimarlarından biri de o dönemin Karabük Belediye Başkanı Sn.Enver Tümen di. O da unutulan isimler arasında.

Bu kent ruhu ile birlikte ne yazık ki, vefa duygusunu da kaybetmiş.

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

10 ülkeden 77 bilim insanının katıldığı ’İrfan Geleneği’ sempozyumu başladı

Kültür Sanat Yayın: 28.04.2024 08:24
İhlas Haber Ajansı

Hitit Üniversitesi tarafından düzenlenen “II. Uluslararası Türkistan’dan Anadolu’ya İrfan Geleneği: Abdal Ata Sempozyumu”nda konuşan Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Zekeriya Işık, “Bugün, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlana ve Koyunbaba’nın kucaklayıcı anlayışına ihtiyaç var” dedi.

Türk Tarih Kurumu’nun katkıları ile Çorum Hitit Üniversitesi’nde düzenlenen “II. Uluslararası Türkistan’dan Anadolu’ya İrfan Geleneği: Abdal Ata Sempozyumu”na Mısır, Kazakistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Fransa, İran, Tataristan Özerk Cumhuriyeti, Avusturya, Rusya olmak üzere 10 farklı ülkeden 77 bilim insanı katıldı. Sempozyumda 52’si sözlü, 12’si çevrimiçi, 2 video konferans olmak üzere 66 bildiri sunulacak. Sempozyumda tüm bilimsel oturumlar karekod uygulamasıyla yurt içi ve yurt dışından interaktif olarak takip edilebilecek.

Sempozyum açılışında konuşan Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Zekeriya Işık, Türkistan, Horasan, Irak’tan Anadolu’ya, Balkanlar’a kadar uzanan irfan geleneğinin 13 ve 14. yüzyıllarda dini ve manevi olduğu kadar siyasi, askeri, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmeler üzerinde de belirleyici bir etkiye sahip olduğunu söyledi. İrfan geleneğini temsil eden Türkmen ata, baba, şeyh ve dervişlerinin “Fütüvvet ve Melamilik” ile olan güçlü bağın oluşmasında rol oynadığını dile getiren Doç. Dr. Işık, “Onlar fethedilen gerçek manada bir Türk yerleşkesinin nihayetinde yurduna dönüşmesinde etkili oldular. Bugün onlar tekke, zaviye, türbeleri, mescit, cami, medrese, kütüphane, çeşmeleri, dini ve tasavvufi eserleri ve dahi mesajlarıyla gönüllerimizde ve zihinlerimizde yer tutmaktadır” dedi.

Işık, bugün modernitenin ayrıştırdığı, dağıttığı, kutuplaştırarak çatıştırdığı farklılıkları bir tehdit olarak görmek suretiyle aynılaşmayı dayattığı, din, inanç, gelenek ve örf namına yerel öğeleri çağ dışılıkla damgalayarak itibarsızlaştırdığı, saf dışı bıraktığı bir dönemde olunduğuna dikkat çekti.

“Modern insanın bütün varlığa, kendi ırkına dahi acımayacak kadar insafsızlaştığı bir çağdayız”

İnsan egosunun hormonlu bir şekilde beslendiği, suni, orantısız, kibir ile ilahi ve beşeri nizamın üstünde kendisine roller biçtiği arızi bir dönemde olduğumuzu dile getiren Doç. Dr. Zekeriya Işık, “Kadim erdemlerin yok sayıldığı tüm alemin, insanın sonsuz ve sınırsız hazlarına, ihtiraslarına hasredildiği, öyle ki aç gözlülükte modern insanın bütün varlığa, kendi ırkına dahi acımayacak kadar insafsızlaştığı bir çağdayız. Tüm patolojik arızalı anlayışın hayatı kuşattığı, adına rasyonel, pratik, pragmatik, diplomatik ve benzeri şekillerde ifade edilen etik ve ahlaki temelden yoksun bir takım yaklaşımlarla meşrulaştırılmaya çalışıldığı talihsiz bir zamandayız. Böylesi bir zamanda ve durumda Yunus Emre ile vücut bulan yaratılanı yaratanından ötürü seven, yetmiş iki milleti bir nazar gören, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’nin aslan ile ceylana aynı zaman ve mekanda adalet ve hakkaniyet şemsiyesi altında hayat bulunduran, Mevlana’nın kurulu düzene meydan okuyan, tüm dünyevi sınıfları ve sınırları kaldırarak ’ne olursan ol yine gel’ diyen, Koyunbaba’nın ’dirlik odunu yakın, geleni gideni hoş tutun’ himmetiyle güçlü bir şekilde ortaya konulan temelinde aşk ve sevgi bulunan bu birleştirici, kucaklayıcı ontolojik ve epistemolojik anlayışa olan ihtiyaç ortadadır. Bununla birlikte söz konusu irfan geleneğimizin emek, alın teri, zanaat, fedakarlık, paylaşmak, helal kazanmak, ahlaklı olmak gibi erdemlerinin işlenmesine de ziyadesiyle ihtiyaç olduğu da gözden kaçırılmamalıdır” diye konuştu.

“Aleviliği doğru şekilde anlatmayı önemsiyoruz”

Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemiyeti Başkanı Ali Rıza Özdemir de yaptığı konuşmasında, bilgi kirliliğinin önüne geçerek Aleviliği doğru şekilde anlatmayı önemsediklerini belirtti. Moğol istilasından sonra meydana gelen göçlerle birlikte Anadolu için yeni bir dönem başladığını hatırlatan Özdemir, “Horasan bölgesinden Anadolu’ya akan Türkmen aşiretlerinin içinde baba, ata, derviş ve şeyh olarak tanımlanan irfan ehli kimseler de yer almaktaydı. Bu dönemde Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması, asayiş, fütuhat ve iskan konularının çözülmesi, imar faaliyetleriyle toprakların şenlenmesi bahsedilen şeyh ve dervişlerin öncülüğünde olmuştu. Osmanlı sosyal hayatı için oldukça mühim olan zaviyeler, manevi temellere dayalı kurumlardı. Öyle ki ıssız beldeler ve stratejik noktalar ’gazi dervişler’ tarafından kurulan tekke ve zaviyeler eliyle birer yurda dönüşmüş ve kalkınmıştır. İşte Abdal Ata, bu dervişler arasında olduğu gibi, onun tabi olduğu Abdallar zümresi de Türk nüfusunun önemli unsurlarından biri olarak varlığını sürdürmekteydi. Anadolu’yu Türkiye yapan öncü şahsiyetler de bu kişiler ve bu Türk kitlelerdi” şeklinde konuştu.

Başkanlık olarak, bugüne kadar Alevi ve Bektaşi tarihinin şemsiyesi altında toplanmış olay, olgu ve şahsiyetleri araştırmak, Türk tarihindeki yerini ortaya koymak ve yarına aktarmak amacıyla pek çok panel, konferans ve sempozyum tertip ettiklerini anlatan Özdemir, şunları kaydetti:

“Bilgi kirliliğinin önüne geçerek Aleviliği doğru şekilde anlatmayı çok önemsiyoruz. Alevilik ve Bektaşilik Ansiklopedisi ile Aleviliğin Yazılı Kaynakları çalıştayları başta olmak üzere Şubat ayında gerçekleştirdiğimiz beş büyük çalıştayımız da bu amaca hizmet etmektedir. Başkanlığımızda birçok konferans, panel ve temalı konserler düzenledik. Bundan sonra bu çalışmalarımızı artırarak sürdüreceğiz. Temalı konserlerimi 2024 yılı içinde 50 ilimizde halkımızla buluşturacağız. 2024 ve 2025 yılları içinde Şah İsmail Hatayi, Anadolu’nun Horasanı Tunceli, Balkanlarda Alevilik ve Bektaşilik, Cemevleri: Dünü, Bugünü, Yarını, Aleviliğin Yazılı Kaynakları, Davut Sulari, Pir Sultan Abdal gibi birçok başlık altında yapacağımız sempozyumları planlamış bulunuyoruz. Kün-Ay isimli hakemli dergimiz yıl içinde yayın hayatına başlayacaktır.”

“Hedefimiz milli birliğimizi güçlendirmektir”

Aleviliğin yakın tarihinin kayıt altına alınacağı sözlü tarih projesini bu yıl içinde başlatacaklarını aktaran Özdemir, “Bilimin namusuna sahip çıkan tüm akademisyenlerimizi, bu vesileyle çalışmalarımıza omuz vermeye çağırıyorum. Her zaman belirttiğim gibi pek çok alanda Alevi ve Bektaşi toplumuna hizmet götürmeyi görev edinmiş başkanlığımızın iki ana hedefi vardır. Bunlardan ilki her iş ve eylemde Alevi ve Bektaşi toplumunun rızalığını almaktır. Bu doğrultuda istişare etmekten bir an geri durmadığımızı gönül rahatlığıyla ifade edebilirim. İkinci ana hedefimiz ise milli birliğimizi güçlendirmektir. Başkanlık olarak bizi, biz yapan değerlerimize bağlı kalmak ve sahip çıkmak dışında; onu aktarmanın da peşindeyiz. Tüm işlerimizin temel motivasyon kaynağını işte bu iki ana hedef teşkil etmektedir. Alevi-Bektaşi toplumu için tarihi ve değerli bir süreçte bulunduğumuzun farkındalığında olarak çalışmalarımızı sürdürmekte olduğumuzu belirtmek istiyorum. İnşallah kararlılıkla yürüdüğümüz bu yolda daha çok iş üretecek ve daha fazla Can’ımıza ve cemevimizin kutlu eşiğine hizmette bulunacağız” ifadelerini kullandı.

Sempozyum açılışına; Vali Zülkif Dağlı, Belediye Başkanı Dr. Halil İbrahim Aşgın, İl Jandarma Komutanı J. Alb Naim Çetinkaya, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Konferans sonunda Çorum Valisi Zülkif Dağlı, İslam İşbirliği Teşkilatı İslam, Tarih, Sanat ve Kültür Merkezi Orta Asya Bölge Danışmanı Prof. Dr. Ashirbek Müminov’a plaket verirken, Müminov ise Vali Dağlı’ya kaftan hediye etti.