Gümüşhane-Trabzon karayolunda seyir halindeki arabanın çarptığı ayı telef oldu.
Gece saatlerinde merkeze bağlı İkisu köyü yakınlarında meydana gelen olayda 34 DG 5756 plakalı arabasıyla Gümüşhane’den Trabzon istikametine ilerleyen Yahya Gülgönül ansızın yola çıkan bir ayıya çarptı. Kazada çarpmanın tesiriyle metrelerce sürüklenen ayı olay yerinde telef olurken, arabada maddi hasar meydana geldi. Şoför Gülgönül ve araçta bulunan bir şahsın yara almadan kurtulduğu kazanın akabinde ihbar üzerine olay yerine polis ve Tabiat Müdafaa ve Milli Parklar Müdürlüğü takımlarıyla birlikte jandarma takımları sevk edildi.
Ekiplerin yaptığı incelemenin akabinde telef olan ayı yoldan kaldırılarak alanda paklık yapıldı.
HENÜZ TARLAYA KARGANIN, AMBARA FARENİN, FIRINA HIRSIZIN DADANMADIĞI YILLARDI !
1 kuruşun bile değerinin olduğu, 5 kuruşa 5 akide şekeri aldığımız, ekmeğin kuruşla satıldığı çocukluğumuzun o güzel yılları geldi aklıma.
Henüz ilk okula başlamamıştım.1965 yılı idi, rahmetli amcam bize gelmişti, çok sevinmiştim. Bir köy ilkokulunda öğretmendi sevgili amcam. Hiç unutmam, bana metal 2.5 lira harçlık vermişti. 5 kuruşa 5 tane akide şekerinin alındığı çocukluğumuzun yoksul fakat mutlu yılları. O yıllarda öğretmen maaşı 450-500 lira civarındaydı. Internetten de araştırarak basit bir orantı kurdum. Amcamın o gün bana verdiği para günümüzün en büyük banknotu olan 200 TL.ye karşılık geliyor. 6 yaşında bir çocuk için büyük para. Paraya önem vermezdi, bonkördü rahmetli. Şimdi ebeveynler çocuklarına harçlık bile veremiyor. Okul kantininden bir tost, bir simit bile alamayan milyonlarca çocuk var.
Şu internet ne güzel bir şey. Anında bilgiye ulaşıyoruz. Baktım, metal 2.5 lira 1960 da tedavüle çıkmış. Amcamın verdiği kocaman bir demir para elimdeydi. Şaşırmıştım. 1 kuruşun, 5 kuruşun bile değerli olduğu yıllarda 2.5 lira!. Henüz okula başlamadığım için parayı tanımıyorum. Belkide ilk harçlığımdı. Bununla ne alabilirim amca dedim. Hafifçe başımı okşadı, gülerek bütün bakkalı alabilirsin dedi. Koşarak mahalle bakkalına gittim. Bakkal amca ne istiyorsun dedi. Parayı önüne koydum, "bakkalı" dedim. Yaşlı babacan bir adamdı. Güldü, hadi ne istiyorsan al dedi. Gözümün gördüğü, ceplerime sığdırabildiğim ne varsa aldım. Sakız ( üzerinde Arap kızı resmi olan Zambo sakızlardan), leblebi, çikolata, elma şekeri…Kısaca bir çocuğun ilgisini çeken her şey…Tam arkamı döndüm giderken bakkal amca seslendi "dur bekle para üstünü almayı unuttun" dedi. Elime bir sürü bozuk para tutuşturdu. Çocuk aklımla anlam veremedim, iyice şaşırmıştım. Hem istediklerimi almıştım hemde para.
Şimdi metal parayı geçtim, 5 TL ye, 10 TL ye küçük bir su bile alamıyoruz. En büyük kağıt paramız olan 200 TL ile lokantada çorba bile içemiyoruz. Bin 500 TL ile pazar arabamızı dolduramıyoruz. Paramızın bu kadar değersiz olduğu bir dönem hatırlamıyorum. En büyük paramızla yarım kilo kiraz, yarım kilo kıyma alamıyoruz. Evlerimizde televizyonlar, ellerimizde telefonlar, altımızda otomobiller yoktu ama; yoksulluğa rağmen sebzenin , meyvenin her türlüsünü bol bol tükettiğimiz güzel günlerdi. Bu günün çocuklarının büyük bir kesimi, beyin ve beden gelişimi için son derece önemli olan; et, süt, yumurta, peynir, sebze ve meyveyi yeteri kadar, hatta hiç tüketemiyor. Beyin ve iskelet sistemi gelişmemiş bir nesil geliyor. Yazık değil mi bu güzel ülkeye ve ülkemin çocuklarına….