ZONGULDAK Gökçebey fidanlığında ekilen kayın tohumları fidana dönüştü. Zonguldak Orman Bölge Müdürlüğüne bağlı Gökçebey Orman Fidanlık Müdürlüğünde 2017 yılında hedeflenen 1 milyon 500 bin adet Kayın fidanının üretilmesi için Zonguldak Valisi Ali Kaban ve beraberinde Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Özer, Gökçebey Kaymakamı Bünyamin Bilgin ile birlikte fidanlığı ziyaret etti. Bin 500 kg ekimi yapılan tohumlar sağlıklı bir şekilde çimlenerek fidana dönüştü. Yapılan çalışmaları yerinde inceleyen Orman Bölge Müdürü Ahmet Sırrı Beşel Bölge Müdür Yardımcısı Engin Keleş ile birlikte, Gökçebey Fidanlığını gezdi ve üretim durumu hakkında fidanlık Müdürü Şenol Çakmaklı’dan bilgi aldı. Ahmet Sırrı Beşel incelemelerden sonra yaptığı açıklamada Kayın dışında Ihlamur, meşe, kavak, akasya, dişbudak, çınar, ceviz, dut, badem, akçaağaç, iğde gibi yapraklı türler ile doğada yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmış ve biyolojik çeşitlilik açısından büyük önem arz eden alıç, kuşburnu, ahlat, gövem, yabani erik, yabani kiraz, üvez gibi yabani türlerin de üretildiğini belirti. Beşel Gökçebey fidanlığının yapraklı fidan üretiminde çok önemli bir yeri olduğunu belirterek burada kaliteli kayın fidanı yetiştirildiğini ve bölgede dikilen kayın fidanının büyük çoğunluğunun burada üretildiğini söyledi. Yeni üretilen yaklaşık 1 milyon 500 bin adet kayın fidanının da hem ağaçlandırma sahalarında hem de gençleştirme ve rehabilitasyon sahalarında yerlerini alacağını kaydetti.
Karabük’te akşam saatlerinde çarşı merkezinin hâlini bilmeyen yok. Işıkları erken sönen dükkânlar, sessiz caddeler, yankılanan adımlar… Yıllardır yazıldı, çizildi, konuşuldu: “Bu şehir merkezi ölü.” Peki ne değişti? Cevap basit: Uzun süre hiçbir şey. Siyasetçisi sustu, bürokratı seyretti, STK’ları rapor yazmakla yetindi. Daha da vahimi, parasını Karabük’ten kazanıp akşamını Safranbolu’da geçiren esnaf, bu şehrin merkezine sırtını döndü. Şehir, kendi evlatları tarafından yalnız bırakıldı. Tam da bu noktada, yıllardır söylenen ama bir türlü cesaret edilemeyen bir hamle masaya kondu. Karabük Üniversitesi ve Karabük Belediyesi, şehir merkezini yeniden ayağa kaldıracak bir irade ortaya koydu. KarabükBelediye Başkanı Özkan Çetinkaya, şehir merkezinde yaklaşık 30 dönümlük alanı üniversitenin genişleme sahasına dahil etme iradesini ortaya koyarken, bu kararın sadece bir imar hamlesi değil, şehir politikası olduğunu da ilan etmiş oldu. Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Kırışık ise bugün, ulusal ve uluslararası başarılarıyla, Türkiye’nin köklü üniversitelerinin dahi dikkatle izlediği bir yükseköğretim kurumunun başında. Söylediği şey son derece net: “Üniversite şehir merkezine gelsin. Fakülteler, meslek yüksekokulları kurulsun. Binlerce öğrenci bu sokaklarda yürüsün, bu şehir nefes alsın.” Bu fikrin ütopik olmadığını 100. Yıl Mahallesi zaten kanıtladı. Dün kıraç bir araziyken bugün gece yarılarına kadar yaşayan, caddeleri dolup taşan bir yerleşim alanı varsa, bu dönüşümün adı bellidir: üniversite etkisi. Karabük’ün hafızasında önemli bir yere sahip olan İktisadi ve Kalkınma Vakfı da bu tartışmanın dışındaymış gibi davranamaz. Hamit Çepni’lerin, Osman Natıroğlu’ların iz bıraktığı bu şehirde, üniversitenin kurulmasında ve büyümesinde emeği geçen isimler hâlâ saygıyla anılıyor. Aynı şekilde KARDEMİR’in üniversiteye verdiği destek, özellikle merhum Mutullah Yolbulan ve Kamil Güleç döneminde, bugün konuştuğumuz başarıların temel taşlarından biri oldu. Şimdi sorulması gereken soru şudur: Bugünkü KARDEMİR yönetimi bu sürecin neresinde duruyor? Kardemir Yönetim Kurulu Başkanı Muhammet Ali Oflas, üniversitenin şehir merkezine yayılması fikrine gerçekten ne kadar sıcak bakıyor? Bu mesele bir nezaket cümlesiyle geçiştirilecek kadar önemsiz mi, yoksa Karabük’ün geleceğini belirleyecek bir eşik mi? İktisadi ve Kalkınma Vakfı Başkanı Mustafa Sarıoğlu’nun çaba gösterdiği biliniyor. Ancak bu çabanın, vakfın geçmişte sergilediği vizyonla aynı derinlikte olup olmadığı artık kamuoyu tarafından tartışılıyor. Karabük’ün zamanı daralıyor; iyi niyet yetmez, sonuç gerekiyor. Bir de işin karanlık tarafı var. Kişisel menfaatleri uğruna bu şehri itibarsızlaştırmayı marifet sanan, Karabük’ü çarpık benzetmelerle gündeme taşıyan “medya figüranlarına” inat, bu şehirde yaşayan herkesin artık taşın altına elini değil, gövdesini koyması gerekiyor. Çünkü gerçek şu: Karabük Üniversitesi bu şehrin bacasız fabrikasıdır. Ekonomiyi ayakta tutan, esnafa can veren, kültürel hayatı besleyen en büyük güçtür. Bunu görmezden gelen, küçümseyen ya da erteleyen herkes, Karabük’ün kararan akşamlarından sorumludur. Artık tercih zamanı. Ya bu şehir üniversitesiyle birlikte büyüyecek, ya da “neden yine olmadı” diye karanlık sokaklarda konuşmaya devam edecek. Şehrin bütün yönetsel erkleri ve yaşayan sakinleri şunu bilsin ki; Karabük bunu hak etmiyor.