BARTIN Üniversitesi’ndeki fakülte, yüksekokul, meslek yüksekokulu ve enstitülerinde 10 yeni program önümüzdeki akademik yıl ilk öğrencilerini alacak. Bartın Üniversitesi’nin bölgenin ve toplumun ihtiyaçlarını gözeterek açtığı 10 yeni program YÖK tarafından onaylandı. Alınan kararla Eğitim Fakültesinde Resim-İş Öğretmenliği Bölümü, Edebiyat Fakültesinde Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü ile Arkeoloji Bölümü, Fen Fakültesinde İstatistik Bölümü ile Biyoteknoloji Bölümü, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde Turizm İşletmeciliği Bölümü açıldı. Ayrıca Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulunda Spor Yöneticiliği Programı ve Meslek Yüksekokulunun Ulus ilçesinde Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı Programı da önümüzdeki akademik yıl ilk öğrencilerini alacak. Lisansüstü program sayısı da artırılarak Eğitim Bilimleri Enstitüsü Fen Bilgisi Eğitimi Tezli ve tezsiz Yüksek Lisans Programı, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Tezli Yüksek Lisans programları açılacak. Bartın Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ramazan Kaplan, üniversitenin niteliksel büyümeye orantılı olarak sayısal büyümenin de gerçekleştiğini kaydederek “Üniversitemizde şehrin, bölgenin ve ülkenin ihtiyaçları gözetilerek yeni bölümler açıyoruz. Bu kapsamda üniversitemize önümüzdeki akademik yıl yeni açılacak 10 program ilk öğrencilerini alacak. Kurulduğu günden bu yana hem sayısal hem niteliksel büyümesini sürdüren üniversitemiz bölgemize değer katıyor” dedi.
Anayasamıza göre, Türkiye Cumhuriyeti bir sosyal devlettir. Sosyal devlet; vatandaşların refah durumunu gözeten, halkına asgari bir yaşam düzeyi sağlamakla görevli devlet olarak tanımlanır.
Sosyal devlet, anayasamızın 2. ve 60'ıncı maddelerinde de tanımlanmıştır. Sosyal hukuk devleti güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani, sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir. Ülkelerin sosyal devlet olabilmesi için bazı özelliklerinin bulunması gerekir. Sosyal devlette fırsat eşitliği ön plandadır. Ayrıca sosyal devlette halka eşit gelir dağılımı ve asgari yaşam şartları sunulur.
Peki, halka eşit gelir dağılımı ve asgari yaşam şartlarının sağlanması konusunda ne durumdayız? Ücretlere baktığımızda, eşit gelir dağılımından söz edebilir miyiz? Gelir dağılımı adaletsizliğinde dünya sıralamasında liderliğe oynuyoruz!
Çalışanlarla emekliler arasındaki ücret dengesizliği emekliler aleyhine giderek büyüyor. Emekli maaşları TÜRK-İŞ'in her ay açıkladığı açlık sınırı rakamlarının neredeyse yarısına düştü. Önümüzdeki ay 6 aylık enflasyon rakamlarına göre emekli maaşlarına yapılacak olan zam yüzde 11-12 civarında olacak. Bu durumda, en düşük emekli aylığı 19 bin liraya bile ulaşamayacak. Kasım ayı açlık sınırı rakamı 30 bin lira . Aralık ayında ve devam eden aylarda bu rakam daha da artacak. Emekli maaşlarının açlık sınırı rakamlarının yakalaması mümkün görülmüyor. Aynı durum asgari ücret alanlar için de geçerli. Bu rakamlarla kirasını bile ödeyemeyen milyonlarca insan ne yiyecek ne içecek?
Böyle bir adaletsizlik, böyle bir vicdansızlık olabilir mi? Nerede kaldı sosyal devlet, nerede adalet, hakkaniyet? Emekli de bu ülkenin vatandaşı. Emekliler lütuf beklemiyor. Çalışırken ödedikleri primlerin karşılığını hakkıyla almak istiyorlar. Sosyal Güvenlik Sistemi çökmüştür. Prim ödeme gün sayısının, ödenen primin rakamsal miktarının hiç bir önemi kalmadı. 3600 gün prim ödeyenle 9000 gün prim ödeyen arasında bir fark kalmadı. Sistem oynana oynana bu duruma geldi. Hakkaniyet, adalet yerle yeksan oldu. 2016 yılında asgari ücretten % 66 daha fazla maaş alan bir emekli buğün asgari ücretin yüzde 24 altına düştü. Bu tablo böyle devam ederse, emekli kuru ekmeğe bile muhtaç kalacak. Tuzu kurular! ükeyi yöneten muhteremler! Hiç mi vicdanınız sızlamıyor.? Nasıl uyku uyuyorsunuz?
Çocuk okutan, kirada oturan emekliler var. Bu insanlar açlık sınırının yarısına düşmüş maaşlarla ayakta kalabilir mi? Yazının başlığı bazılarına abartılı gelmiş olabilir. Fakat acı gerçek budur. EMEKLİ ÖLMEDEN MEZARA KONMUŞTUR!
Tablonun ressamı gelmiş geçmiş tüm hükümetlerdir! Son 23 yılda ise, bu tablo tamamlandı, verniklendi ve çerçevelendi. Oy uğruna izlenen popülist icraatlar, istihdam yaratamayan, üretmek yerine ithal etmeyi öncelikleyen politikalar, israf ve şatafat ülkeyi bu duruma getirmiştir.