Arazözün altına giren motosikletin sürücüsü hayatını kaybetti
Kastamonu’nun Daday ilçesinde orman yangınına müdahaleden dönen arazöz motosikletle çarpıştı. Kazada arazözün altına giren motosikletin sürücüsü hayatını kaybetti.
Edinilen bilgiye göre, ormanlık alanda çıkan yangına müdahale ettikten sonra dönüşe geçen Daday Orman İşletme Müdürlüğüne ait arazöz ile Hasan Yıldız’ın kullandığı motosiklet çarpıştı. Daday’a bağlı Hasanağa köyü yolunda yaşanan kazada arazözün altında kalan motosikletin sürücüsü ağır yaralandı. Olay yerine çağrılan sağlık ekiplerinde Daday Devlet Hastanesine kaldırılan Yıldız, müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Jandarma ekipleri, kaza yerinde güvenlik önlemleri alarak incelemelerde bulundu.
Kazada hayatını kaybeden Hasan Yıldız’ın Daday’da uzun yıllar televizyon tamirciliği yaptığı öğrenildi.
Öylesine büyük bir kişilikti ki; yitirdiği seçim sonrasında, "En büyük yenilgim, en büyük zaferimdir." demişti. Bu öylesine söylenmiş bir laf değildi. Çok partili sistemi getirip, yitirdiği seçim sonrasında etmişti, bu özdeyiş tadındaki sözleri.
Özdeyişleri, küçük beyinler değil, ancak büyük adamlar edebilir. İSMET İNÖNÜ… Büyük deha… Garp Cephesi'nde Türkiye'nin makus talihini yenerek askeri dehasını gösteren adam. Lozan'da diplomatik zekasını dünyaya kabul ettiren büyük kişilik. Türkiye'ye çok partili sistemi getiren demokrasi kahramanı. Yıl 1939. Daha üç beş günlük Cumhurbaşkanı. Kendisini ziyaret eden ABD Büyükelçisi'ni kabulünde yaptığı konuşma ile demokrasiye geçişin işaretini şu sözleriyle veriyor. " En büyük dileğim TBMM'de bir muhalefet lideri olarak siyaset yapmaktır" Birinci Dünya Savaşı cehennemini yaşamış bir kişi olarak ne yazık ki, 2. Dünya Savaşı'na da tanıklık etme zorunda kaldığından bu amacını gerçekleştirmede biraz zamana gereksinimi ortaya çıktı. En büyük eseri olarak da çok partili sisteme geçişle, Köy Enstitüleri'ni gösteriyordu. Bugünlerde yaşadıklarımız, O'nun en büyük eserim dediği kurumların önemini bir kez daha ortaya koyuyor. O çok partili sisteme geçerek ülkeye demokrasiyi getirme çabasını gösterirken, şimdilerde birileri O'nun kurduğu demokrasiden padişahlığa geçme özlemini haykırıyorlar. O demokrasiye geçişi sağladı. Ama siyasi rakipleri yaşamı cepheden cepheye koşarak geçmiş olan bu büyük dehaya asker kaçağı yaftasını bile vurdular. Şimdi onların torunları da ağababalarından aşağı kalmayıp, çıtayı biraz daha yükselterek faşist damgasını yapıştırmaya çalışıyorlar. Faşist dedikleri o büyük deha, 19 Mayıs 1945'te yaptığı tarihi konuşmasında çok partili sisteme geçişin muştusunu veriyordu. Demokrasiyi tramvaya benzetenlerin O'nu anlamaları ve algılamaları elbette mümkün değildir. O'nun Türkiye'yi savaşa sokmama becerisini kavrayamayanlar bugünlerde kardeş ülkelere savaş çığırtkanlığını olağan sayabilirler. Ama O savaşı yaşamış ve zorluklarını görmüş bir kişi olarak uzak dururken, ülkesini ve insanlarını korumayı hedefliyordu. Şimdi savaş çığırtkanlığı yapanlar ise başta ABD'de olmak üzere bir yerlerin emirlerini yerine getirmenin hoşnutluğunu yaşıyorlar. Yanmış, yıkılmış bir ülkeden çağdaş ve modern bir devlete gidiş o imkanlarla kolay olabilir miydi? Onlar, o zorlukları aşarak ülkeyi bu konuma getirmişlerdi. Onların yarattığı kurumlar, bugünlerde yıkıla yıkıla, satıla satıla halen bitmiyorsa, bu temelin sağlam atıldığının bir göstergesidir. Kendi eliyle, iktidarını teslim eden adama faşist diyenlerin kafalarının sakat olduğunu bilmemiz gerekir. Eksik tarihsel bilgilileriyle yurdu kurtaranlara savaş ilan ederek, o günlerden medet umanlar ruhen de fiziken de hasta insanlardır. Yedi düvelin gücünün yetmediği bu büyük insanlara bugünlerde yapılan çirkin saldırılar bir şey kaybettirmez. Aksine, onları tarih önünde daha güçlü konuma getirir. Ya onlara yel değirmenlerine saldıran Donkişot gibi saldıranlar tarihte yerlerini nasıl alacaklardır? Gerektiğinde dünyanın egemen güçlerine nezih diliyle mesajlarını gönderip, "Yeni bir dünya kurulur Türkiye'de orada yerini alır" diyebilen bir dâhiyle, danışmanlarının yazdıklarını camdan okuyan sözde liderler bir tutulabilir mi? O ki, ölüm döşeğinde bile ülkede olup bitenleri soruyordu. Öylesine ilgiliydi, ülkesiyle. Ülkesini ve insanlarını seviyordu. İnsan haklarına saygılıydı. Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla birlikte yeşermesi için sonuna kadar çabasını gösterdi. Yanında yetiştirdiği Bülent Ecevit ile karşı karşıya kaldığında yarışma olanağını verdi. Girdiği son kurultayda, Genel Başkan seçilen Bülent Ecevit salona girerken, ayağa kalktı ve önünü ilikleyerek selamladı. Demokrasiyi içselleştirememiş bir insan olsaydı, böyle mi yapardı? Şu sözleri demokrasiyi özümsememiş bir insan söyleyebilir mi? "Yeni Genel Başkanın başarılı olması için elbirliği ile çalışılması gerekir" Elbette, İsmet İnönü'yü sevmeyenler, ona kin duyanlar olacaktır. Din ticareti yapanlar, dini siyasete alet edenler, elbette O'na kin duyacaklardır. Çünkü O irticaya karşı sonuna değin mücadele etmiş ve dini bir afyon gibi kullanarak yurttaşların kanını emenlerle savaşmıştır. Elbette, hırsızlar, yolsuzlar namussuzlar O'na kin duyacaklardır. Onun için de halen O'nu kötülemekten medet umacaklardır. İsmet İnönü halen ışık tutmaya devam ediyor. Ne diyor; "Bir memlekette namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur" Var mı lafa bir şey eklemek isteyen. Namuslular, yurtseverler neden sesiniz yükselmez? Neden, bu talana karşı cesur olunmaz? Ama yine O'nun deyişiyle hiç endişe etmeye gerek yok. Bu vatan, her karış toprağa kan dökülerek kurtarıldı. Kolay kolay yıkılmaz. Gün, namusluların cesaretlerini ortaya koyma ve sorumluluklarını yerine getirme günüdür. Ne diyor, sevgili paşamız: "Hiçbir şey için aşırı endişe etmeyiniz. Bakarsınız yarın ya deve ya deveci ya da üstündeki hacı ölebilir" Saygı, minnet ve şükran duygularımızla.