Karabük Haber Postası Karabük Haber Postası

Osmanlı sanatı yok uluyor

Kültür Sanat Yayın: 02.10.2023 11:29
Osmanlı sanatı yok uluyor

Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde, Osmanlı’dan kalma 500 yıllık kök boya ile yapılan el dokuması halıcılık kültürü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. İş insanı Mehmet Ünal Şahin, içerisinde 100 yıllık geçmişi bulunan, üzerine işlenen motif ve desenlerle bir çok duygu ve hikayeyi de içinde barındıran 500’ün üzerinde Ayvacık halılarına gözü gibi bakıyor. Ayvacık halılarını gelecek nesillere aktarmak ve Osmanlı’dan kalma 500 yıllık el dokuması halıcılık kültürünün yok olmasını istemeyen Mehmet Ünal Şahin, yılda bir kez güneşe çıkardığı halıları görsel şölen oluşturuyor.

Ayvacık ilçesinde, üretimi çok zahmetli olan ve kök boya kullanıldığı için renkleri solmayan Osmanlı’dan kalma yaklaşık 500 yıllık el dokuması halıcılığı unutulmaya yüz tuttu. İş insanı Mehmet Ünal Şahin, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Ayvacık’taki el dokuması halıcılığı kültürünü yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak için 500’ün üzerinde oluşturduğu Ayvacık halıları koleksiyonunu gözü gibi bakıyor. Osmanlı’dan kalma 500 yıllık el dokuması halıcılık kültürünün yok olmasını istemeyen Mehmet Ünal Şahin, halıları yılda bir kez güneşe çıkarıyor. Çeyrek, seccade, taban, kelle boyunda içerisinde 100 yıllık geçmişi bulunan, üzerine işlenen motif ve desenlerle bir çok duygu ve hikayeyi de içinde barındıran 500’ün üzerinde Ayvacık halıları yaklaşık bir hafta güneşte kalıyor. Sonrasında depoda kuru yerde istifleniyor. Drone ile görüntülenen halılar, görsel şölen oluşturdu.

500 yıllık sanat yok oluyor - KÜLTÜR SANAT

Ayvacık’ta el dokuma halıcığı yapan kimsenin kalmadığına dikkat çeken iş insanı Mehmet Ünal Şahin, “Bu kültürü devam ettirelim. Atkı, argaç ve çözgü ipi. Üçü de ayrı bir büküm olur. Bu bir sanattır. Bu sanatı yıllarca okuması, yazması olmayan analarımız, nenelerimiz yaptı. Muazzam bir mühendislik düşüncesi. Bizi şuanda ilgilendiren ve okumaya çalıştığımız halılar üzerindeki sembollerdir. Halılar üzerindeki semboller organik değil, geometriktir. Geometrik desenler kesişir. Bunlardan çok ifadeler çıkarmışlardır. Halılarda bunların dokunuş şekillerine göre isim almıştır. Bizim için önemli olan turna kuşlarının uçuşunu sembolize etmiştir. Aynı zamanda orada bereketi sembolize etmiştir. Genç kızlar hayatları boyunca çocuklarına kalabilecek çeyiz dediğimiz halıları yapmışlardır. Evlerinde vardır. Evleneceklerinde yada evlendiklerinde damada, sonuçta görücü usulü ile evlenme var. Direk söyleyemediklerini halı üzerinden söylerler. Şiir gibi o halının içinde duygu ve düşüncelerini hitap eder. Kadınlarımızın, kızlarımızın yanında erkeklerimiz de halı dokurdu. Maalesef son zamanda hiç kalmadı. Hiç kimse halı dokumuyor” dedi.

Ayvacık ilçesinde, Osmanlı’dan kalma 500 yıllık kök boya ile yapılan el dokuması halıcılık kültürüyle dedesinin de halı biriktiğini, kendisinin de keyifle bu halıları biriktirdiğini kaydeden Mehmet Ünal Şahin, “Bu kültürü gelecek nesillere de bırakmak istiyorum. Onun için bu halıların iyi bir bakıma ihtiyacı var. Yılda bir defa bu halıları güneş tarlası diye geniş alanlara yayıyorum. Burada bir hafta, 10 gün güneşliyor. Sonra depomuza kuru yere istiflemeye götürüyorum. Kültürel değerlerimizi yaşatalım. Halılarımız 100 yıldan günümüze kadar gelir. Daha eskisi yok. Daha eski halılar artık antika olmuş niteliktedir ve kullanılan evlerde vardır. Bu halıların doğal, kök boya olması daha fazla uzun ömürlü olmasını sağlıyor. Bu halıları, güve ve rutubetten koruyacaksınız. Güneşlendireceksiniz. Arada bir istif bozup, yeniden yapacaksınız. Zaten bu kültürler yok oluyor. Ama bu el dokuma insanlarla birlikte gidiyor, eriyor, çürüyor. Mutlaka ve mutlaka bu kültürün yaşatılması lazım. Bunlar koruma altına alınmalı. Buda bir vatandaşlık görevidir. Gelecek nesillere bu kültürün akımını, ne anlattığını anlatma bakımından önemli bir faktördür. Bu halılar bir bina altına, bir koruma altına alınabilir. Artık el dokuması halıcılık kültürünün son dönemleri yaşanıyor” diye konuştu.

Devletin bu halıları koruma altına alması gerektiğini de dikkat çeken Mehmet Ünal Şahin, Azerbaycan’da el dokumalarıyla ilgili müze yapıldığını belirtti. Azerbaycan’da, İran’da ve Afganistan’da halıcılığın ünlü olduğunu da kaydeden Şahin, “Koleksiyonumda sadece ve sadece Ayvacık’ta dokunan halılardan ibarettir. Değişik bölgelerin halıları yoktur. Bu koleksiyon halılar sadece Ayvacık bölgesi kültürüne aittir. Başka bölge halısı bulundurmadım ve o halılara yatırım yapmadım” şeklinde konuştu. (İHA)


Mesajınızı gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zonguldak, Karabük ve Bartın’dan 7 ürün Slow Food’un Ark of Taste Ağı’na girdi

Ekonomi Yayın: 26.06.2024 20:15
İhlas Haber Ajansı

Zonguldak, Bartın ve Karabük illerinden 7 yerel gastronomi ürünü, Ark of Taste Ağı’na dahil edildi.

Slow Food hareketi çerçevesinde Zonguldak, Karabük ve Bartın illerinden toplam 12 yerel gastronomi ürününün Ark of Taste Ağı’na dahil edilmesi için başvuruda bulunuldu. Çaycuma manda yoğurdu, Karadeniz Ereğli Osmanlı çileği, Alaplı fındığı, Yenice ıhlamur balı, Safranbolu çavuş üzümü, Bartın ağda tatlısı, Bartın kestane balı Ark of Taste Ağı’na dahil edilirken, Zonguldak malay yemeği, Safranbolu safranı, Safranbolu maniye domatesi ve Bartın incir dondurma tatlısının değerlendirme süreci devam ediyor. Yerel gastronomi değerlerinin uluslararası ağlarda tanıtılması amacıyla yürütülen bu çalışmalar, Zonguldak, Karabük ve Bartın’ın zengin gastronomi mirasının korunmasına ve gelecek nesillere aktarılmasına katkı sağlayacak. Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı (BAKKA) uhdesinde gerçekleştirilen bu çalışmalar, bölgedeki yerel ürünlerin daha geniş kitlelere tanıtılmasını ve yerel tarım ile gastronominin desteklenmesini amaçlıyor. Değerlendirme süreci tamamlandığında diğer ürünlerin de Ark of Taste Ağı’na dahil edilmesi bekleniyor.

Slow Food, 1986 yılında İtalya’nın Roma şehrinde Carlo Petrini tarafından kurulan bir kültürel hareket olarak biliniyor. Hareket, geleneksel yerel yemek kültürlerini korumayı, yerel tarımı desteklemeyi ve endüstriyel gıdaların olumsuz etkilerine karşı durmayı amaçlıyor. Ark of Taste Ağı ise gelecekte kaybolma riski

taşıyan yerel gastronomi değerlerine yönelik bir kataloglama sistemi sunuyor.

“Bölgenin turizm ve kültürel değerlerini markalaştırıyoruz”

Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı (BAKKA) Genel Sekreteri Dr. Lütfi Altunsu, bölgedeki kalkınma ve turizm faaliyetlerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Dr. Altunsu, Safranbolu’nun UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde kalıcı bir yer edindiğini ve Amasra’nın geçici miras listesinde bulunduğunu belirterek, Ajansın Zonguldak Jeopark’ının ulusal ağlara dahil edilmesine önemli derecede katkıda bulunduğunu ve uluslararası ağlara dahil olması için de çaba sarf ettiğini söyledi. Benzer şekilde Zonguldak Maden Müzesi’nin Dünya Endüstri Mirası Ağı’na dahil edilmesine katkıda bulunduklarını dile getiren Altunsu, müzenin ülkemizde bu ağa dahil olan iki noktadan biri olduğunu vurguladı. Safranbolu Yörük köyünün Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) tarafından en iyi turizm köyleri ağına dahil edildiğini ifade eden Altunsu, “Cittaslow gibi bölgemizin marka değerine yönelik çalışmalarımız var. Slow Food hareketi adı altında yerel tarımı desteklemek ve lezzet kültürünü korumak amacıyla oluşturulan Ark Of Taste Ağı’na 12 ürünümüzle başvuru yaptık ve bunların 8 tanesi ağa katılmaya uygun bulundu. Diğer ürünlerin değerlendirilmesi ise devam ediyor” diye konuştu.

Bölgedeki coğrafi işaret tescili başvuruları hakkında da bilgi veren Altunsu, Bartın’da 12, Zonguldak ve Karabük’te 8’er ürünün coğrafi işaret tescili aldığını

belirtti. Altunsu, ayrıca Safranbolu safranının Avrupa Birliği coğrafi işaret tescili aldığını ve Yenice ıhlamur balının başvurusunun da yapılacağını ekledi. Dr. Altunsu, “Ajansımızın desteğiyle bölgemizin hem yerleşkelerinin hem turizm değerlerinin ve kültürel değerlerinin markalaşması için gerekli çalışmaları, bölge planlarımız ve ulusal strateji belgelerimiz ışığında yapmaya devam edeceğiz” diyerek sözlerini tamamladı.

Manda yoğurdu dünyaya açıldı

Zonguldak yöresel ürünlerini tanıtmak amacıyla Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı ile birlikte çalışmalar yürüten Aynur Çakar, Zonguldak’ın değerli ürünlerinden olan manda yoğurdunu tanıtmak için büyük bir çaba gösterdiklerini belirtti. Çakar, “Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı ile beraber 7 vilayetimizi tır eşliğinde manda yoğurdu olmak üzere Zonguldak’ın bütün yöresel ürünlerini tanıtmıştık. Çok güzel de dönüşler almıştık” dedi.

Çakar, manda yoğurdunun sağlık açısından önemli faydalar sunduğuna dikkat çekti. Bağırsak ve kolon kanseri, şeker hastalığı ve kemik hastalıkları gibi çeşitli rahatsızlıklarda kullanıldığını belirten Çakar, “Mandalar sürekli ovada gezer. Doğal beslenen hayvanların sütünden bu yoğurdu yaptığınız takdirde içerisine herhangi bir karışım katmıyoruz. Saf manda sütünden yaptığınız zaman söz konusu hastalıklarda kullanılıyor. Manda yoğurdunun laktoz oranı düşüktür. İnek yoğurdu gibi değildir. Genellikle şeker hastaları çok kullanırlar” diye konuştu.

Zonguldak ve Çaycuma’da bu ürünü tanıtmaya çalıştıklarını belirten Çakar, Türkiye genelinde başarılı tanıtımlar gerçekleştirdiklerini ve asıl hedeflerinin ürünü yurt dışına tanıtmak olduğunu ifade etti. Çakar, “Hatta bir müşterimizin oğlu Kamerun’a kadar götürdü. Oradan da bize fotoğrafını gönderdi. Amacımız yurt dışına da bu ürünü yetiştirebilmek, tüm dünyaya takdim edebilmek. Devlet ile BAKKA ile elimizden gelen ne varsa, ne katkıda bulunabileceksek biz her zaman onların yanındayız” şeklinde konuştu.

Aroması ve tadı ile Osmanlı çileği tarlada alıcı buluyor

Karadeniz Ereğli’de kestane toprağında yerli kara çilekle etkileşime girerek özgün bir çeşit olarak üretilen Osmanlı çileğinin yaygınlaştırılması çalışmaları sürüyor. Her yıl mayıs ayında hasat edilen çilek, rengi ve aromasıyla tarlada alıcı buluyor. Osmanlı Çileğini Yaygınlaştırma ve Üreticiyi Koruma Derneği Başkanı Şaban Çetinkaya, kilosu 400 liradan satılan çileğe yurt dışından da yoğun talep olduğunu anlattı. Üçköy’de kurum ve kuruluşların destekleriyle beş dönüm araziye kurulan Osmanlı Çileği Fide Üretim Merkezi’yle birlikte üründe artış yaşandığını aktaran Çetinkaya, bu yıl 4 ton çilek hasat etmeyi hedeflediklerini aktardı. Çetinkaya, “Yaptığımız çalışmalar artık kendini göstermeye başladı. Bölgemizde üretim geçtiğimiz yıllara nazaran en az ikiye katlandı. Çevredeki üretim sayısı hızla artıyor. Burada yapılan çalışmalar, halkın bilgilendirilmesi, Osmanlı çileğinin yeniden anlaşılmış olması bunda büyük etken. Dolayısıyla Osmanlı çileği için insanlar yeniden üretime başladılar. Kaymakamlığımız, Osmanlı çileği ile ilgili çilek üreticileri kursları açmaya başladı” dedi.

Alaplı fındığı Türkiye’nin gururu, dünya pazarlarının gözdesi

Türkiye’nin en kaliteli fındık türleri arasında yer alan Alaplı fındığı, sağlıklı yağlar, protein, lif, vitamin ve mineraller açısından zengin bir besin olarak yer alıyor. Antioksidan özellikleri sayesinde vücut için de birçok fayda sunan Alaplı fındığı, diğer fındık türlerine göre daha büyük boyutlu ve ince kabuklu olurken, ilçenin ekonomik açıdan en önemli gelir kaynaklarından biri olarak öne çıkıyor. Alaplı Ziraat Odası Başkanı Şeref Türkoğlu, Alaplı fındığının bölge ekonomisindeki önemine dikkat çekerek, “Alaplı’nın fındığı ortalama 15 bin ton olur. 15 bin ton fındık 44 bin nüfusa ekmek veriyor. İnşallah yenileme çalışmalarımız var. Bununla başarılı olabilirsek İtalya, Amerika gibi 400 kilogram hedefine ulaşmaya çalışıyoruz” dedi.

Türkoğlu, yenileme çalışmalarının başarıyla tamamlanması halinde Alaplı’nın fındık üretiminde daha da büyük bir potansiyele sahip olacağını belirtti. Bu hedef doğrultusunda Alaplı, Türkiye’nin gururu olan fındığını dünya pazarlarına daha güçlü bir şekilde sunmayı amaçlıyor.

Yenice ıhlamur balı kokusu ve aromasıyla dikkatleri üzerine çekiyor

Türkiye’nin en büyük blok ormanlarına sahip Karabük’ün Yenice ilçesinde ıhlamur ormanlarında üretilen ve doğal aroma tadı ile ün yapan ‘Yenice ıhlamur balı’ kokusuyla da dikkatleri üzerine çekiyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından acil olarak korunması gereken 100 sıcak noktadan biri olarak gösterilen ve Türkiye’nin en büyük blok ormanlarını içinde barındıran Yenice’de 297 çiftçi tarafından 22 bin kovanda ıhlamur balı üretimi yapılıyor. Yenice Kaymakamlığı öncülüğünde İl ve İlçe Tarım Müdürlüğü teknik personellerinin çalışmalarıyla, 5 yılın ardından ‘Yenice ıhlamur balı’ coğrafi işaret almaya hak kazandı. 1456 sayı ile tescillenen ıhlamur balı yüksek kalitesi, aroma ve polen bakımından zengin özellikleriyle tüketiciler tarafından oldukça rağbet görüyor.

İlçede 35 yılı aşkın bir süredir profesyonel olarak arıcılık yapan İsmet Karakırık, 5 yıllık uzun çalışmalar sonunda ’Yenice ıhlamur balı’nın kabul edilerek coğrafi işaretle tescillendiğini belirtti. Ihlamur balının aromasıyla, kokusuyla çok güzel bir bal olduğunu aktaran Karakırık, “Kahvaltılık balıdır. Kestane balı gibi değildir. Kestane balı da çok güzel baldır ama ilaç niyetinde bir baldır. Ihlamur balı kahvaltılık ve devamlı yenilebilecek baldır. Çoluk çocuğun gelişiminde, sağlığında, akciğer solunum yolunda ve çok büyük katkısı vardır” dedi.

“Pazarda en çok değer gören çavuş uzümü”

“Çoban çavuşu”, “pembe çavuş” ve “misket çavuşu” gibi çeşitleri de bulunan ve ince kabuğu, az çekirdek sayısı, orta iri şekliyle dikkat çeken çavuş üzümü, Safranbolu Kaymakamlığı öncülüğünde İl ve İlçe Tarım Müdürlüğü teknik personelinin çalışmalarıyla coğrafi işaretle tescillendi. İlçede 15 yıldır üzüm yetiştiriciliği yapan Emine Özkan, 3 dönümden fazla bir alanda üretim yaptıklarını belirtti. Çavuş üzümünün diğer erkenci üzümlerden daha geç olgunlaştığını ifade eden Özkan, “Çavuş üzümünü diğerlerinden ayıran ince kabuklu, hoş kokulu olmasıdır. Safranbolu Yazıköy köyünde daha iyi yetişir. Bu yöreye ait olduğundan dolayı 1-2 yıl önce tescillendi” dedi.

“Kestane balının şifasını keşfettik”

Bartın’ın Amasra ilçesinde yaşayan 67 yaşındaki Reşat Arslan, arıcılıkla uğraşarak emeklilik hayatını sürdürüyor. Arslan, 1999 yılında emekli olduktan sonra kendini boşlukta hissettiğini belirterek, babasından kalan arılarla ilgilenmeye başladığını ifade etti. “Genç yaşta emekli oldum ve babamın bize emanet ettiği arılarla uğraşmaya devam ettim” diyen Arslan, Bartın kestane balının antioksidan özelliklerine dikkat çekti. Arslan, bu konuda birçok üniversitenin araştırmalar yaptığını ve halen çalışmaların sürdüğünü belirtti. En son Kastamonu Üniversitesi’nin bir çalışma başlattığını belirten Arslan, 2021 yılında Bartın Valiliği’nin önderliğinde BAKKA projesi kapsamında kestane balının analiz sonuçlarının yapıldığını ve çok iyi sonuçlar elde edildiğini vurguladı. “Kestane balı kahvaltılık olarak değil, ilaç amaçlı kullanılıyor. KOAH, akciğer hastalarına, romatizmal hastalıklara iyi geldiği söyleniyor. Yaranıza sürün, yara iyileşir” diyen Arslan, elde edilen olumlu sonuçlar sonrasında patent enstitüsüne müracaat ettiklerini ve işlemlerin devam ettiğini söyledi. Reşat Arslan, kestane balının şifalı etkilerinin daha fazla kişi tarafından bilinmesi ve kullanılmasını hedeflediğini belirterek, arıcılık çalışmalarını sürdüreceğini ifade etti.

Bartın ağda tatlısı 150 yıldır üretiliyor

Bartın’a özgü bir tatlı olan ve 150 yıldır üretilen ’Bartın ağda tatlısı’na Türk Patent Kurumunca coğrafi işaret tescil belgesi verildi. Çöven kökü, şeker, limon tuzu ve su kullanılarak üretilen beyaz renkli ve macun kıvamındaki ‘Bartın ağda tatlısı’ için Bartın Belediyesinin Türk Patent Kurumuna gerçekleştirdiği coğrafi işaret tescil belgesi başvurusu onaylanarak, Bartın adına 2020 yılında tescillendi. Bartın’a özgü bir tatlı türü olan ağda tatlısının lezzeti çöven kökünden geliyor. Çöven kökü, su, şeker ve limon tuzu dışında hiçbir katkı maddesi ya da renklendirici kullanılmaksızın üretilen ağda tatlısı, lezzeti kadar doğallığıyla da dikkat çekiyor. Geçmişte ağda tatlısının yapımı ile uğraşan ve geçimlerini ağda tatlısı yapıp satarak kazanan ailelerin yaşadığı mahalle Ağdacı köyü olarak isimlendiriliyor. Köyde yaşayan ailelerden bazıları geçmişte olduğu gibi günümüzde de ağda tatlısı yapıp satarak geçimlerini sağlıyor. Bartın’ın Ağdacı köyünde yaşayan 52 yaşındaki Yaşar Bulut, eşinin babası ve dedesinden el aldığı ağda tatlısı üretimini 3’üncü kuşak olarak sürdürüyor.