100 bin lira borçtan kurtulmak için sattıkları evden 800 bin lira dolandırıldılar

Ihlas Haber Ajansı tarafından
22 Eylül, 2024 04:00 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 2dk
Yorum Sayısı: 0

Bolu’da bir çift 100 bin lira borçları olduğu için miras kalan evini 1 milyon 800 bin liraya satmak istedi. Aracı olan emlakçı tarafından 800 bin lira dolandırılan aile mağdur oldu.
Bolu’da İbrahim (31) ve Buse (26) Yurt çifti, 100 bin lira borçlarını ödemek için miras kalan evlerini mayıs ayında satmak istedi. İzzet Baysal Mahallesi’nde bulunan 2+1 100 metrekare dairelerini satmak için genç çift, emlakçı İ.K. ile anlaştı. 1 milyon 800 bin liraya satılması için emlakçıyla anlaşan Yurt ailesi, emlakçıdan haber beklemeye başladı. İddiaya göre evi satması için anlaşılan emlakçı İ.K., evin 1 milyon lira olduğu söyleyerek S.K. isimli vatandaşla anlaşma sağladı. Emlakçı tarafından taraflar tapu işlemleri için bir araya geldi. S.K. tarafından 1 milyon lira ev sahibi İbrahim Yurt’a elden verildi. Paranın geri kalanının ise verileceği söylendiği iddia edildi.
Emlakçı ortadan kayboldu
Tapu işlemlerinin ardından Buse Yurt, paranın geri kalanının verilmesini istedi. Evi alan vatandaş ise emlakçı ile yaptıkları 1 milyon liralık sözleşmeyi Buse Yurt’a göstererek, ‘Ben 1 milyona satın aldım’ dedi. Mağdur olduklarını dile getiren Buse Yurt, olayların ardından emlakçı İ.K’nın ortadan kaybolduğunu ve 200 bin lira da evi sattığı S.K.’dan aldığını ifade etti. Emlakçıyla mahkeme sürecine gittiklerini anlatan Buse Yurt, İ.K.’nın ailesiyle birlikte gelerek parayı ödeyeceğini taahhüt ettiğini ve 3 adet senede imza attığını söyledi. Mahkemede dava açılan konunun feragat edildiği öğrenildi. Emlakçının üzerine kayıtlı hiçbir mal varlığı olmadığı gerekçesiyle herhangi bir ödeme alamadıklarını dile getiren Buse Yurt, aylardır mağdur olduklarını İHA’ya konuştu.
“Biz 1 milyon 800 liraya sattığımızı biliyoruz”
Evi 1 milyon 800 bin liraya sattıklarını zannettiklerini söyleyen Buse Yurt, “Bolu’da doğdum, Bolu’da yaşıyorum. Ev anneannemindi, evlilik hediyesi olarak bize verdi. Ben de eşimin üstüne yaptım. Benim eşim bipolar hastası. Bizim 100 bin lira borcumuz vardı. Bu arttıkça arttığı için biz de hem evi satalım hem 3+1 bir alalım. Çoluk çocuk olunca sığmadık. 3+1 daire alırsak daha iyi olur dedik. Hem de borcumuzu kapatalım istedik. Bir emlakçıyla tanıştık. İrtibata geçtik. Evi satarken bizim oturacağımız 3+1 evi de kendisi buldu. Müşteri buldu getirdi. Adamlar eve baktı. Yani o anda hiçbir şey konuşulmadı. Hiçbir şey söylenmedi. Bu adamlar 1 milyon liraya aldığını biliyor. Biz 1 milyon 800 liraya sattığımızı biliyoruz. Biz de ona göre hani hareket ettik ev baktık, borcumuzu belirledik” diye konuştu.
“Kendi aralarında 1 milyon liraya sattıklarına dair sözleşme yapıyorlar”
Emlakçıya ulaşamadıklarını ve mağdur olduklarını dile getiren Buse Yurt, “Ama ortada hiç öyle bir şey yokmuş. Sonrasında öğrendik. Kendi aralarında 1 milyon liraya sattıklarına dair sözleşme yapıyorlar. Noter huzurunda olmayan bir sözleşme. Hepsinin iş birlikçi olduğunu düşünüyorum. Hepsinin de haberleri var birbirlerinden. Tapu günü eşime parayı vermeden direkt imza attırıyorlar. ‘Para cebimde’ diyerek. Bunlar imzayı attırdıktan sonra verdikleri paraya baktım avro ve dolar. Ben bilmiyorum ilk defa görmüşüm böyle bir şey. Dedim sahte olabilir. Yani anlamadığımız için 800 bin lira eksik. Dedim bu ne oldu? İlk alanlara gittim. Hani ortaklık vardı arada. Ortaklık falan yok dediler. Bu bizi ilgilendirmiyor. Çıkardım paralarını geri verdim. ‘Ortada yanlış anlaşılma var. Benim tapumu geri verin bana’ dedim. Onlar da dedi ki, ‘Emlakçı 200 bin lira bizden de para istedi.’ 200 bin lira da ona vermişler. Şikayetçi olduk. Avukat tuttuk şikayetçi oldum. Emlakçı o zaman Bolu’daydı. Şimdi yok. Ulaşamıyoruz. Bizim telefonlarımıza bakmıyor” dedi.

Bizi sosyal medyadan takip edin
blank
İlyas Erbay tarafından
13 Mayıs, 2025 15:27 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0

NEREDE O ESKİ BOSTANLAR ?

Geleneksel doğal yöntemlerle yapılan tarım uygulamalarından artık eser yok! Yediğimiz içtiğimiz hiç bir şeyin tadı da yok.

Çocukluğumdan hatırlıyorum. 60 lı - 70 li yıllarda yaz tatillerinde köye giderdik. Anneannemin, babaannemin bostanından koparıp yediğim salatalığın, domatesin, biberin , meyvelerin kokusunu, tadnı unutamıyorum. Herşey geleneksel yöntemlerle, organik ata tohumlarıyla üretilirdi. Üzüm bağlarımız, kavun, karpuz tarlamız bile vardı.
O dönemde köyde evlerde su yoktu. Köy meydanındaki çeşme ( oluk/ pınar)) sürekli akardı. Bu ortak çeşmenin su gideri sıra ile bostanlara verilirdi. Köyde buna su nöbeti denirdi. Sırası gelen bostan sahipleri gece bu suyu; sebze ve meyvelerin dibine; yaptıkları ark denilen su kanalları vasıtasıyla yönlendirirlerdi. Bereketli Anadolu toprakları köylünün emeğinin karşılığını vermede cömertti. Binbir emekle üretilen Herşeyin tadı da bambaşkaydı.
Şimdi öyle mi? Alzheimer, diyabet gibi endokrin hastalıkları, kanser neden bu kadar arttı? Yediğimiz bir çok ürün vücudumuzda kronik hastalıklara yol açan kalıntılar bırakıyor. Denetimsiz, kontrolsüz bilinçsiz gübre tüketimi, daha fazla ürün elde etme hırsı sağlığımızı fena halde bozuyor. Mevsimi olsun, olmasın bir şekilde üretip her şeyi piyasaya sürüyorlar.

Meyve ve sebzelerle zehir tüketiyoruz. Soframıza gelen her şeyde zehir var. Hastalıklar, özellikle; kanser, neden bu kadar arttı? Obezite keza öyle. Genetiği değiştirilmiş ürünler, hormonlu gıdalar…

Tarımda bilinçsizce yapılan zirai mücadele ve daha fazla ürün alma hırsı sonucu, meyve ve sebzelerin kanserojen yapıcı etkilerine maruz kalıyoruz.

Çiftçiler, ilaçlar hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığı gibi, bu konuda doğru düzgün bir kontrol mekanizması da yok! Bilim insanları yaptıkları açıklamalarda; meyve sebze üretimini teknolojideki gelişmelerin olumlu etkilediğini ancak, zirai mücadelede kimyasal ilaç kullanımının artırmasıyla da önemli bir tehlikenin baş gösterdiğini söylüyorlar. Ülkemizde, özellikle meyve ve sebze üretiminde zararlılar ve hastalıklarla mücadelede bilinçsizce kimyasal ilaç kullanıldığını bilmeyen yok. Kimyasalların zararlı etkisi, sebzenin yada meyvenin iyi yıkanması ya da soyulması ile bir nebze ortadan kaldırılabiliyor. Ancak, bitkinin özsuyuna karışan doğrudan içine nüfuz eden kimyasal ilaçlar uzun süre kalıcı oluyor ve zararlı etkisini yok etmek mümkün olmuyor. Türkiye’de tarımda ilaç kullanımında yeterli bilincin henüz oluşmadığını konunun uzmanlarından hep duyuyoruz.

EN ÇOK TARIM İLACINA MARUZ KALAN BESİNLER

Sebze ve meyvelerin bazıları daha fazla tarım ilacına maruz kalıyor.
Bunlar; Armut, şeftali, nektarin, elma, ananas, çilek, kiraz, ahududu, kereviz, biber, yeşil fasulye, ıspanak, patates, marul… Belli başlıları bunlar.

Çiftçi, ürününde bir hastalık meydana geldiğinde; ilk başvurduğu yer ilaç bayisi. Bayiden kendisine yardımcı olmasını istiyor. İlaç bayileri bol miktarda ilaç satma eğilimi ile hem doktor hem de eczacı gibi davranarak, çiftçiye istediği kadar ilaç veriyor. Çiftçi ilacın etkileri hakkında bilgi sahibi olmadığından sorunu hemen çözmek için, ilacın dozuna ve yöntemine hiç dikkat etmiyor. Ne kadar fazla kullanırsa, etkisinin o oranda çok olacağını zannediyor.

Dünyanın gelişmiş ülkeleri çiftçilerini ilaç kullanımı konusunda çok sıkı kontrole tabi tutuluyorlar ve eğitiliyorlar. Bizde ise, gıda güvenliği, ihmal edilen, üzerinde yeterince durulmayan bir konu. Acil bir yasal düzenleme sıkı bir kontrol mekanizması olmazsa zehirlenmeye devam edeceğiz. İhraç ettiğimiz ürünler; aşırı kimyasal nedeniyle gümrük kapılarından geri dönüyor. İmha edilmesi gerekirken iç piyasaya sürüldüğü söyleniyor. Tabii bu bir iddia. Umarım doğru değildir. Amerikan Çevre Koruma Ajansına göre; pestisit zehirli bir madde olarak tanımlanmakta. Çünkü her yıl 5 milyondan fazla insan tarım ilacı yani pestisit sebebiyle yaşamını yitiriyor.

Sadece sebze ve meyve de mi zehir var? Boğazımızdan geçen hemen hemen her şey zehir içeriyor. Ekmeğimiz bile zehirli. Undaki katkı maddeleri saymakla bitmiyor. Sahte ballar, sahte peynirler, zeytindeki gıda boyaları, içtiğimiz sütler….hangi birini sayalım.

Hızla ata tohumuna ve organik tarıma yönelmeliyiz. Hibrit tohum kullanımını yasaklamalıyız. Gıda Laboratuvarlarının sayısını artırmalıyız. Sebzeyi ve meyveyi mevsiminde tüketmeye özen göstermeliyiz. Bu konuda, “Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı”na çok iş düşüyor. Aksi halde, birileri ömrümüzden çalmaya Birileri de seyretmeye devam edecek! Buna seyirci kalamayız.

Bizi sosyal medyadan takip edin

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.