Zamanı hovardaca harcayan bir milletiz. Biz, zamanı laklakla öldürürken başkaları teknolojik atılımlarını aralıksız sürdürüyor. İsraf bizim en büyük özelliklerimizden birisi. Başta ekmek olmak üzere çöpe attığımız değerler, devasa yatırımların yapılmasını önlüyor. Üretim ve tasarruf denilen kavramları bilmiyoruz. Bol bol tüketiyoruz, ama üretmiyoruz. Onun için de ilerleyemiyoruz. Televizyon dizileri ile oyalanırken, bölündüğünü fark edemeyen Yugoslavlara benziyoruz giderek. Zamanımızın önemli bir bölümü televizyon izlemekle geçiyor. Televizyon dizileri ise beynimizi yıkıyor. Uyuşturuyor. Düşünemez hale getiriyor. Okumak deyince, orada bir duralım. Okumuyoruz. Kendi tarihimizi bile okumaktan aciziz. Televizyon kültürü ile bilgili olmaya çalışıyoruz. Elbette, bilgi sahibi olamadığımız için dünyanın en güzel fikirlerini üretiyoruz. Hele hele sosyal medya denilen alanlarda, yeni yeni filozoflar, yeni yeni yazarların ortaya çıkması düşünsel açıdan bizi çok ilerilere taşıyor. Mucit çıkaramıyoruz. Çünkü, çıkacak mucitlere imkanlar sunmuyoruz. Hatta, onları cezalandırıyoruz. Elbette, bunları yaparken, zamanı boşa harcıyoruz. Geri gelmeyen tek şey olan zaman avucumuzdan kayıp giderken, birileri hızlı adımlarla dünyaya değiştirecek icatları yapıyor. Bize de onları kullanmak düşüyor. Ne pahasına? Ülkenin kaynaklarının oluk oluk dışarıya akması uğruna.. Bir cep telefonu için ödediğimiz para, neredeyse, bir kamyon domatese bedel. Eskiden dünyada kendi kendini besleyebilen yedi ülkeden birisi denilen Türkiye, şimdi bırakın kendini besleyebilmeyi soğanı bile dışarıdan alır durumda. Topraklarımız boş dura dura çoraklaşıyor. Dünyanın dört bir yanından tarımsal ürünler alıyoruz. Peki, bunları alırken dışarıya endüstriyel ürünler satabiliyor muyuz? Ne gezer. Çin komşu kapımız gibi oldu. Binlerce kilometre uzaklıktan getirilen Çin malları pazarlarımızda görücüye çıkıyor. Ne oluyor bize? Neden bu duruma düştük? Mustafa Kemal Atatürk'ün, tam bağımsızlık öğretisini neden gözden ırak tuttuk? Ekonomik anlamda, Osmanlının son zamanlardaki konuma hızla ilerliyoruz. Ekonomik bağımsızlığımızı yitirdik. Başkalarına muhtaç hale geldik. Üstelik, özelleştirme adı altında Cumhuriyetin tüm kazanımlarını elden çıkardık ve birçoğunu yabancılara sattık. Bugün banka sistemi üç beş banka dışında yabancıların elindedir. Türkiye'nin onlarca yıl içinde oluşmuş markaları yabancılara satılmıştır. Üretemiyoruz. Üretemeyince, insanımızı refaha kavuşturamıyoruz. Milli gelir çok düşük olduğu için tasarruf bilincini de oluşturamıyoruz. Kısacası, günümüzü gün ediyor, zamanı boşa harcıyoruz. Borçlu doğan bir kuşak yetiştiriyoruz ve onların geleceğini karartıyoruz. Bu gidiş hayra alamet değildir.