Avatarı
Ihlas Haber Ajansı tarafından
24 Ocak, 2024 12:48 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 2dk
Yorum Sayısı: 0

‘Yeme bozukluklarının sebepleri göz ardı edilmemeli’

Psikiyatri Uzmanı Dr. Aysu Yakın Olgun, “Yeme bozuklukları genellikle tek başlarına ortaya çıkabilirken, bir dizi psikiyatrik hastalıkla da ilişkilendirilebilir. Anksiyete bozuklukları, duygudurum bozuklukları ve dürtü kontrol bozuklukları gibi durumlar, yeme bozukluklarıyla birlikte ortaya çıkabilir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Aysu Yakın Olgun, yeme bozukluğu hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Yeme bozukluklarının, yiyeceklerle olan olağan ilişkinin bozulduğu psikiyatrik hastalıklar olarak tanımlandığını belirten Uzm. Dr. Olgun, “Bu bozukluklar genellikle tek başlarına ortaya çıkabilirken, bir dizi psikiyatrik hastalıkla da ilişkilendirilebilir. Anksiyete bozuklukları, duygudurum bozuklukları ve dürtü kontrol bozuklukları gibi durumlar, yeme bozukluklarıyla birlikte ortaya çıkabilir. Ayrıca, bazı tedaviler ve tıbbi durumlar da uzun süreli iştah değişikliklerine yol açarak yeme bozukluklarına zemin hazırlayabilir” diye konuştu.

“Yeme bozukluklarıyla mücadelede kilo kontrolünün önemi”
Yeme bozukluklarının kilo durumuyla ilişkisinden bahseden Uzm. Dr. Olgun, “Bu karmaşık tablonun içinde tıkınırcasına yeme, duygusal yeme, gece yeme, bulimiya ve anoreksiya nervoza gibi çeşitli yeme bozuklukları belirginleşir. Bu bozuklukların çoğunda aşırı kilo alımı gözlenirken, yapılan çalışmalarda başarılı kilo kayıpları sonrasında kilo almanın yeme bozukluklarıyla bağlantılı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu yüzden yeme bozukluklarının tespiti ve üstesinden gelinmesi, kilo kaybı sonrasında kilonun korunması ve sağlıklı bir yaşam için önemli görünmektedir” şeklinde konuştu.

“Duygularla başa çıkabilmek için yemek yeniliyor”
Duygusal yemek yemenin, son zamanlarda ismini sıkça duyduğumuz bir durum haline geldiğini vurgulayan Uzm. Dr. Olgun,
“Özellikle duygu düzenleme güçlüğü yaşayan bireylerin, olumsuz duygularla başa çıkabilmek için duygusal yemek yediği biliniyor. Bireylerin fiziksel açlık ve tokluk sinyallerini doğru bir şekilde tanımamaları, aşırı yeme davranışlarını kontrol edememelerine yol açabilir. Bazı durumlarda ise duygusal uyarılarla aşırı yeme, duyguların fiziksel açlık duygusundan ayırt edilememesi sonucunda ortaya çıkabildiğini görüyoruz” ifadelerini kullandı.

“Duygusal yeme alışkanlığı kısır döngüler oluşturuyor”
Özellikle son yıllarda yiyeceklerin daha kolay elde edilebildiğine değinen Uzm. Dr. Olgun, şöyle devam etti:
“Yiyeceklerin doyurucu niteliklerinin yanında keyif verici etkileri de ön plana çıkarılıyor. Bu da bireyleri olumsuz duygularla başa çıkarken hızlı ama bir o kadar da faydasız bir yol olan atıştırmalara ya da yemeğe yönlendiriyor. Bunun sonunca bunalma-yemek yeme-kısa süreli rahatlama-pişman olma ve daha fazla bunalma-tekrar yemek yeme benzeri kısır döngülerin sıklaşmasına sebep oluyor.”

“Hastalıklarla ilgili olumsuz yaşantıları olan kişilerde ortaya çıkıyor”
Yine son yıllarda sağlıklı beslenme trendleriyle birlikte “ortoreksiya” kavramının ortaya çıktığını söyleyen Uzm. Dr. Olgun, şu bilgileri paylaştı:
“Sağlıklı beslenme- sağlıklı yaşama takıntısı olarak nitelendirebileceğimiz bu durum, kalori sayma, sık sık bedeni kontrol etme, sağlıksız olduğunu düşündükleri hiçbir yiyeceğe ya da etkinliğe yaklaşmama gibi durumların ortaya çıktığı, yiyeceklerin ve egzersizlerin zihnin gündemini sürekli işgal ettiği bir haldir. Genellikle takıntılı, sağlık-hastalık kaygıları olan ya da yakın zamanlarda hastalıklarla ilgili olumsuz yaşantıları olan kişilerde ortaya çıktığı düşünülüyor.”

“Yeme bozuklukları tedavisinde psikoterapi ve ilaç tedavisinin önemi”
Yeme bozukluğu olan bireylerle yapılan görüşmelerde altta yatan psikolojik sebepler ve varsa ek psikiyatrik hastalıkların tanımlandığını belirten Uzm. Dr. Olgun, açıklamasını şöyle tamamladı:
“Konulan tanılara göre ilaç tedavisi ve psikoterapilerle iyilik hali hedeflenir. Psikoterapötik görüşmelerde yeme davranışları psikolojik açıdan ele alınırken, bilişsel davranışçı terapi esaslarından, farkındalık egzersizlerinden ve sezgisel yeme tekniklerinden faydalanılır. Bu şekilde bireyin yemekle ilişkisi olumlu yönde düzenlenir, var olan psikolojik belirtilerinin iyileşmesi sağlanır.”

Bizi sosyal medyadan takip edin
blank
Avatarı
Fikret Gökçe tarafından
13 Eylül, 2025 17:21 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 2dk
Yorum Sayısı: 0

BUGÜN GÜNLERDEN ” SAKARYA” …


13 Eylül 2025

13 Eylül 1921’de kazanılan Sakarya Zaferi’nin hemen ardından, 14/15 Eylül gecesi, Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa ile Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa, Edirne ve Kozan Milletvekilleri sıfatıyla Büyük Millet Meclisi Reisliği’ne cepheden telgrafla şu öneriyi gönderdiler:

“Bizzat muharebe meydanındaki tedabiriyle muzafferiyetin amil ve müessiri olmuş Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine müşirlik rütbesi ile gazilik ünvanı tevcihini teklif ve istirham ederiz. Büyük Millet Meclisi’nin bu teveccühünün milletimiz tarafından doğrudan doğruya bütün orduya müteveccih bir eser-i takdir ve taltif olacağı kanaatinde bulunduğumuzu arz eyleriz.”

Bunun üzerine Büyük Millet Meclisi 19 Eylül 1921 günü çıkardığı 153 sayılı kanunla, Büyük Önder Mustafa Kemal’e mareşallik ve gazilik ünvanı verdi.

ATATÜRK”E VE ASKERE KARŞI DUYULAN RAHATSIZLIK

20 Aralık 2003 tarihli Milliyet Gazetesi, TBMM Dokunulmazlıkları Araştırma Komisyonu Başkanı AKP Adıyaman Milletvekili Hüsrev KUTLU’nun, 20 Aralık 2003 tarihli Milliyet Gazetesi’nde yayımlanan açıklamasında “ Atatürk’ün mareşal üniformalı resmi sivil meclise hiç yakışmıyor, akşama kadar Muhafız Taburu’ndaki askerlerin sofra duasından ve söyledikleri marşlardan rahatsız oluyorum, kendimi kışlada zannediyorum” dediğini yazıyordu.

Sayın vekil bilmeliydi ki; Atatürk’e mareşallik rütbesiyle gazilik ünvanını kendisinin de içinde bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran Yüce Meclis kanunla vermiştir. Polatlı’ya kadar gelen Yunan Ordusu’yla 23 Ağustos 1921’de başlayan ve 22 gün, 22 gece süren Sakarya Savaşı’nın 13 Eylül’de zaferle sonuçlanmasından sonra, TBMM’nin 19 Eylül 1921’de verdiği bu rütbe ve unvan, aynı zamanda Büyük Türk Milleti’nin Yüce Atatürk’e bir şükran ifadesidir. Bilindiği gibi bu tarih, yurdun her yöresinde GAZİLER GÜNÜ olarak kutlanmaktadır.

Yapılan bu açıklama sonrası hem TBMM Muhafız Taburu Meclis'ten çıkarılmış, hem de o muhteşem tablo kaldırılmıştı. Ben de, 30 Ocak 2010 tarihinde yayımlanan bir makalemde " Gözünüz aydın! İsteğiniz yerine geldi. Bundan böyle rahatsız olmayacaksınız " diye yazmıştım.

ATATÜRK’ün tablosunun kaldırılmasının kamuoyunda yarattığı rahatsızlık üzerine TBMM İdare Amiri, Çorum Miletvekili, eski HAK-İŞ Konfederasyonu Başkanı Salim USLU “ Biz kaldırmadık ki, depoya koyduk “ diyebilmişti.

O Tabur, “hababam taburu” değildi Sayın Vekil. Büyük Atatürk’ün direktifiyle Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’na bağlı önce bir takım olarak teşkil edilmişti. Sadece Meclisin korunmasında değil, İstiklal Savaşı’nda da, İkinci İnönü Zaferi’nin kazanılmasında büyük katkıları olmuştu. Belki siz anımsamakta güçlük çekersiniz, ben anlatayım; 23 Mart 1921’de Yunanlılar Bilecik, Uşak ve İnönü’deki Metris Tepe’yi ele geçirmişti. Bu endişe verici gelişme üzerine Meclis Muhafız Taburu’da cepheye gönderildi. Kanlı muharebelerden sonra Yunan Ordusu mevzilerini terk ederek, 1 Nisan’da Bursa’ya çekilmek zorunda kaldı. İkinci İnönü Zaferi böyle kazanılmıştı.

Askere duyulan bu rahatsızlık bununla da kalmadı. 22. Dönemden milletvekili arkadaşınız Resul TOSUN’da; " Meclisin hemen karşısındaki Genel Kurmay Başkanlığını, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlığını, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı;nı da kaldıralım. Hatta az yukarıdaki Harp Okulu’nu da çıkaralım oradan. Ankara dışına taşıyalım " diyordu.

Bu istek te gerçekleşiyor. Birkaç yıldır bu komutanlıkların AYYILDIZ PROJESİ adıyla Etimesgut’ta bir alana taşınması çalışmaları yapılıyor.

Bu konuda benim farklı bir düşüncem var. Dilerseniz, komutanlık binaları için meşhur “Zir Vadisi” uygun olabilir örneğin., Hani “darbe” için toprak altına saklanan silahların bulunduğu o meşhur yer…Yok, yok en iyisi Samsun yolunun uzak bir noktasına taşıyalım. Belki bir 19 Mayıs sabahı o taraftan yine bir güneş doğabilir…

Sonra boşalan bu tarihi komutanlık binalarının boşalan arazısini özelleştirme kapsamına alalım. Yerlerine lüks siteler veya yabancı marka mağazalarıyla dolu, alışveriş merkezleri yaparız. İyi para eder.

Fikret GÖKÇE
Kıbrıs Gazisi-Mak.Müh.

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.