Yaz geliyor, havalar ısınmaya başladı. Piknik alanlarımıza, parklara, plajlara akın edeceğiz. Dünyanın en güzel, en özel coğrafyasına, en eski tarihi eserlerine, en güzel ormanlarına, en güzel plajlarına sahip olsak ne fayda. Kıymetini bilmedikten sonra. Kendimizden başka hiç bir şeyi düşünmüyoruz. Yaşadığımız gezegenin, hatta yaşadığımız şehrin, içinde bulunduğumuz çevrenin bile farkında değiliz. Hayvanlar doğaya sadece ayak izlerini bırakırken, biz insanlar her yerde pis izlerimizi bırakıyoruz. Yıllar önce, başımdan geçen ve unutamadığım bir anımı paylaşmak istiyorum. Bu konuda azda olsa, bir farkındalık yaratabilirsem ne mutlu bana. 35 yıl kadar önce idi. Sakarya'da çalışıyorduk. Bir akşam üzeri, şantiye dönüşü araçlarımızı yıkamak için Sapanca gölü kıyısına geldik. Gölün sığ ve güvenli bir yerinde durduk. Araçlarımızı kıyıdan bir kaç metre içeriye gölün içine, zeminin sert ve taşlık olduğu bir yerine çektik. Bu şekilde, fırçalarla kolayca araçlarımızı temizliyorduk. Bizimle birlikte çalışan Alman mühendis arkadaşımız aracını gölün içine çekmek yerine, geride bir yere park etti. Kova ile gölden su taşıyarak aracını temizlemeye başladı. "Neden sende bizim gibi yapmıyorsun? Aracını daha kolay temizlerdin" dediğimde; "Benim o gölü kirletmeye hakkım yok! Göl sadece bana ait değil, Tüm insanlar buradan yararlanıyor" dedi. Hiç bir şey diyemedim, sadece haklısın diyebildim, çok utanmıştım. Aradan geçen bunca yıldan sonra, şimdi Sapanca gölü ne durumdadır acaba? Bir Avrupalı, o gün, çocuk yaşlarda aldığı eğitimin gereğini yapmış, bize unutamayacağımız bir ders vermişti. Sapanca gölünün bugün ne durumda olduğunu tahmin etmek hiç zor değil. Manzara her yerde aynı! Yazın denize gidiyoruz; plajlarda ne ararsan var. Sigara izmaritleri, çocuk bezleri, cam kırıkları, poşetler, yiyecek ve içecek artıkları vb. Pikniğe ormanlarımıza gidiyoruz, görüntü yine aynı. Adam yemiş, içmiş pisliğini bırakmış gitmiş. Ayrıca ormanlarımız çeşitli nedenlerle hızla yok ediliyor. Müslüman bir milletiz. Temizlik imandan gelir diyoruz, fakat; çevre ve temizlik konusunda duyarsız ve özensiziz. Çevre bilincini, doğa sevgisini çok küçük yaşlarda ailede ve okullarda verememişiz. Ülkemizin turizm bölgelerinde tatil yapan yada konut alıp, yerleşen Avrupalı insanlardan da ders almıyoruz. Sabahları ellerinde büyük birer poşetle kıyılarımızdan çöp topladıklarına bir çoğumuz şahit olmuşuzdur. Bu insanlar çevre bilincine çok küçük yaşlarda erişmişler. Kendi ülkemizde, bizim çöplerimizi toplayan bu insanlardan utanmamız gerekmez mi? Tam aksine, biz ne yapıyoruz? Pikniğe gidiyoruz, ormanı yakıyoruz. Bir mangal meraklıdır gidiyor. Sahile gidiyoruz, çöplerimizi bırakıyoruz. İsmini duyduğumuz her kumsala, her tatil beldesine, her köye, her parka gidiyoruz. çocuğumuzun altını değiştirdiğimiz bezini, içtiğimiz meşrubatın kutusunu oralara atıyoruz. Buralara bizden sonra da birileri gelecek, hadi onu geçtim, biz tekrar geleceğiz, temiz bırakalım diyen yok! İçtiğimiz meşrubatın, biranın şişesini, bıraktığımız çöpü arkamızdan biri mi toplayacak? Konuşurken, söz çevreden ve temizlikten açıldığında, mangalda kül bırakmıyoruz. Fakat ne acıdır ki, söylemlerimizle eylemlerimiz aynı değil. Ne ailede, ne de okullarda; çocuklarımıza çevre bilincini, doğa ve hayvan sevgisini aşılayamadığımız gerçeği gün gibi ortada! Hayvanlarımıza da acımasızca eziyet eden insanları ibretle izliyoruz. Doğamız hızla kirleniyor ve gözümüzün önünde yok oluyor. Sera gazları, küresel ısınma ve kuraklık gibi büyük tehditlerle karşı karşıyayız. Denizlerimizi ve akarsularımızı da evsel atıklarla, kimyasallarla kirletiyoruz. Geçtiğimiz yıl müsilaj görüntülerini hep birlikte izledik. Bu görünen tarafı! Bir çok deniz canlısının nesli bu yüzden tükendi. Milli eğitimimiz her gelen iktidarın oyuncağı olmuş. Çevre ve iklim değişikliği dersini daha geçen yıl uygulamaya almışız. Oda seçmeli ders olarak. Ortaokul 6, 7. 8. sınıf öğrencileri, bu dersi görmeye başlamış. Bu ders, İlk okuldan lise son sınıfa kadar zorunlu olmalı. Yazılı ve görsel basın çevre konusunda bir farkındalılık yaratmak için üzerine düşeni yapmalı. Dünyamız bize gelecek kuşakların emaneti. Lütfen bu emanete sahip çıkalım. Onu iyi koruyalım. Çocuklarımıza yaşanabilir, tertemiz bir dünya bırakalım.
Erhan Iyigunler
Avrupa birliği uyum yasalarımız var ama sadece kağıt üzerinde uygulamada başarılı olamıyoruz.Şehire taşınmakla hemen şehir insani olunamıyor bir süreç gerekiyor bu süreç en az 50 yıl biz çok anı sehirlestik güzelim köyler kasabalar boşaldı şehirler varoşlarla doldu.Avrupadaki şehirlerle bizim şehirler arasında çok fark var.Hepimiz birbirimizden etkileniyoruz. Anlattıklarınız hep bunların uzantısı
[email protected]
Jeep Safari yaptığım yıllarda dilek Yarımadası milli parkı nda yemek molası verdigimzde turistler önce mıntıka temizliği yapar sonra yemek yerler bizede siz. Neden çöpleri atıyorsunuz derlerdi belkide hayatta bir daha gormyecekleri yerler için