“BEN ATATÜRKÇÜYÜM, BEN CUMHURİYETÇİYİM, BEN LAİK, BEN ANTİEMPERYALİSTİM, BEN BAĞIMSIZ TÜRKİYE’DEN YANAYIM, BEN ÖZGÜRLÜKÇÜYÜM. İNSAN HAKLARI SAVUNUCUSUYUM. BEN TERÖRÜN KARŞISINDAYIM. BEN YOBAZLARIN, HIRSIZLARIN, VURGUNCULARIN, ÇIKARCILARIN DÜŞMANIYIM.” diye haykırırdın. Ne söyleyip ne yazdıysan günümüzde hepsi çıkıyor. Sen bağımsız Türkiye'den yanaydın. Bugün emperyalistlerin, ulusal ve uluslararası çetelerin, uyuşturucu baronlarının, yağmacıların, yobazların, tarikat ve cemaatların kuşatması altındayız. Sensizliğin 29. yılında seni rahmet, saygı ve özlemle anıyorum Sevgili Uğur MUMCU. RUHUN ŞAD OLSUN. İKİ ANI 6 ay sürecek olan yedek subaylık eğitimi almak üzere 1973 yılının Nisan ayında Tuzla Piyade Okulu'ndaydım. Ağır Silah Bölüğü denilen 4. Bölüğe tertiplendim. Takım Komutanımız bizden bir dönem önce, Uğur MUMCU'nun da mensup olduğu 117. dönemde asteğmen olan Demir-Çelik Karabükspor'un ünlü futbolcusu Mete KUZUCU idi. Öğrenci numaram olan 6750'ye göre düzenlenmiş yatış planına uygun olarak 16 kişilik koğuşa geldiğimizde 6 ay yatağım olacak ranzada numaram yazılıydı. Bir süre sonra bu ranzada bir dönem önce 6812 öğrenci numaralı Uğur MUMCU'nun yattığını öğrendim. Uğur MUMCU'nun vatan ve ulus sevgisini anlayamamış olanlar daha eğitimin üçüncü ayında O'nu yeniden tutuklayarak Mamak Cezaevi'ne göndermiş ve altı aylık bir tutukluluktan sonra er elbisesi giydirerek“SAKINCALI PİYADE” olarak iki jandarma eşliğinde Patnos’a, 34. Piyade Alayı'na göndermişlerdi. Uğur MUMCU gibi 10'a yakın yedek subay adayını da sakıncalı sayıp er olarak kıtalara gönderen 12 Mart döneminin etkileri devam ediyordu. Tuzla Piyade Okulu'nun diğer bölüklerindeki Karabüklü arkadaşlarım Rahmetli Fuat GÜNEY ve Uğur SEZİŞER'le zaman zaman buluşuyor ve bütün öğrencileri endişelendiren bu konuyu konuşuyorduk. Endişemiz gerçekleşmedi. Altı aylık zorlu bir eğitim sonrası düzenlenen yemin töreninde okul komutanı tarafından dönem altıncısı olduğum açıklandı. Birinciden onuncuya kadar dereceye girenlerin istedikleri yerde görev yapma hakları vardı. Ayrıca paraşütçü brövesi sahibi olduğumdan özel kuraya tabi olabilirdim. Bu iki hakkı da kullanmadım. Oğlum 3.5, kızım ise bir yaşına girmişti. Genel kuraya girer ailemle birlikte yurdumun neresinde olursa olsun vatan görevimi tamamlarım diye düşünmüştüm. Terhis olacağımız günlerde Kıbrıs'ta 1. ve 2. Harekat'ta Piyade Takım Komutanı olarak görev yapmak nasip oldu. Yıllar sonra bir sabah, o zaman Yatırım-İş Sendikası’nın başkanı olan Satılmış EBİK’le sana gelmiştik. 1980’li yılların başlarıydı ve Karabük Demir-Çelik İşletmeleri’nin taşeronu olan SANTES isimli bir firmanın para karşılığında fabrikaya işçi yerleştirdiğini içeren bir dosya getirmiştik. O sıralarda CUMHURİYET’in Ankara Bürosu Konur sokaktaydı. Sen henüz gelmemiştin. Işık KANSU biraz sonra geleceğini söyledi. Geldiğinde bizi küçük odana aldın, kahve söyledin. Ziyaretimizden bir süre sonra, “ KÖLE TİCARETİ” başlığıyla olayı kaleme aldın. Sohbet ederken gözüm karşıdaki gri renkli, iki kapılı çelik dolabın üstündeki bir cam tabelaya takıldı. Siyah zemin üzerine yaldızlı harflerle “EXPORT-IMPORT/YAHYA DEMİREL“ yazılıydı cam tabelada.. “ Uğur bey, ben size geldiğimizi sanıyordum, oysa burası sanki Yahya DEMİREL’in ticarethanesine benziyor” dedim. Hayali mobilya ihracatı nedeniyle kaçaktı o sıralar Yahya DEMİREL, İsviçre’de olduğu sanılıyordu. “-Ahh..!”,dedin, Demirel’in kapatılan işyerlerinden birisinin getirdiğini söyledin tabelayı. Sonra ilave ettin, “KENDİ GİTTİ ADI KALDI YADİGAR.”