postmodernroman.zip
İnsan bir düşünceyi söylediği an, o düşüncenin hür doğasını zapt altına almış olur. Artık o düşünce hür değildir. Ve ayrıca bir fikri yazmaya başlayan bir kimsenin, ilk sembolü belirginleştirdiği andan itibaren, o sembol yahut semboller ile aktarmak istediği her nasıl bir şey ise, o şeyi yok edemediği gibi, karşısındakine de tam olarak aktaramadığını neredeyse her zaman göz ardı ederiz. Bu aktarımın başarısızlığı bir yana, yazan, kendi zihninde yeşeren fikri kolaylıkla unutabilir de. Bu sebeple hafıza denen şeyi sık sık anarız. Ve elbette andıklarımızı anlatmak için kurmacayı, ve kurduğumuz şeyi ayakta tutmak için de demokrasiyi kullanırız. Fakat burada bir problem yeşeriyor. Eğer biz demokrasiyi değil de demokrasi bizi kullanırsa o zaman ne olur?
Postmodernizm için en dikkat çekici konulardan biri ‘demokrasi’dir. Demokrasi, toplumları ‘zip’lemektir. Toplumların daha az yer kaplaması için genellikle demokrasi kullanılır. Postmodernizm yahut daha genel ifadeyle Postmodern Roman, sürekli sıkıştırılan ve darlaştırılan toplum zihnini, en iyi şekilde aktarabilecek yollardan biridir. Klasik bir roman ile demokratları ifade edemezsiniz. Dostoyevski Ecinniler’i 1872 yılında yazdı. Gerçi anlattıracak bir demokrasi yoktu ortada fakat bu, tezimi bir başka açıdan daha da güçlendiriyor. Hafıza, Rus toplumunda henüz oluşmamıştı. Demokrasi, oluşmuş hafızayı ‘zip’ler. Kullanıma kolay bir hâle getirir. Geçmişi sıkıştırabilirsiniz demokrasi ile. Geçmişi kolaylıkla oradan buraya taşıyabilirsiniz, yokmuş gibi gösterebilirsiniz, tarihi geçmiş bir ürün gibi çöpe atabilir, tarihî bir eser gibi değer atfedebilirsiniz. Bütün bunları bize anlatan Postmodern Roman’dır.
Düşüncenin hürlüğü üzerine düşünerek başlamıştım yazıma. Tıpkı semboller gibi, demokrasinin de düşünceyi hürleştirdiği düşünülebilir. Semboller olmasaydı düşüncelerimizi nasıl anlatacaktık veya demokrasi olmasaydı nasıl farklı ideolojiler ile karşılaşabilecektik/kaynaşabilecektik? İşte burada Postmodern Roman’ın önemini fark edebiliriz. Tam da burada bize cevap verecek olan Postmodern Romanlardır. Elbette bu önemi açıklayabilmek için de birkaç örnek sunmak en iyisi olacak:
Günter Grass’ın Teneke Trampet isimli eseri.
- G. Ballard’ın Vahşet Sergisi isimli eseri.
John Updike’in Memories of the Ford Administration isimli eseri.
Yoko Ogawa’nın Hafıza Polisi isimli eseri.
David Foster Wallace’in Infinite Jest isimli eseri.
Thomad Pynchon’ın Bleeding Edge isimli eseri.
Francis Fukuyama’nın meşhur sözüdür, “Akıl sanayileşmeyi açıklayabilir fakat demokrasiyi açıklayamaz.” Fukuyama Postmodern Roman’dan ne kadar haberdardı bilemiyorum fakat şu kesin, Dünya’yı ‘zip’lediler. Bunu demokrasi ile bayağı bir yaptılar. Ve dile getirenlerin başında, Postmodern Roman vardı.
Tugay Kaban