Geleneksel doğal yöntemlerle yapılan tarım uygulamalarından artık eser yok! Yediğimiz içtiğimiz hiç bir şeyin tadı da yok.

blank
Avatarı
İlyas Erbay tarafından
13 Mayıs, 2025 15:27 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0

NEREDE O ESKİ BOSTANLAR ?

Geleneksel doğal yöntemlerle yapılan tarım uygulamalarından artık eser yok! Yediğimiz içtiğimiz hiç bir şeyin tadı da yok.

Çocukluğumdan hatırlıyorum. 60 lı - 70 li yıllarda yaz tatillerinde köye giderdik. Anneannemin, babaannemin bostanından koparıp yediğim salatalığın, domatesin, biberin , meyvelerin kokusunu, tadnı unutamıyorum. Herşey geleneksel yöntemlerle, organik ata tohumlarıyla üretilirdi. Üzüm bağlarımız, kavun, karpuz tarlamız bile vardı.
O dönemde köyde evlerde su yoktu. Köy meydanındaki çeşme ( oluk/ pınar)) sürekli akardı. Bu ortak çeşmenin su gideri sıra ile bostanlara verilirdi. Köyde buna su nöbeti denirdi. Sırası gelen bostan sahipleri gece bu suyu; sebze ve meyvelerin dibine; yaptıkları ark denilen su kanalları vasıtasıyla yönlendirirlerdi. Bereketli Anadolu toprakları köylünün emeğinin karşılığını vermede cömertti. Binbir emekle üretilen Herşeyin tadı da bambaşkaydı.
Şimdi öyle mi? Alzheimer, diyabet gibi endokrin hastalıkları, kanser neden bu kadar arttı? Yediğimiz bir çok ürün vücudumuzda kronik hastalıklara yol açan kalıntılar bırakıyor. Denetimsiz, kontrolsüz bilinçsiz gübre tüketimi, daha fazla ürün elde etme hırsı sağlığımızı fena halde bozuyor. Mevsimi olsun, olmasın bir şekilde üretip her şeyi piyasaya sürüyorlar.

Meyve ve sebzelerle zehir tüketiyoruz. Soframıza gelen her şeyde zehir var. Hastalıklar, özellikle; kanser, neden bu kadar arttı? Obezite keza öyle. Genetiği değiştirilmiş ürünler, hormonlu gıdalar…

Tarımda bilinçsizce yapılan zirai mücadele ve daha fazla ürün alma hırsı sonucu, meyve ve sebzelerin kanserojen yapıcı etkilerine maruz kalıyoruz.

Çiftçiler, ilaçlar hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığı gibi, bu konuda doğru düzgün bir kontrol mekanizması da yok! Bilim insanları yaptıkları açıklamalarda; meyve sebze üretimini teknolojideki gelişmelerin olumlu etkilediğini ancak, zirai mücadelede kimyasal ilaç kullanımının artırmasıyla da önemli bir tehlikenin baş gösterdiğini söylüyorlar. Ülkemizde, özellikle meyve ve sebze üretiminde zararlılar ve hastalıklarla mücadelede bilinçsizce kimyasal ilaç kullanıldığını bilmeyen yok. Kimyasalların zararlı etkisi, sebzenin yada meyvenin iyi yıkanması ya da soyulması ile bir nebze ortadan kaldırılabiliyor. Ancak, bitkinin özsuyuna karışan doğrudan içine nüfuz eden kimyasal ilaçlar uzun süre kalıcı oluyor ve zararlı etkisini yok etmek mümkün olmuyor. Türkiye’de tarımda ilaç kullanımında yeterli bilincin henüz oluşmadığını konunun uzmanlarından hep duyuyoruz.

EN ÇOK TARIM İLACINA MARUZ KALAN BESİNLER

Sebze ve meyvelerin bazıları daha fazla tarım ilacına maruz kalıyor.
Bunlar; Armut, şeftali, nektarin, elma, ananas, çilek, kiraz, ahududu, kereviz, biber, yeşil fasulye, ıspanak, patates, marul… Belli başlıları bunlar.

Çiftçi, ürününde bir hastalık meydana geldiğinde; ilk başvurduğu yer ilaç bayisi. Bayiden kendisine yardımcı olmasını istiyor. İlaç bayileri bol miktarda ilaç satma eğilimi ile hem doktor hem de eczacı gibi davranarak, çiftçiye istediği kadar ilaç veriyor. Çiftçi ilacın etkileri hakkında bilgi sahibi olmadığından sorunu hemen çözmek için, ilacın dozuna ve yöntemine hiç dikkat etmiyor. Ne kadar fazla kullanırsa, etkisinin o oranda çok olacağını zannediyor.

Dünyanın gelişmiş ülkeleri çiftçilerini ilaç kullanımı konusunda çok sıkı kontrole tabi tutuluyorlar ve eğitiliyorlar. Bizde ise, gıda güvenliği, ihmal edilen, üzerinde yeterince durulmayan bir konu. Acil bir yasal düzenleme sıkı bir kontrol mekanizması olmazsa zehirlenmeye devam edeceğiz. İhraç ettiğimiz ürünler; aşırı kimyasal nedeniyle gümrük kapılarından geri dönüyor. İmha edilmesi gerekirken iç piyasaya sürüldüğü söyleniyor. Tabii bu bir iddia. Umarım doğru değildir. Amerikan Çevre Koruma Ajansına göre; pestisit zehirli bir madde olarak tanımlanmakta. Çünkü her yıl 5 milyondan fazla insan tarım ilacı yani pestisit sebebiyle yaşamını yitiriyor.

Sadece sebze ve meyve de mi zehir var? Boğazımızdan geçen hemen hemen her şey zehir içeriyor. Ekmeğimiz bile zehirli. Undaki katkı maddeleri saymakla bitmiyor. Sahte ballar, sahte peynirler, zeytindeki gıda boyaları, içtiğimiz sütler….hangi birini sayalım.

Hızla ata tohumuna ve organik tarıma yönelmeliyiz. Hibrit tohum kullanımını yasaklamalıyız. Gıda Laboratuvarlarının sayısını artırmalıyız. Sebzeyi ve meyveyi mevsiminde tüketmeye özen göstermeliyiz. Bu konuda, “Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı”na çok iş düşüyor. Aksi halde, birileri ömrümüzden çalmaya Birileri de seyretmeye devam edecek! Buna seyirci kalamayız.

Yazarın Kaleminden

Namaz Vakitleri

Karabuk
13
Haziran Cuma
1446 HİCRİ Zilhicce 17
Yatsı Vakti
Şuanki vakit
Yatsı
İmsak vaktine kalan süre
 
  İmsak
03:08
  Güneş
05:09
  Öğle
12:55
  İkindi
16:55
  Akşam
20:30
  Yatsı
22:21

Öne Çıkan Haberler

blank
Gündem

Karabük’te fahri trafik müfettişlerine tepki

blank
Karabük

TÜVTÜRK  Randevu Almada Zorluk Yaşanıyor

blank
Karabük

TZOB Genel Başkanı Bayraktar Karabük’e Geliyor

blank
Karabük

AK Parti Genel Sekreter Yardımcısı Şahin’den Yeni Anayasa Açıklaması

blank
Çevre

Yazıköy’ün yolları asfalt bekliyor