26 Eylül, 2014 10:52 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 05.10.2024 08:13
A+A-
Bu Yazıyı Paylaş
veya linki kopyala
KIBRIS’TA, ADİL BİR ÇÖZÜM OLUR MU?
‘’ Ne ben, ne benim partim ne de herhangi bir siyasi parti ya da politikacı, AB için Kıbrıs’tan vazgeçer ama Kıbrıs için de AB’den vazgeçmeyiz. Çünkü hukuki dayanaklarımız ve haklarımız var her iki konuda da. Bu nedenle adil bir tutum bekliyoruz. Asıl mesele Kıbrıs, Türkiye’yi AB sürecinde kaybetmeyi göze alabilir mi? ‘’
Birkaç yıl önce Türkiye’nin AB ilişkilerinden sorumlu baş müzakerecisi ve Devlet Bakanı Egemen Bağış, John Hopkins Üniversitesinde vermiş olduğu konferansta, Kıbrıs Rum kesimi ve AB ile ilgili bir soruya, yazımın giriş paragrafında tırnak içine almış olduğum yanıtı vermişti.
Annan planı öncesinde Kıbrıs Rum kesimi AB’ye üye olurken, Kıbrıs sorunu Rum tarafının önüne ‘’çöz de gel koşulu’’ olarak konulmamasına karşın, Türkiye’ye AB sürecinde ‘’çözülecek’’ ön koşulu olarak konulmasının çifte standart olduğunu ifade eden Bay Bağış, Rumların Annan planını da ret ederek, ada da çözümü engellediğini de belirtmişti.
Uzun bir zamandan beri Rumların uzlaşmaz tutumu nedeniyle ve neredeyse dalgalanmaya bırakılan Kıbrıs konusu,1968 yılından günümüze BM zeminde devam eden taraflar arası müzakereler çerçevesinde yürütülmektedir.
Bu müzakerelerdeki gelişmeleri de göz önünde bulundurarak, şimdi ‘’Kıbrıs’ta Adil Bir Çözüm Olur mu?‘’ Diye sormanın tam zamanıdır.
1950’li yıllardan beri, Kıbrıs adası üzerinde emperyalist güçlerin o bitmez tükenmez emellerinin ve oynamış oldukları oyunların temelinde:
Bu adanın stratejik konumu nedeniyle kontrol ettiği uluslararası suların ve Ortadoğu petrolleri ile adanın kendi kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik alanı içerisinde mevcut olan zengin petrol ve doğalgaz yataklarının varlığı da göz önünde bulundurulduğunda; özellikle son dönemde ABD’nin, İngiltere’nin ve AB’ye üye ülkelerin ada üzerindeki çözüme odaklı varsayılan tüm çözüm modellerinin altında bu zenginliklerin bir şekilde ele geçirilmesi ve yönetilmesi gerçeği vardır.
Özellikle İsrail’in, 2 yıl önce adanın yarı buçuğunu temsil eden ‘Güney Rum kesimi’ ile uluslararası hukuka aykırı olarak yapmış olduğu ada çevresindeki petrol/doğal gaz yataklarından araştırma ve çıkarımı mutabakat sözleşmesi de; ( bu antlaşma ile petrol ve doğal gaz araştırması yapılacak münhasır bölgeler; Türkiye’yi de ilgilendirmekte olup, ülkemizin böylesi bir araştırmanın yapılmasına izni yoktur!) ABD’nin BOP projesi çerçevesinde ve bölgedeki stratejik menfaatlerine hizmet etmekte olduğu gibi, ilerleyen süreçte İsrail’in adada bir askeri kullanım üssü talebine de ön hazırlık niteliğindedir.
Yine son dönemde adayla uzaktan, yakından tarihi ya da hukuki anlamda hiçbir ilişiği bulunmayan Fransa’nın, Güney Rum kesimi ile askeri işbirliği anlaşması yaparak; Rum kesiminde askeri üs elde etme anlaşmasının temelinde de; hem bu coğrafyada söz sahibi olmak ve hem de bölgedeki zengin petrol ve doğal gaz yataklarından pay kapma hesabı yatmaktadır.
Rusya’nın 1960 da kurulan ( bu cumhuriyet 1963 yılında Rumlar tarafından illegal bir şekilde yok edilmiştir. Bk. 21 Aralık 1963 olayları, 16 Temmuz 1974 Nicos Samson Darbesi…) Kıbrıs Cumhuriyeti ile o günden bu yana Rumlarla yapmış olduğu ekonomik işbirliğini ve adada bulunan Rus uzmanların varlığını da unutmamak gerekir.
Kıbrıs adası üzerinde binlerce km. uzaktan hak talep eden ABD, İngiltere, Rusya ve AB’ye üyeülkeler ile BM zeminde yürütülen müzakere sürecini izleyen aynı birlik üye devletlerinin, yıllardan beri gizlenen ama artık açıkça ifade edilen bu açgözlü talepleri ortalıklara saçılmışken; Türkiye’nin, Kıbrıs Türk Halkının tarihi ve hukuki dayanaklarını, haklarını kim göz önüne alacaktır?
Ama tüm bu sıraladıklarımdan daha da önemlisi, adanın yarı buçuğunu temsil eden Rum kesimin; Kıbrıs Türk Halkının adada ki varlığı için azınlık haklarından bir adım daha ilerisini kabul etmeyecekleri gerçeğidir.
Kasım 2002 tarihinde Türkiye’de iktidara gelen AKP hükümeti, AB’ye giden yolda daha müzakerelerin başlama tarihi öncesinde yapılan görüşmelerde, müzakerelerin başlaması ve devamı için ‘’Kıbrıs konusu çözülecek!’’ dayatmasına;
Kıbrıs konusunun görüşüleceği zemin, AB zemini değildir, Kıbrıs bu sürecin önüne konulacak bir engel de olamaz diyememesi; Türkiye’nin AB ilişkilerini koordine eden Bay Bağış’ın ve yöneticilerinin o günden bu güne kadar geçen AB sürecinde, özellikle Güney Rum kesiminin AB’ye haksız ve hukuksuz bir şekilde üye yapılmasına, Annan planı döneminde Rum tarafının ve AB’nin o dönemde ki baş komiserlerinin/ AB’ye üye ülkelerin, bu süreçte oynamış oldukları oyunlara yeterince karşı çıkmamaları/sessiz kalışları da unutulmuş değildir.
Annan planı dönemi sonrasında Kıbrıs’ta taraflar arası müzakereler yürütülürken, Kıbrıs Türk Halkının elde etmiş olduğu tüm kazanımlarını müzakere masasına getirerek pazarlık konusu etmekten çekinmeyen, Kıbrıs Türk Halkının egemenliğini yok sayarak, Rum liderinin savunduğu tek egemenlik tek devlet dayatmasına evet diyen!
Ada ki, Türk askeri ve Türkiye’den gelen göçmenler bir an önce gitmelidir, AB’ye üye olan bir ülkede Türkiye’nin garantörlük hakkı olamaz dayatmaları ile dolu Rum tezlerine sessizce onay veren, o dönemde Kıbrıs Türk Halkını temsil eden müzakerecisi KKTC’nin 2’nci Cumhurbaşkanı Bay Mehmet Ali Talat’ın, bu süreçte oynadığı rol de unutulmuş değildir!
Türk Milleti olarak, milli menfaatlerimizi ilgilendiren konularda, yaşanan ve yaşatılan olayları kısa zamanda unutmak gibi ne yazık ki, olumsuz bir alışkanlığa sahibiz!
Kıbrıs konusuna baktığımızda da, aynı alışkanlığımızla karşı, karşıya kalıyoruz! Olayları çok çabuk unutuyoruz! Yaşanılan ve yaşatılan gerçekleri değil, günümüzde bu gerçeklerin yerini alması istenen kimi teslimiyetlerin gerçekleşmesini isteyenlerin türlü oyunlarına geliyor ve alet oluyoruz!
Kıbrıs konusuna bir ömür vermiş, devlet adamı nitelikleriyle, bu önemli konudaki, tarihsel ve hukuksal görüşleriyle, fikirleriyle günümüzde ki siyasilere yol göstermek için ömrü boyunca çabalayan, gerçekleri işaret eden ‘Kıbrıs Milli Davamızın’ yılmaz lideri rahmetli Sn. Denktaşın hayattayken sıkçasına yapmış olduğu ikazlarına, yanlış politikalar uygulanıyor tespitlerine rağmen, ne yazık ki, Kıbrıs konusu bugünkü süreçte, bir zaman boşluğu içerine bırakılmış şekilde yalpalayıp durmaktadır! Hem de son dönemde Suriye olayları nedeniyle çevresi adeta bir ateş topuna dönmüşken!
Türk Milletinin milli menfaatlerini ve Kıbrıs Türk Halkının adada ki yaşamsal hakkını ve hukukunu ilgilendiren böylesine önemli bir konuda; çözüm hedefinde hala Rum kesiminin ‘adanın tek sahibi ben olacağım’ temel düşüncesinde olduğuna bakıldığında!
Devam edecek müzakereler sürecinde, ne zaman biteceği belli olmayan, sadece bir zaman boşluğunu işaret eden bu görüşmelerden bir sonuç çıkar mı?
Adanın yarı buçuğunu temsil eden Rum tarafının ve ardındaki güç, anavatanı Yunanistan’ın günümüze kadar, Kıbrıs konusunda ortaya koydukları uygulamalara, oynadıkları oyunlara baktığımızda:
‘’Kıbrıs’ta Adil Bir Çözüm Olur mu? ‘’Atilla ÇİLİNGİRKıbrıs GAZİSİwww.atillacilingir.com