Ülkemizde ve İsveç’te toplum, devleti “baba” olarak nitelemektedir. Sanırım başka ülkelerde bu kavram yok. Her ne kadar, her iki ülkede; baba sıfatı benzerlik gösterse de taşıdığı anlam bütünüyle farklıdır. İsveç'lilerin Devlet Baba dan ne anladığını uzun uzun yazmaya gerek yok. Gerçek olan şu ki, onlarda devlet, babalık görevini iyi yapmış ki, ülke olarak refaha ulaşmışlar. Bizim devlet babadan anladığımız ise; devlet korur, kollar, kucaklar, şefkatlidir. Tıpkı bir baba gibi. Kanuni Sultan Süleyman'ın bir sözü var. " Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe" Türk Dil Kurumu deyimler sözlüğü, bu sözü; “Sonunda büyük bir başarıya ulaşmak için yok olma tehlikesi bile göze alınır” şeklinde yorumlamış. Halk arasında ise ‘Devlet yumruğunu masaya vurmazsa, kargaların insafına kalırız’ anlamında kullanılıyor. Baba devlet ilkesinden hareketle ortaya çıkan paternalizm, toplum bireyleri adına huzurlu ve güvenli bir ortam sağlanması amacıyla devletin otoritesinin kullanmasıdır. Paternalizm, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 19. yüzyılda kendisini iyice hissettirmeye başlamıştır. Bu kavramı son yıllarda ne yazık ki yeteri kadar hissedemiyoruz. Devlet yumruğunu masaya vurmadığında, vatandaşını koruyup kollamadığında millet kargaların insafına kalır. Bugün içinde bulunduğumuz durum aynen budur. Vatandaşının hakkını gözetmekle yükümlü olan devlet piyasaları başı boş, vatandaşını sahipsiz bırakamaz, bırakmamalı. Yüksek enflasyon, fahiş fiyatlar, aracılar, fırsatçılar, market çeteleri, stokçular, karaborsacılar...Yeter artık millet canından bezdi. Konuştuğumuz ve şikayet ettiğimiz tek şey hayat pahalılığı, hergün değişen, birbirinden farklı uçuk fiyatlar. Vatandaşın artık konuşacak başka konusu kalmadı. Soygunun, vurgunun haddi hesabı yok. Bir gün önce aldığımız bir ürünün fiyatı bugün ikiye katlanmış. Aynı ürün farklı satış noktalarında farklı fiyatlardan tüketicinin önüne konuyor. İnisiyatif tamamen kargalara bırakılmış. Bu kargalar ahlaksız, aç gözlü ve hırsız. Hak etmedikleri parayı cebimizden resmen çalıyorlar. Milletin öncelikli derdi beslenme. Aslında beslenme de değil, karın doyurma. Beslenme çok farklı. Şimdi o konuya da girip yazımı uzatmak istiyorum. Çarşıya pazara çıkmaktan korkar olduk. Market market dolaşıp, daha ucuzunu aramaktan yorgun düştük.Aynı marka, aynı miktardaki bir meyve suyunu 7.5 ₺ ye satan da var, 30 ₺ ye satan da. Şu sıcaklarda dışarıda mutlaka su almışsınızdır. Farkı görmüş olmalısınız. Küçük fiyat farkları eskidende vardı. Fakat 3 kat 5 kat farklı, böyle bir anormallik yoktu. Market devlerinden söz etmeye gerek var mı? Onlar büyük bir iştahla vampir misali kanımızı emmeye devam ediyorlar. Mücadele edile CEK, Göz açtırılmaya CAK, Fırsat verilmeye CEK, Kapatıla CAK, Ceza kesile CEK.... Vatandaşının hakkını korumak, hırsızla, arsızla, fırsatçıyla mücadele etmek devletin asli görevlerinden değil mi? Bu düpedüz; soygun, gasp, arsızlık, hırsızlık, şerefsizlik, ahlaksızlık, utanmazlık, gözü dönmüşlük.. hatta vatan hainliği. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde eşi benzeri görülmemiş biçimde gıda terörü ile karşı karşıyayız. Bu artık bir milli güvenlik sorunu haline geldi. Devlet yumruğu piyasa denilen bu masaya güçlü bir şekilde indirmedikçe ne yazık ki, kargaların insafına kalmaya devam edeceğiz.