Ülkeyi yönetenlerin birincil görevlerinden birisi, huzuru tesis etmektir. Huzurun egemen olmadığı bir ülkede, her şey bozulur. İç barış zedelenir.
Hak, hukuk kavramlarının ayaklar altına alındığı bir ülkede ise kaos, kargaşa ve panik egemen olur.
Bu, yönetenler eliyle yapılırsa çok vahim sonuçlar doğurur.
Ülkemizde sanki bunun emarelerinin ortaya çıkması bilerek yapılıyor gibi.
Her gün gündeme halkı ilgilendirmeyen sudan konular atılarak, öfkenin artmasına neden olunuyor.
Bir bakıyorsunuz, seçimden altı ay sonra halkın seçtiği yönetimler görevden alınıyor, yerine iki günlük kaymakamlar atanıyor.
Seçilenler atanmışların önüne kurban gibi atılıyor.
Ülkenin dört bir yanında insanlar sokağa çıkmış durumdalar.
Nerede ise toplumun tümü eylem içinde.
Analar babalar, yıllarca bin bir güçlükle çocuklarını okutup devlet millet hizmetine vermenin hayaliyle yaşarken, binlerce öğretmen adayı torpil denilen bela yüzünden bakanlık önünde eylem yapar duruma gelmişler.
Bir bakıyorsunuz yandaş denilen şirketlere maden arama izni vermek için ormanlık alanların talan edilmesine karşın, köylüler ayaktalar.
Ürettiği ürünü zararına satabildiği için çiftçiler yürümeye başlamışlar.
Topluma muhalefeti baskılamak için “etki ajanlığı” adı altında bir yasanın hazırlıkları başlamış,
Türkiye’nin en büyük belediyelerine soruşturma üzerine soruşturma yapılarak uyduruk suçlar oluşturma çabası bir başka gün gündemimizi oyalıyor. Algı operasyonları ile belediyelerin halka hizmetinin önüne set çekilmeye çalışılıyor
“Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diyen genç teğmenler atılıyor cenderenin önüne.
Siyasiler hakkında yıllar sonra davalar açılarak, mahkemelere çıkarılmaları ise ayrı bir kışkırtma konusu.
İşçilerin ayağa kalkmasına neden olan kararlar alınıyor. Özelleştirme çabaları insanların ekmeklerinin alınmasına zemin hazırlıyor. Çayırhan’da direnen işçiler en yakın örnek.
Çocuklar için kreşler açması gereken devlet, belediyelerin kreşlerini kapatma yolunu deniyor..
Laikliğe sahip çıkması gereken bir bakan tam karşısında duruyor. Laik ve bilimsel eğitimden uzaklaşılarak gerici eğitim dayatılmaya çalışılıyor. Tarikatlar ve cemaatler eğitimde korunur ve etkin hale gelmişler.
Toplum cinnet geçirmeye başlamış. Her gün kadın, çocuk, iş cinayetleri gazetelerin manşetlerini süslüyor.
Pahalılık almış başını yürümüş. İnsanlar geçinmekte zorluk çekiyorlar.
Uyuşturucu ve kumarın başlama yaşı çok küçüklere inmiş.
ÖZÜR
Dünkü yazımızın son satırında düşme olmuş. Son satır şöyle olacaktı.
“Bunlara daha yüzlerce örnek gösterilebilir.
Tüm, bunlar toplumun homurdanmasını hızlandırıyor. Öfke artıyor, yayılıyor.
Toplumu derinden etkileyen bu olumsuzlukların zamanla tepkiye dönüşmesi kaçınılmazdır.
Bunların ardından gelecek olan anarşidir. Anarşinin son durağı ise kaostur. Kaos kargaşa yaratır ve paniği artırır.
Bunların yaşanmaması için ülkede demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla işler hale getirilmelidir. Siyasiler kin ve nefret dolu söylemlerden uzaklaşmalıdırlar. Bunun yolu da iç barıştan geçer”
Bu teknik hata için okurlarımızdan özür dileriz.