Dünyanın yüz yıllık, asırlık ülkeleri arasında, Türkiye Cumhuriyeti de nihayet yerini aldı… Altı yüz yıllık saltanatıyla dünyada önemli izler bırakan Osmanlı İmparatorluğunun sona ermesiyle, yeni Türkiye Cumhuriyetinin temelleri atılmış… Lozan Antlaşması ile Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada, önemli siyasi ve coğrafi değişikler de beraberinde gelmiş… Son yıllarda, siyasi iktidarın da desteklediği şöyle bir iddia devamlı gündemde… “Lozan Antlaşması 100 yıl süreli yapılmıştır. Antlaşmaya ekli gizli maddelerde, Türkiye’nin bor ve petrol başta olmak üzere madenlerini çıkarması yasaklandığı için biz bunlardan yararlanamıyoruz. Antlaşmanın süresi 2023 yılında dolacak, dolayısıyla 2023’den itibaren madenlerimizi yer üstüne çıkarıp kullanarak ve ihraç ederek hızla gelişmiş ülke statüsüne geçeceğiz.’ Türkiye ikinci yüzyıla girerken, Lozan Antlaşmasının 100. Yılı sona ermiş, ek ve gizli maddelerin bulunmadığı görülmüş… Geçmişten günümüze Türkiye, yer altı ve yer üstü zenginliklerini imkânları ölçüsünde çıkarmak suretiyle, ekonomisini güçlendirmeye, zenginleştirmeye devam etmekte… Türkiye Cumhuriyeti, aralıklarla vesayet sistemiyle yönetilse de, parlamenter sistemden vazgeçmemiş… Ancak yüz yılın son çeyreğinde Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adıyla yeni bir sistem uygulamaya koyarak Başkanlık Sistemine geçti… Böylece, yüz yıllık parlamenter sistem sona ererken, Türkiye’ye has Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli, Başkanlık sistemi Türk siyasi hayatına girmiş oldu… Yüz yıla erişmenin özlemini yıllardır hasretle bekleyen Türk halkı, ikinci yüzyılın ilk sınavını da siyasette verdi… Geçtiğimiz mayıs ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinde, Cumhur İttifakı seçimleri kazansa da, sonuçtan ne iktidar, ne de muhalefet memnun oldu… Yüzyılın son çeyreğine damgasını vuran iktidar, siyasi yorgunluğun getirdiği oy kaybından, muhalefet ise evlere şenlik siyaset ve masa tartışmalarıyla kazanabileceği seçimi kazanamadığından mutsuz… Seçimi yapan seçmen sonuçtan mutlu mu? Mayıs sonunda tamamlanan seçimlerden sonra halk siyasetten beklentilerini karşılayabildi mi, karşılayamadı mı, sorusunu günümüz ekonomik tablosu çok güzel açıklamakta… Türk siyasetinde her ne kadar hiçbir iktidar, dış siyasi ve ekonomik etkileri kabul etmese de, bugün sosyo-ekonomik çıkmaz ve krizlerin altında küresel güçleri görmek gerek.. Ayrıca Türk siyaseti, dönemsel hesaplaşmaları, yani bugün yapıldığı gibi, Atatürk, CHP, Menderes, Özal, Demirel gibi dönemler ile hesaplaşmaları bırakmalı… Geleceğin siyaseti de, yüzyılın son yirmi yılına damga vuran günümüz siyasetiyle hesaplaşmaya devam ederse, Türkiye’de sosyo-ekonomik kalkınmadan bahsetmek imkânsız hale gelir… Düşünce ve görüşlerin ışık olması dileğiyle…