blank
Mustafa AKAY tarafından
11 Temmuz, 2023 10:45 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 05.10.2024 08:12
A+ A-

HİÇBİR GERGİNLİK SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİLDİR

Seçimler bitti, gerginlikler de biter diye düşünüyorduk. Ne gezer. Her gün bir gerginlikle uyanıyoruz. Çünkü, siyaset kurumunun tüm katmanları ortalığı germek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ankara'dakiler de taşradakiler de taktiklerini gerginlik üzerine kurmuşlar. Kavgasız, gürültüsüz bir günümüz yok. Herkes birbiriyle kavgalı. Kurumlar arasında demokratik anlamda hiçbir birliktelik bulunmuyor. Herkes, kendi görüşünün doğru olduğunu ispatlamak için gerginliği çözüm yolu olarak görüyor. Terör, Türkiye'yi kaotik bir ortama sürüklemek için elinden geleni yaparken, bizim ağalar sen-ben kavgasını asli görevleriymiş gibi sürdürüyorlar. Oysa, hiçbir  gerginlik sürdürülebilir değildir. Çare, uzlaşmadadır. Uzlaşan ve birbirini anlayan toplumlar ileri hedeflere gidebilirler. Terör, dört bir yandan vuruyor. Ekonomi sinyal veriyor. Türkiye, üretmiyor. İşsizlik almış başını gidiyor. İç ve dış borç önümüzdeki günlerde karabasana dönüşecek. Bunlar hiç önemli değil. Önemli olan, kavgada ben galip geleyim düşüncesi. Yani, filler tepişiyor, insanlar eziliyor. Ezilen insanlar bunun farkındalar mı?  Tartışılır.   Durum aynen Nazım'ın Piraye'ye dediği gibi. Ne diyor Nazım, " Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında" Sevgilisiyle buluşmak için Gülhane Parkı'na giden Nazım, polisleri görünce ceviz ağacının tepesine çıkar ve oradan gözler. Ne Piraye Nazım'dan haberdardır ne de polisler. Bugün güzel yurdumuzda durum aynen böyledir. İnsanlar; ezildiklerinin, sömürüldüklerinin, koyun yerine konulduğunun farkında olmadan günlerini tamamlayıp duruyorlar. Maaşına üç kuruş zam alan emekli, "Ya hiç vermeseydi" diyerek kanaatkârlığın en tipik örneğini ortaya koyuyor. Siftah etmeden dükkân kapatan esnaf, doların yükselmesi karşısında "domatesi dolarlar mı alıyoruz" diyen yöneticilere karşı imrenerek bakıyor. Oysa, bir zamanlar bu ülkede başbakana yazar kasa fırlatarak tepkisini ortaya koyabilen esnaf da bulunuyordu. Sosyal medyada, iki satır yazı yazanların derdest edildiği, Cumhur’un "c" si kullanıldığı için tutuklananların olduğu ülkenin geldiği yeri net bir şekilde ortaya koyuyor. İşte, bütün bunlar olurken, bizim oylarımızla işbaşına gelenler, tepedekiler tepişip duruyorlar. Her gün kavga, her gün hırlaşma. Bu kavgalar, tabanı diri tutmak için yapılan kavgalardır ve halkımız bundan habersizdir. Gündemi değiştirmek, sorunları eşik altına atmaktan başka bir şey değildir aslında. Bu kavgalar sürüp giderken,  gerginlik tırmanırken;  ana sorunlar, hak ve özgürlüklerin çiğnenmesi, dış politikadaki tutarsızlıklar, halkın refah durumu vb. Unutulmakta, unutturulmaktadır. İktidarı ve muhalefetiyle halk bir derin uykunun içine bilinçli şekilde itilmektedir. Araba, freni patlamış bir şekilde hızla giderken, bu kavgaların yapılması, meleklerin cinsiyetini tartışmaktan başka bir şey değildir. Yani, havanda su dövmektir. Kavga, gerginlik, yolsuzluk, arsızlık, adam kayırma, usulsüz kredi. Baskı, zulüm, işkence, yayınlanmamış kitaba mahpusluk, hakkını arayana biber gazı, yürüyene toma,  en iyi savunma saldırı, vs. vs. Elbette, padişahlık, tek adamlık, başkanlık, diktatörlük, ardından hanedanlık vb. vb. Allah’ınızı severseniz söyleyin. Türkiye'nin terazisi bu kadar yükü çekebilir mi?