Yaşamlarındaki önemli benzerlik; her ikisinin de “millici” olması, bir de Deniz’in 28 Şubat’ta doğması, Erbakan’ın 27 Şubat’ta yaşama veda etmesiydi. 24 Nisan 1972’de TBMM’de yapılan oylamaya 323 milletvekili katılmış bunların 48’i red oyu kullanırken 273 milletvekili Deniz GEZMİŞ ve arkadaşlarının idam edilmesi için kabul oyu kullanmıştı. İsmet İNÖNÜ ve Bülent ECEVİT ret derken Süleyman DEMİREL kabul demiş ama Erbakan o toplantıya katılmamıştı. O’nu en son 13 Haziran 2009’da Politik Araştırmalar Merkezi PAMER’in Ankara Hilton Otelinde düzenlediği “Anayasamızın Değiştirilemez Maddeleri ve T.C.‘nin Üniter Milli Yapısı” konulu toplantıda görmüştüm. Oturum Başkanlığını Prof.Dr. Nevzat YALÇINTAŞ’ın yaptığı, eski bakanlardan Sadi SOMUNCUOĞLU, CHP’den Av. Şahin MENGÜ, AKP’den Prof.Dr. Burhan KUZU’nun konuşmacı olarak katıldıkları toplantı devam ederken, PAMER Başkanı Prof. Dr. Ömer A. AKSU’nun “54. Cumhuriyet Hükümeti’nin Başbakanı” anonsuyla salon kapısında görünen ve iki yardımcısının eşliğinde kürsüye getirilen Erbakan, yürüme güçlüğünün aksine son derece net ve anlaşılabilir bir uslupla tarihi bir konuşma yapmıştı. Burhan KUZU dışındaki konuşmacıların Prof. Dr. Ergun ÖZBUDUN tarafından iktidar için hazırlanan yeni anayasa taslağının kamuoyuna açıklanmadan önce ABD Büyükelçisinin görüşüne sunulması konusundaki rahatsızlıklarını belirtmeleri ve hükümete “yanlıştan dönün, ülkenin geleceğini AB ve ABD dayatmalarına teslim etmeyin, dik durun” şeklindeki söylemlerine destek veriyordu. AKP’nin 6 yıldır işbaşında olduğunu hatırlattıktan sonra “bunlar bizim milli görüş gömleklerimizi değiştirmiş evlatlarımızdır, onlar hakkında yaptığımız tenkidleri şevkatimizden yapıyoruz, dikkatlerini çekmek için, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar” diyerek konuşmasını sürdürmüştü. Halkın aç, fakir ve işsiz bırakıldığını belirten Erbakan, yoksulluk sınırı altındaki vatandaşların arttığını ve milletin büyük bir kısmının çöplüklerden yiyecek topladığını sözlerine eklemişti. Merhum Erbakan’ın konuşmasında iktidardan söz ederken her defasında A-K-P diye vurgu yapması maksatlı mıydı bilmiyorum. Zira dönemin Başbakanı Erdoğan, “ partimize AKP diyenler edepsizdir” diyor, AKPARTİ denilmesini istiyordu. Unutmadan hatırlatmalıyım; Başbakanlığı sırasında Müslüman D-8’leri kuran, İran’la 23 milyar dolarlık doğalgaz anlaşması yapan, kamu çalışanlarına yüzde 50, asgari ücrete yüzde 70 zam yapan, tarım ve esnaf kesimine teşvikler veren, 500 yıldır barış içinde yaşadığımız komşumuz İran’la ikide bir bizi kapıştırmaya uğraşan ABD ve AB’ye ve hele de İsrail dostluğuna hiç inanmayan Erbakan, AKP için “arka kapıdan kaçanlar partisi” deyimini de kullanıyordu. Koalisyon ortaklığı sırasında Ecevit’le ortaya koyduğu uyumları, tam bağımsızlık ve milli irade konusunda ki tutumları Kıbrıs Barış Harekatı’nın gerçekleşmesinde başarılı olmuş ve Kıbrıs’ta yaşayan soydaşlarımızın özgürlüğe kavuşmasında, milletimizin birlik ve bütünlüğü ile devletimizin onur ve saygınlığının artmasında önemli rol oynamıştı. Bu olay, Piyade Takım Komutanı olarak benim de bu savaşa katılmamı ve Gazi olmamı bana nasip etmişti. Sağlığında O’nu çok eleştirdiğimiz de oldu. Ağır sanayi hamlesi konusundaki söylemleri bazı karikatürlere konu oldu. Ama O, bunlara kızmadı, şikayetçi de olmadı. Hatta bir keresinde Erzincan’da attığı bir fabrika temeli, 1976 yılında Erzincan Senatörü Niyazi ÜNSAL tarafından arabasının bagajına konularak Ankara’ya getirilmişti. Hoşgörülü, esprili bir kişiydi. MC dönemlerinde iktidar ortağı iken halkın sıkıntısını anlatmak için eline aldığı boş fileyle TV ekranlarında içinde bulunduğu hükümeti bile eleştirmekten kaçınmamıştı. Beğenmediği konuşmalara “fasa fiso” der, “kadayıfın altının kızarıp kızarmadığını” sorardı. Ülkenin kalkınmasının, halkın refah ve mutluluğunun betonlaşmayla değil, ancak ağır sanayi ile sağlanacağına inanıyordu. Bunun için koalisyon ortaklıklarında sanayi ve kalkınmayla ilgili bakanlıkları bırakmıyordu. Bugün o dönemi Karabük’te yaşayanlar bilir, MC ortağı iken Karabük Demir Çelik Fabrikalarını çok önemsedi. Hükümette görev alır almaz Genel Müdürlüğe Doç Dr. Ruşen GEZİCİ’yi, yardımcılıklarına Aydın EMRE ile Halit İLHAN’ı atadı. Üretim artmıştı ama fabrikaya alınacak işçiler Bostanbükü Köyünde Akıncılar Kahvesinde görevlendirilen bir komisyon tarafından dinsel soruları içeren mülakattan geçiriliyordu. Demir Çelik İşletmelerinin sosyal tesislerinde içki içmek yasaklanmıştı. Bu yüzden çalışanlar işten çıkınca çarşıdaki lokanta ve lokallere yöneliyorlardı. Sadece Karabük’te değil, çevre illerdeki işlere girebilmek için D.Ç. Haddehaneler Müdürlüğünde çalışan, biri partinin ilçe başkanı ve soyadları ÖZTÜRK olan iki ustabaşının kartvizitleri ve referansları gerekiyordu. Her şeye rağmen milli duruşu olan, vatansever bir siyasetçi ve bir bilim adamıydı. Çerkez bir annenin, kökleri Kozanoğlu Beyliğine kadar uzanan Adanalı bir babanın dört evlatlarının en büyüğüydü. 1926 yılında Sinop’ta doğmuştu. Çok renkli bir kişiliği vardı. Eğitim, bilim ve çalışma yaşamı başarılarla doluydu. Alman ordusu için tank ve zırhlı araçlar üreten Deutz Fabrikalarında çalışmış, Türkiye’ye döndükten sonra Gümüş Motor Fabrikasını kurmuş ve ilk motor üretimini gerçekleştirmişti. O’nu on yıl önce, 27 Şubat 2011’de ebediyete uğurladık. Rahmet ve saygıyla anıyorum. Foto : Ulucanlar Cezaevi'nde bulunan Deniz GEZMİŞ'in hırkasının 10 yıl önce çektiğim görüntüsü.