Şehre girerken gördüğümüz, her gerçek Karabüklüyü heyecanlandıran, yüreğini kabartan bu güzel manzarayı da yok edecek misiniz ? Sıra ona da gelecek mi ? Yıka yıka, yok ede ede yorulmadınız mı daha ? Karabük’ün kültüründe kurmak, yapmak ve kazanmak vardı., Ne oldu da bunun yerine yıkmak, yok etmek ve kaybetmek egemen oldu ? Hemen yanımızda, Eskipazar'da 3 bin yıl önceye ait Hadrianapolis kentini ortaya çıkarmak için 2003 yılında başlayan kazı çalışmaları devam ederken, dünya mirası tarihi Safranbolu özenle korunurken bu yıkma sevdanız nereden geliyor ? Aslında 1970’lerin son yıllarında başladı bu nankörlük. Ülke ekonomisinin belkemiği Türkiye Demir Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün Ankara’ya taşınmasıyla ilk kıvılcım ateşlendi. 12 bin kişinin çalıştığı bu büyük işletme 1974 yılında devlet Kıbrıs’ta savaşırken çalışanlarına “kar ikramiyesi “ dağıtıyordu. Bu ayrılığın şaşkınlığı yaşanırken ülkemizin en güçlü sendikalarından Çelik-İş’ in Ankara’ya gitmesi de çöküşü hızlandırdı. Karabüklüler tarafından Karabük’te kurulan bu sendikanın genel merkezinde şimdi 1 tane Karabüklü bulunmuyor. 25 Ocak kararları ve 12 Eylül darbesinin etkisiyle dünya savaşırken kurulan bu görkemli kent ve Demir-Çelik bilinçli olarak gözden düşürüldü. Türkiye’nin her yerinden iş ve aş için Karabük’te bir araya gelen insanlar bilgilerini ve kültürlerini de yanlarında getirmiş, “Karabük Potası’nda” harmanlayıp, ergiterek yeni bir kültür, Karabük kültürünü yaratmışlardı. Bunun için “Karabüklü olmak bir ayrıcalıktır” diyorduk. Hortlayan “ bölgecilik” herkesi birbirleriyle akraba ve kardeş yapan bu güzelliğe de zarar verdi. O zaman ilçe olmasına karşın, mevcut 67 ilin içinde devlet hazinesine en büyük katkı veren illerin de arasında bulunan Karabük giderek ekonomik, sosyal ve kültürel zenginliğinden uzaklaşmaya başladı. 4 Nisan kararlarının gündeme getirdiği “satıyorum, kapatıyorum” söylemlerinin yarattığı moral bozukluğu sırasında ortaya konan direnç ve büyük mücadelenin ardından hayata geçen Kardemir, “ entübe durumdaki Karabük için adeta solunum cihazı” oldu, yeniden nefes almasını sağladı. Cumhuriyetin armağanı, ilklerin yatağı olan bu kentte 18 Aralık 2006 tarihli Karabük Postası’nın yazdığına göre bazı cadde ve sokakların isimleri değiştiriliyor, buralara Arapça isimler veriliyordu. Oysa aynı yıl işyeri tabelalarının yabancı sözcüklerden arındırılması kararını alan belediye meclisini kutlamak amacıyla 18 Temmuz 2006’da Karabük’e gelen Türk Dil Kurumu Başkan Vekili Prof. Dr. Recep TOPARLI yaptığı konuşmada ; “Türkçeyi sevmek bir gönül işidir” diyordu. Bu kentin geçmişine yönelik yıkım ve yok etme boyutundan söz etmeyeceğim. Bunu herkes biliyor. Ama bu konuda sevgili kardeşim Oğuz YILDIRIM’ın sosyal medyadaki çabalarını bütün Karabüklülerin takdirle karşıladığını belirtmeliyim. Ancak bu arada içimi acıtan iki olaydan söz etmek durumundayım. Bunlardan biri; Yenişehir’deki Atatürk Anıtı’nın rölyeflerini yapan DÇ Makina Atölyesi ustabaşılarından, “Demir Yumruk” ağabeyimiz merhum Hüseyin ÖNDÜL’ün oğluyla birlikte yaptıkları bu eserin oradan kaldırılmasıydı. Diğeri ise; bütün Karabüklülerle elele vererek yaptığımız, Zonguldak Valisi Galip DEMİREL’in de katıldığı törenle 16 Eylül 1981’de açılışı yapılan, gerekli çağdaş norm ve standartlara sahip olan ülkemizin ilk zihinsel engelliler okulunun 2018 yılında yıkılması idi. Engellilerin eğitimi alanında bir çığır açan bu okulu müze yapmak bile akıllarına gelmedi. Şimdi sırada Türk Milli Eğitimi’nin kalelerinden biri olan, Değerli Kardeşim Şükrü GÖKKAYA’nın emeği “Cumhuriyet Kentinden Portreler” kitabında yer alan, bilim, sanat, spor ve iş alanlarında başarılarıyla gurur duyduğumuz çocuklarımızın, güzel anı ve hizmetleriyle unutmadığımız müdür ve öğretmenlerimizin okulu Demir Çelik Lisesi var. Yapmayın, diğerleri gibi kıymayın bu eğitim abidesine… Bilin ki; bu okulun anılarını unutturamaz, izlerini silemez, belleklerden kazıyamazsınız. Fikret GÖKÇE Kıbrıs Gazisi – Mak. Müh.