"Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar." Atasözleri Türk kültüründe ve dilinde önemli bir yer tutar; çünkü, gelenekleri, yaşanmışlıkları ve tecrübeleri anlatır. Bu atasözümüz anlamı şudur; herkesin yararlanabileceği şeyden bazıları yararlanır da başkalarına yararlanma fırsatı vermezlerse büyük kavga çıkar. Merak etmeyin bizde ne kavga çıkar nede kıyamet kopar. Bakınız; Türkiye’de 54 banka var. Bankaların karı 2022 yılında; % 366 arttı. Büyük şirketlerin 2022 yılı net karı ise, % 245 artarak 545.1 milyar lirayı aştı. Şirketlerin özkaynak karlılığı bir yılda 2 ye katlandı. Mesela Tüpraş; 2022 yılında önceki yıla göre gelirlerini % 215.9 oranında artırarak 481 milyar 745 milyon liraya çıkardı. Görüldüğü gibi; bozuk ekonominin keyfini birileri çıkarıyor. Milyonlarca insan yoksulluk mücadelesi verirken, paradan para kazanarak, servetine servet katan mutlu bir kesim var. Ülkemizdeki bankaların tamamına yakını birkaç uluslararası finans tekeli ile bir avuç seçkin(!) aileye ait. Borsasıyla, sigorta şirketleri, kredi kuruluşlarıyla, adına finans sistemi dedikleri rantiyeci vurguncu bir düzen, sahiplerine sürekli ve büyük paralar kazandıran bir organizasyon var. Sabancı ailesi; geçen yılın ilk altı ayında, Akbank’ın 21 milyar liralık kârını kasasına indirmiş, Koç’un Yapı Kredi’den son üç ayda net kazancı 16 milyar lira olmuş. Bankalardan kredi kartı kullanmış ya da kredi çekmiş 4 milyon kişi ise borçlarını ödeyemediği için yasal takipte. Demek ki, bu ekonomi herkese değil, birilerine bozuk. O birilerinin borcundan başka birileri kazanıyor ve bunun adına "ekonomik faaliyet" diyorlar. Milyonlarca insan temel mal ve hizmetlere gelen peş peşe zamlarla boğuşuyor ve sürekli yoksullaşıyor. O mal ve hizmetleri üretip, satan şirketler, tıpkı bankalar gibi rekor kârlar açıklıyor. Denetlen(e)meyen ve kontrolsüz bir piyasa işlerini kolaylaştırıyor. Ürün ve hizmetlere kafalarına göre zam yapıyorlar. O halde bu ekonomi sadece garibana bozuk. Ülkenin en büyük sanayi kuruluşu Tüpraşı birkaç yıllık kârı kadar paraya satın alan malum aileye sorun bakalım ekonomi bozuk muymuş. Sadece bu aile mi? Değil elbette! Daha niceleri var. Mesela; Türk Telekom’un Yüzde 55 hissesinin 2005 yılında 6,5 milyar dolara Hariri ailesine satışını ve Hariri ailesini unutmadık. Mevcut hükümetin ilk Maliye Bakanı, rahmetli(!) Unakıtan "Ne komünist ülkeymiş. Sat sat bitmedi" şeklinde pişkin ifadeler kullanmıştı. Gerçektende sat sat bitmedi. Şimdi soruyorum; gariban, emekçiye, işçiye mi bozuk bu ekonomi, yoksa o işçinin ürettiği malları yurt dışına satıp kazandığı dolar ve eurolarla yeni fabrikalar kurmaya hazırlanan şirket sahibine mi? Çok bilmiş iktisatçılar ekonomik faaliyeti; "sınırsız ihtiyaçları karşılamak için sınırlı kaynakların kullanımını düzenlemek" olarak tanımlıyor. Oysa acı gerçek; toplumun sınırlı kaynaklarına o toplumun sadece küçük bir azınlığı olan sermaye sınıfının kendi sınırsız ihtiyaçları için el koymasından ibaret. Son 21 yılda, bu sınıfın sınırları alabildiğince genişletildi. Ekonomi işte bu yüzden bozuk. Krizde olduğu için değil, krizsiz kalamadığı, krizlerin yükünü emekçilere yüklediği ve sömürü üzerine kurulu olduğu için bozuk. Peki, ekonomi düzelir mi? Düzelmesi, emekçi sınıflar yararına düzenlenmiş, yeni bir ekonomik modelle tabii ki mümkün. Çözümün çok basit bir çıkış noktası var. Ekonomik faaliyetin bir avuç patronun değil, halkın refahı için düzenlenmesi. Yerli ve yabancı tekeller tarafından ele geçirilmiş üretim ve hizmet faaliyetlerinin özgürleştirilerek, hızlı ve kademeli bir devletleştirme politikasının uygulanması. Esas işi sermaye gruplarını fonlamak olan finans sektörünün, kamu bankaları eliyle merkezileştirilerek, paradan para kazanmanın sonlandırılması. Ve toplumun ihtiyacı neyse, ekonomide ona odaklanacak, onu planlayacak bir merkezi planlamaya gidilmesi. Tabii ki, bunun yanısıra, her alanda büyük bir üretim seferberliğinin de başlatılmasıyla, görevlendirmelerde liyati esas alarak, hukukun üstünlüğünü sağlayarak... Ülkede böyle bir ekonomik modelle halkın karşına çıkan bir muhalefet var mı? Bildiğim kadarıyla yok! Olsa bile, halinden son derece memnun, köşe başlarını tutmuş, kan emici büyük sermaye sahipleri ve işbirlikçileri (!) buna müsaade eder mi? Asla! Mevcut iktidarla mümkün mü? Hayır! Toplumun farklı kesimlerine, hakkaniyet, adalet ve dengeler gözetilmeden yapılan zamlar ortada iken bu soruya evet diyebilir miyiz? Gerçek olan şu ki, gelir dağılımındaki adaletsizlik giderek daha da artıyor. Bir tarafa 3 verirken, diğer tarafa 3'ün 1'ini veremezsiniz. Haa, bu arada emeklilere büyük müjde % 17.55 olarak açıklanan maaş zamları % 25 'e çıkarıldı. 3'ün 1'ini aldılar! Allah razı olsun! Unutmadan, mutlu azınlığı en kalbi duygularımla selamlıyorum! Mutlulukları daim olsun! Not: Rakamsal veriler basından ve internet ortamındaki erişilebilir kaynaklardan derlenmiştir.