Sessiz çığlıkları yükselir; '' Boğaz Şehitliğinden '' gecenin bir vaktinde Dikomolar'a doğru;yıldızların sönüp ışıldadığı Kıbrıs'tan..! Bir de doğanın sesi karışıverirse bu hüzünlü çığlıklara yakılan ağıtlara taşlar bile dayanmaz eriyiverir acı ile yankılanan ızdırap dolu nağmelerden… Bu çığlıkları bizler duyamayız! Bu yalvarışları, haykırışları hissedemez yüreklerimiz! Ama o duyar; hem de hisseder o parçalanmış yüreciğinde… Çünkü o ANA'DIR... Gencecik evladını Mehmet'ini, Mücahit'ini bu topraklara emanet etmiş ve '' Vatanım Sağ Olsun ''diyen Annedir O… Şehit olan evlatlarının kan ve can bedellerini '' Vatan Toprakları ''için feda etmiş ana'lar gibi hiçbir farkı yoktur diğerlerinden.. Onur ve Gurur timsali bir ana'dan bahsetmek isterim bu yazımda…1985 Kıbrıs'ının anneler gününden kalma bir anımdır bu satırlar. Bugüne dek hiç yazılmadı, bilinmedi! Yine bilinmeyecek kim olduğu! Sözüm var çünkü o onurlu ve gururlu ana'ya… Ama günümüzün Kıbrıs'ında, yaşananları izleyen, verilen her taviz karşısında yine Rum'un kazandığını ve Kıbrıs Türk'ünün kaybettiğini görerek hüzünlenen, hayıflanan, kızan ama gerçekleri yazmaktan, doğruları anlatmaktan başka elinden bir şey gelmeyen bir Kıbrıs Gazisi olarak; '' Anneler Gününün '' kutlandığı bu çok özel, çok da güzel günde bu anımı tüm ana'lar ama özellikle de '' Kıbrıs Türk Anaları '' ile paylaşmak istedim… 2'nci kez görev yaptığım ve canımdan çok sevdiğim vatanım K.K.T.C'de Lefkoşa- Girne arasındaki gidiş ve dönüşlerimde her seferinde mutlaka Boğaz Şehitliğine uğrardım… Bu vatan için hayatlarını seve, seve feda eden o aziz şehitlerimizin ruhları için dualar okur ve saatlerce onlarla dertleşirdim…( Şimdilerde ise Ada'ya her gelişimde uğradığım bu aziz kahramanların mezarlarındaki yalnızlık ve unutulmuşluk kahreder beni..!) İşte o günde yıllar öncesinin hüznü ve anıları ile dopdolu şahadet mertebesine ulaşan kahramanları ziyaret etmek, onlara yalnız olmadıklarını, göndere çektikleri Ay Yıldızlı Bayraklarımızın büyük bir gurur ve onurla dalgalandığını tekrarlamak için uğramıştım; ''Boğaz Şehitliğine…'' Güneş yeni batmıştı! Akşamın o hüzünlü karanlığı henüz şehitliğimizi kucaklamış değildi. Her bir mezar sanki yaşanmış bir efsaneyi anlatır gibi pırıl, pırıl ışıldıyordu… Gün batımı ile birlikte bir an doğanın tüm sesleri de ara vermişti, o hüzün dolu konserine! Şehitlikte inanılmaz bir sessizlik vardı. Yalnızca kuzeyden ılık, ılık esen rüzgârın o kadife dokunuşu idi yüzüme vuran. Bir de inceden, inceye söylenen ve duyan herkesin kalbini paramparça edebilecek bir ağıtın sesi duyulmaya başlamıştı! Şehitliğin sessizliğini, kimsesizliğini bozan bu sesi duyar duymaz; kalbim hızla çarpmaya başlamıştı! Süratle etrafı kolaçan ettim! Şehitliğin en üst sırasında, en köşesinde bir karartı çarptı gözüme! Ses oradan geliyordu! Büyük bir merakla, kalbim yerinden fırlayacak kadar büyük bir heyecanla sesin geldiği yere doğru yürüdüm. Gördüğüm manzara karşısında donup kalmıştım! Tüylerim diken, diken olmuş, ne söyleyeceğimi şaşırmıştım! Karşımda duran, o bembeyaz saçlarına örttüğü al yazması ile bütünleşmiş, gözlerini diktiği 'Şehidinin' toprağına bakarak ağlayan bir ANNE idi! O da beni fark etmişti. Yavaşça yanına çöktüm. Kararan hava, Şehitliğin O uhrevi aydınlığına karışmış, insanın iliklerine kadar işleyen bir acılar yumağı yaratmıştı. Böylesi bir olay ilk kez başıma geliyordu… Ve o nur yüzlü ana, acılı bir ses tonu ile başladı konuşmaya: ''Şehidim'' benim tek yaşam kaynağımdı. Babasını kaybettikten sonra ana oğul bir başımıza kaldık. Yılmadım, yetiştirdim, okuttum aslanımı… Hayırlı bir evlattı Mehmet'im. Ama 1974 yılının 20 Temmuzu onu benden aldı! Ne de yakışmıştı o komando elbiseleri… 11 yıldır onun hasreti ile yaşadım! Bizler fakir insanlarız. Yemedim içmedim onu son bir kez de olsa, bu kara toprağında görebilmek için ''ŞEHİDİMİN MAAŞINI BİRİKTİRDİM VE GELDİM…'', ''İşte aslanımın Mehmet'imin yanındayım… 3 gecedir birlikteyiz… O üşümesin diye hep dua ederdim Anavatanından! Ama şimdi sarıp sarmalarım kollarımla... Onu örterim kendi bedenimle, hasretimi dindirmek için öperim o şerefli alnından. O benim aslanım, o benim oğlum, o benim ŞEHİDİM…'' Bu acılı annenin bir solukta anlattıklarının şokunu yaşarken, Şehitlikte geçen o dakikaların gerçek olup olmadığını anlamak adına, o gururlu Şehit Anasının ellerinden öptüm… Evet, yaşadığım bu olay gerçekti. Ona bir şeyler söylemek istedim ama bir anlam ifade etmeyecekti ki! Ne bir teselli verecekti söyleyeceklerim, ne bir anlam ifade edecekti! En doğru şey; onu Şehidi ile baş, başa bırakmaktı. Gecenin zifiri karanlığında şehitliğimizi terk ederken, her biri hala bir güneş gibi parlamaya devam eden Aziz Şehitlerimize onurlu ve acılı bir ana yüreği refakat ediyordu; hem de o inceden inceye söylediği ağıtın dizeleri ile.. Ve 1985 yılının o mayıs ayında bu acı ve hüzün dolu tablo tam 7 gece boyunca aynen tekrarlandı! Merakımı yenemeyip gittiğim ertesi gün, daha sonraki gün, sonraki günler… O yüreği yanık anayı, yedi gün boyunca hep aynı şeyleri yaşarken izledim… O kahraman şehidin anası, benim de anam olmuş; bu günler boyunca hayatını, oğlunu anlatmıştı bana… Ne büyük tesadüftü ki, son günü Mayıs ayının ikinci pazarına rastlayan günün 24 saatini geçirdiğini tahmin ettiğim Boğaz Şehitliğinde; 'O'nu bir daha hiç görmedim… Evladının mezarının başına gittiğim o son gecede, mezarının üzerine örtülmüş bir yün yorgan, üzerine serpilmiş dağ çiçekleri ile kesilmiş bir tutam beyaz saç buldum! Saçlar bir kâğıda sarılmıştı! Ama kâğıdın içerisinde sert bir şey daha vardı! El fenerim ile aydınlattığım bu şeyin ne olduğuna baktım; bir çocuk emziği idi! Ve o mübarek annenin o sarıp sarmaladığı kâğıdın içerisine koyduğu; zar, zor yazıldığı belli olan bir de pusula buldum! Yazılanları bir solukta okudum; ''Bak oğul bilirim ki, sen buraya yine geleceksin, bu emanetlerim sana teslimdir. Bu beyazlamış saçlar oğlumun yavuklusuna, gelinim Dilber kıza, bu emzik ise o şehit olduktan sonra dünyaya gelen, hiç yüzünü görmediği oğlu Mehmet'e aittir. Bu emanetleri Şehidime ulaştırasın diye bıraktım…'' Büyük bir acı ile ağladığım o geceyi hiç unutamam. Her anneler günü yaşanırken evlatlarını kaybeden Şehit Analarını düşünürüm; yıllar önce yaşadığım, sizlerle paylaştığım bu çok özel anım gelir aklıma. O eli öpülesi yüce annenin bıraktığı emanetleri, onun Boğaz Şehitliğinde yaşadığı acıyı, bıraktığı emanetleri Şehidine ulaştırmak için mezarı tırnaklarımla kazıyışımı, Şehitliği her ziyaret edişimde; O Şehit Anasının nur yüzlü hayalini hatırlarım. Ateş daima düştüğü yeri yakmıştır! Kıbrıs'ta, ülkemizin pek çok yerinde kaybedilen canlar; öncelikle o canları bedenlerinde, gönüllerinde taşıyanları yakmıştır… Gerisi hep yalandır! Ne siyasiler! Ne bu ada üzerinde, ülkemizde gözü olan dış güçler! Ne Komutanlar! Ne de Bizler… Hiçbirimiz, hiç kimse bir ana yüreğinin kaybettiği yavrusu için çektiği acıyı bilemez. O ızdırabı tahmin dahi edemez. Hele, hele Şehitlikte tanıdığım o acılı annenin evladım diye sarıp sarmaladığı Şehidin mezar taşında '' Kayıp '' diye yazıyor ise! Bu acıya hiçbir yürek dayanamaz… Ama ben inanıyorum ki, annelerin yüreği; mezar taşı dahi olmayan evlatlarının varlığını, emanet etmiş oldukları vatan topraklarında dalgalanan Ay Yıldızlı Bayraklarımızı görerek teselli bulmaktadırlar. Çünkü ana yüreği yanılmaz. Tıpkı o gece yanılmadığı gibi. O nur yüzlü annenin Şehidi kayıplar arasında idi ama ana yüreği, Mehmet'inin orada yattığından emindi… Ve son söz: Hiçbir ana yüreği evlat acısı ile kavrulmasın. Anneler Günü kutlu olsun. Ama sadece bu gün için değil, her geçen günümüz analarımızın hayır dualarını almanın mutluluğu ile dolu olsun. Unutmayalım ki! Bizim için ağlarsa sadece ana yüreği ağlar. Tıpkı Şehitlikte ki, o nur yüzlü ana gibi… (Rahmetle andığım Canım Anneciğim; tam dört koca yıl oldu ardında kalan, koca dört yıl… Ruhun şad, mekânın cennet, senin de anneler günün kutlu olsun.) Atilla Çilingir. Kıbrıs GAZİSİ www.atillacilingir.com