blank
Atilla Çilingir tarafından
28 Ekim, 2015 07:01 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 05.10.2024 08:13
A+ A-

29 EKİM 1923’DEN, 29 EKİM 2015’E CUMHURİYET…

'' Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu devam ettirecek sizlersiniz.'' (Gazi Mustafa Kemal Atatürk) ''Tarih: 29 Ekim 1923. Saat: 18.00 Yer: T.B.M.M Ankara… Meclis, Çorum Milletvekili İsmail Eker Bey'in başkanlığında toplanmıştır. Salon birkaç günden beri elektrikle aydınlatılıyordu. Işıl ışıldı… Anayasada yapılacak değişiklik tasarısı Anayasa komisyonuna havale edilmişti. Meclis muhafız tabur komutanı İsmail Hakkı Tekçe 8. Tümenden sekiz top almış Meclis'in yanına yerleştirmişti. Cumhuriyet kabul edilince 101 pare top atışı yapılması grup toplantısında karara bağlanmıştı. Başkan sırası gelince bu değişikliğin öncelik ve ivedilikle görüşülmesi için raporu ve tasarıyı okuttu. Raporu ve tasarıyı Ruşen Eşref Bey gür sesiyle okudu. Tarihi oturum başlamıştı. Koridordaki milletvekilleri salona girdiler. Meclis memurları balkonların altına koşuştular. İki balkon da cumhuriyetin ilanını bilen basın mensupları, Ankara'nın ileri gelenleriyle doluydu. Balkona sığmayan dinleyiciler salonun kenarında toplandılar. Herkes kucak kucağa gibiydi. Heyecan dolu bir hava vardı. Mustafa Kemal Paşa en öndeki sıranın sağ köşesinde oturuyordu. Yanında İsmet Paşa, Fethi Bey, Fevzi Paşa ve son bakanlar vardı. İlk sözü Anayasa Komisyonu Başkanı Yunus Nadi Bey aldı. Sonrasında diğer milletvekilleri konuştular… Şair Mehmet Emin Yurdakul süt beyaz sakalıyla çağdaş bir Dede Korkut gibiydi. Bütün milletvekillerini 'ayağa kalkarak üç kez yaşasın cumhuriyet diye bağırmaya' davet etti. Bütün milletvekilleri coşku içinde ayağa fırlayarak ''Yaşasın Cumhuriyet'' diye bağırdılar. Cumhuriyet ile ilgili birinci madde saat: 19.37'de alkışlar, sevinç çığlıkları arasında kabul edildi. Başkan da heyecanlıydı. Titreyen bir sesle dedi ki: ''Kanunun tümünü kabul edenler lütfen el kaldırsın.'' Başkan cumhuriyet rejimini oya sunuyordu. Bütün eller havaya kalktı. ''Oy birliği ile kabul edilmiştir.'', ''Yaşasın Cumhuriyet'' Saat 20.30'du…'' (Değerli yazar, rahmetli Turgut Özakman'ın Cumhuriyet-Türk Mucizesi isimli kitabından.) Tam 92 yıl geçti bu mucizevi gerçeğin ardından. Neredeyse bir asır... Ne olaylar yaşadık, ne çok badireler atlattık? Üç kıtaya hükmeden bir Devlet'i paramparça ederek; bize kalan son yurt parçasını lokma, lokma yutmaya yeminli nice devletlerin bu iştahlarını kursaklarında bıraktık. Çanakkale'de, Anadolu'da milletçe kuruluş destanımızı yazdık. Hiçbir zaman onlar, bizler olmadık. Cumhuriyet mucizesine imzasını atan o altın kuşağın iki gücü vardı sadece: Akıl ve yurtseverlik. Çökmüş, darmadağın olmuş bir devletten, tam bağımsız, dünya devletleriyle eşit haklara sahip, saygın bir Türkiye Cumhuriyetini bu güçle, milletçe kurduk. Tam 623 yıl dünyanın en kudretlisi; üç kıtada at oynatan Büyük Osmanlı Devletinden sonra geriye kalan cehalet, yoksulluk, utandırıcı bir gerilik, yönetici ve uzman yetersizliği, büyük bir borç batağı, kadın erkek eşitsizliği, sağlıksız bir toplum, Arapçılık, çağdışı kanunlar, hurafeler, batıl inançlar, Sevr'i isteyen ayrılıkçılar, Lozan'ı affetmeyen emperyalist bir dünya ile karşı karşıyaydık… Ama o altın kuşak asla yılmadı ilk 10 yılda dünya devletlerine örnek olacak başarılara imza attı, bugünlerde hep birlikte söylediğimiz, her duyduğumuzda bizleri ayağa kaldıran '10'ncu yıl marşı' ile o başarılı dönemi hatırladık. Cumhuriyetin 15'nci yılında ise uygar dünyanın tüm gelişmiş uygulamaları yurdumuzda yer almıştı. Bu mucizeye imza atan ise Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşlarıydı. Onların yegâne güvenç ve güç kaynağı ise daima milletin kendisinden başkası olmamıştı. Şimdilerde 2000'li yılları yaşıyoruz, milenyumlu yılların ilk çeyreğineyiz. Zaman büyük bir hızla ilerliyor. Dünya devletleri bilimin, özgür düşüncenin, aklın gücüyle büyük bir hızla gelişmeye devam ediyor. Ülkemizin bu gelişime ayak uydurmak, bu devletlerin gelişim hızını yakalamak adına yapabileceği çok şey var. Hepsinden önemlisi ülkemizin genç bir nüfusu var. Dünya ülkelerini kıskandıran da budur zaten. Gelişen dünyanın teknolojik yapısıyla donanmış gençlerimizin ülkemiz adına yaptıkları, yapabilecekleri o kadar güzel şey var ki. Yeter ki, bilimden, akıl çağından, çağdaşlıktan vazgeçilmeden, onlara yol açılsın, zemin hazırlansın. Ülkemizin ardında kalan, özellikle son yıllarda yaşanan, yaşatılan tüm aymazlıklar; bu topraklarda yaşayan insanlarımızın ezici bir çoğunluğunu şaşkına çevirse de: Birlik ve beraberliğimizi hiçbir nifak tohumunun bozmasına müsaade etmeden, bu ülke toprakları hepimizindir inancı ile bugünlere geldik. Vatanımızın işgalinde, düşman çizmesi ile kirletilen ata yadigârı topraklarımızı kurtarabilmek, yüce dinimiz İslam'ın camilerimizde ki sesi 'Ezan-ı Şerif'i' yeniden duyabilmek için hiçbir etnik kimliğe bakılmaksızın biri, birimize sımsıkı sarıldık. Hürriyetimiz ve bağımsızlığımız uğruna hep birlikte omuz, omuza savaştık. Kanımız, kanımıza değdi. Birbirimizin kucağında nefes alıp, nefes verdik. Medeniyetler otağı Anadolu'muzun tüm zenginliklerini birlikte paylaştık. Gün geldi soframızdaki ekmeği bölüştük, günü geldi hayvan dışkısındaki arpaları ayıklayıp yedik ama asla düşmanın karşısında diz çökmedik. Ülkemizin başarılarıyla hep birlikte gururlandık, sevindik, güldük; günü geldi ortak acılarımız için kenetlendik hep birlikte ağladık. Kürt, Türk, Laz, Arap, Çerkez, Roman, Sünni, Alevi demedik; birbirimizden kız alıp, kız verdik, milletimizin temelini oluşturan aile birlikteliğini kurduk. Hiçbir zaman ne inanç kimliğimizi, ne de kimlik aslımızı sorguladık. Yazımın girişinde tırnak içinde anlatılan olayların nasıl ki tamamı gerçekse; siyah renk ile yazmış olduğum yaşadıklarımız da, tarihimize kazınmış gerçeklerin ta kendisidir. Cumhuriyetimizin kuruluş mucizesinde var olan, hala yaşayan bu gerçekler ortadayken; özellikle son dönemde vatan topraklarımızın bölünmesi, milletimizin parçalanması için her türlü melaneti sergileyenlerin bu ölümcül oyununa, sağduyu sahibi yurttaşlarımız hiç bir şekilde itibar etmeyecek; dış güçlerin, ülkemizdeki işbirlikçilerinin, bizi bize kırdırmanın kumpasına düşmeyeceklerdir. Unutulmamalıdır ki: Bu Gazi Toprakların her zerresinin bedeli; şehitliklerimizde yatan yüz binlerce şühedanın canıyla, kanıyla ödenmiştir. Ülkemizi var eden gerçekler, o aziz ve ölümsüz bedenlerinin varlığı; milli ve ulvi değerlerimiz, dilimiz, dinimiz, örfümüz ve geleneklerimiz; birlik ve beraberliğimizin mührüdür. Bu değerler çerçevesinde, tarihin hiçbir döneminde iç ve dış düşmanlarına asla diz çökmeyen Türk Milleti, vatan topraklarımızın türbedarlığını yapmaya devam edecektir. O nedenle bugün hepimize düşen görev: Ulvi ve milli değerlerimize, yurttaşlık bilincine, Cumhuriyete sahip çıkarak; 7 düvele diz çöktüren Çanakkale'yi, Kurtuluş Savaşı'nı kazanan, Cumhuriyetimizi kuran ruhu korumak, bu bilinci gelecek nesillere aktarmak olmalıdır. Ulus-Devlet kimliğini sonsuza kadar muhafaza edecek olan Türk Milleti dili, dini, kültürü, tarihi ve saygın kimliğiyle aydınlık yarınlara el, ele güçlü bir biçimde Cumhuriyet yolunda yürümeye devam edecektir. Bunun için: ''Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.'' 'Yaşasın Cumhuriyet'', ''Ne Mutlu Türküm Diyene'' Atilla ÇİLİNGİR www.atillacilingir.com