blank
Atilla Çilingir tarafından
18 Temmuz, 2014 08:47 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 05.10.2024 08:13
A+ A-

0 GÜNLERDEN, BU GÜNLERE 20 TEMMUZLAR!

‘’Hayat, ırmağın tedirgin suları gibi derindir… O ırmak kimi zaman acıları taşır, kimi zaman genç ölüleri, kimi zaman hüzünleri, umutları ve tüm yaşanmışları…’’  Tam 40 yıl olmuş o gecenin sabahından bu güne! Mersin - Ovacık’ta ki, o tek gözlü postaneyi vatanperver, gözü pek ‘O PTT’ görevlisini unutmak mümkün mü? Bedeni çoktan toprak olmuş olan rahmetli tabur komutanım Binbaşı Turgut Aksoydan ve ben; bu tek gözlü, tek masalı postanede, tek başına hizmet veren posta memuruna yaklaşarak bir telgraf çekeceğimizi söylemiş, sevdiklerimize son kez fısıldayacağımız sözleri, o telgrafın ucuna eklemiştik. ‘’ Yarın sabah Kıbrıs’a hareket ediyoruz. Allaha emanet olun. Bizim için dua edin. ( 19 Temmuz 1974 19.30 Atilla ) Bu yaşamın son veda cümlesiydi Anavatana…                                                                                         Saat 20.30 uçar birlik harekâtına katılacak olan taburumuz; emrine verilmiş olan Komando Tugayımızın karargâhından gelen haberci vasıtası ile harekât planını almış ve bu planı haritalarımıza işlemiştik… Taarruz planını ise gece yarısından sonra 00. 15’de Tugay Harekât şube müdürümüzden alacak ve Tabur Komutanım ile birlikte bu planı da haritalarımıza işleyecektik. Artık savaşa hazırdık. Kalan bir tek şey vardı: Taarruz emri… O gece belki de yaşamımızda ki en uzun geceyi yaşamıştık! Yıkık dökük bir bina duvarının dibine kurduğumuz portatif karyolalarımızın üzerine savaş teçhizatımızla uzanmış, gökyüzünü seyrediyorduk! İrili ufaklı milyonlarca yıldız, gecenin karanlığında ışıldıyor; Ağustos böceklerinin o değişmez senfonisinin eşliğinde, sanki geleceğimizi aydınlatmak istercesine birbirleriyle yarışıp duruyorlardı… Gelecek ve yaşam, aydınlık olmalıydı, güzel olmalıydı! Olmak zorundaydı! Çünkü bizler doğrunun, güçsüzün yanındaydık. Karanlık yılları aydınlatmak ve acılara son vermek için gidiyorduk Kıbrıs’a; soydaşlarımızı katliamlardan kurtarmak, özgürlüğe kavuşturmak için gidiyorduk adaya… Ya bunun bedeli ne olacaktı? Bu bedel, yıllar sonra yerini bulup hatırlanacak mıydı? Bu vatan evlatlarının kaçını kaybedecektik? Kaç kişi sakat kalacak? Kaçımız sevdiklerimize geri dönecektik? Neydi bu insan denen mahlûkun yarattığı bu sefillik? Barış içinde yaşamak varken, bu dünyayı niçin cehenneme çeviriyorduk? Neden? Neden? Bu düşüncelerle biten geceyi; Akdeniz’in o güzel yüzü, günün ilk ışıkları ile henüz aydınlatmıştı… Tabiat ana büyük bir suskunluk yaşıyor, yaz aylarının o cehennemi sıcağı bölgeye iyice sinmiş, nefes almamızı dahi zorlaştırıyordu! Yaşam az sonra büyük bir olay ile karşılaşmayı beklercesine tetikteydi sanki… Aniden bu büyülü ortamı, ölüme benzeyen o sessizliği, transistorlu bir radyonun sesi bozuverdi! Takvimlerdeki zaman 1974 yılının 20 Temmuzunu, saatler ise sabahın 05.30’unu gösteriyordu! O küçücük radyodan, dönemin Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit tüm dünyaya, yeni bir özgürlük savaşının ‘’ Kıbrıs Barış Harekâtının’’ başladığı haberini veriyordu…(Bk. Girne’den Doğan Güneş)   Gerçek o ki, savaş başlamıştı… ‘Evlatların Kanları’ yeni bir ‘Vatan’ yaratacaktı Kıbrıs topraklarında… Ya anaların acıları?   O büyük an gelmişti Meydan er meydanı, meydan, savaş meydanı idi. Meydan; Türk’ün vatan, millet ve bayrak sevdasını Beşparmak Dağlarına, Pladini Kıyılarına, Gazimağosa Kalesinin Surlarına, Lefkoşa’nın Yiğitler Burcuna, Kıbrıs adasının taşına, toprağına canları pahasına ezberletenlerin yeriydi. Birliğimde ki tüm silah arkadaşlarımın gözleri gurur doluydu, çıkmıştık adaya. Yıllar boyunca tüm dünyanın,’’ Olamaz, gidemezler, yapamazlar,’’ dediğini yapmıştık. Kıbrıs semalarını kaplayan paraşütçüler, Girne kıyılarındaki deniz piyadeler, adanın derinliklerinde ki komandolar, zaferleri süngüsünün ucunda taşıyan piyadeler, savaşın her safhasında desteğimizdeki topçular, kükreyişi ile korku yaratan tankçılar, istihkâmcılar, muhabereciler ve ordumuzun diğer sınıflarını temsil eden yiğitler; bizleri çelik kanatları ile koruyan cesur yürekli pilotlarımız, çıkartmanın her safhasında kahramanlıkları ile öne çıkan donanmamız…  Ve Ata Yadigârı Kıbrıs adasının, yıllarca serdarlığını yapan ‘Kahraman Kıbrıs Türk Halkı’, onların simgesi olan ‘Mücahitlerimiz.  Aradan 40 yıl geçti o günlerden, bu günlere…  Ay Yıldızlı Şanlı Bayrağımızın o vatan topraklarında ki gölgesi ile onurlanan Kıbrıs Gazileri olarak; ‘O Günleri’ hiçbir zaman unutmadık. Verilecek son nefese kadar da unutmayacağız, unutturmayacağız. Ama zaman nankör, zaman acımasız, zaman unutmanın diğer adı olmuş sanki! Zamanın bu acımasız sayfalarını çevirdiğimde neler çıkmıyor ki karşıma? ‘Vatan bellediğim O Gazi Topraklarda.’   Bilirim kimileri 40 yıl öncesinde kaldı derler, hatırlamak istemezler o mücadele yıllarını! Tarih sayfalarını bile kazımadılar mı? Bunlar gerilerde kaldı unutun artık, bundan sonra gideceğimiz yolun adı, AB diyerek! Uymazmış artık uyum yasalarına vatan, millet, bayrak kavramı! Ne acı! Sanki duyulmaz olmuş, Şehitliklerimizden gelen Şühedanın feryadı! İçim titrer, o günden bu yana geçen yıllara; bildiklerimin yanına, gördüklerim de eklenince bu acımasız sayfalara! Yanıt bulamam, tüm bu aymazlıklara! Ne çabuk yitip, bitmekte yaşam! Kıbrıs’ta ki milli mücadelenin canlı tanıklarını birer, birer alıp gitmekte o acımasız zaman! İngiliz dönemi unutulmuş! Geride bırakılan o acılı yılları yaratanlar, onca katliamı yapanlar Rumlar değilmiş gibi! Kimi çevrelerde, bu tarihi gerçeklerin yerini; Rum komşuları ile kol, kola gezen, türlü teslimiyetleri pazarlayan iş birlikçileri almış!   Sanki tüm bu yaşananlar olmamış, Rum tarafı yapmış olduğu bu insanlık ayıbı nedeni ile bir özür bile dilememişken;  Kıbrıs’ta Türk ile Rum iç, içe yeniden yaşarmış!   Ya özgürlük? Az bir şey mi bu gün gelinen noktada ki egemenlik, kurulan devlet?    Sanki dün değilmiş gibi! Annan planı döneminde sallanmamış mıydı AB bayrakları? Duyulmamış mıydı? KKTC semalarını kaplayan nidaları: ‘’ İşgalci Türk Askeri Adayı Terk Et!     Ya Şehitlerimizin isimlerini taşıyan caddelerde, sokaklarda; bayrak niyetine sallanan, üzerlerinde AB yazılı o bez parçaları! Bu görüntülere eşlik eden türlü ihanet odakları! Çok değil yine 10 yıl öncesiydi! Milli Davamızın Lideri Sayın Denktaş’ı hedef alarak, ’’ Sen git kendi ülkende konuş! ‘’ Diyen kimdi? ‘’ Birileri gelir sizi kuzu, kuzu Kıbrıs’tan çıkarır! ‘’ Diyerek, yeni hedefini: ‘’ Rumlardan daima bir adım önde olacağız!’’ Söylemi ile belirlememiş miydi? Sonra tüm bu söylemlere uygun bir siyaset ve siyasetçi profilinin adı ‘Birleşik Kıbrıs’ ile özdeşleşti… Tek devlet dedi, tek egemenlik dedi, tek millet dedi! Sanki bu toprakların bedeli kanla ödenmemişçesine, sanki Rum’un hedefinin Enosis olduğunu bilmezmiş gibi Rum istedi, o olur dedi! Bu zihniyeti, bu politikaları destekleyenlere ne demeli? Ya 30 yıldır dimdik ayakta duran, K.K.T.C Devletinin varlığını hala görmez mi yukarıda ki söylemlerin sahipleri? Yıllar, yılları kovalarken yaşanır hayatın acıları, güzel günleri! Seçimler, geçimler, eğitimler, gelecek korkusu ve 50’li yıllardan beri, bu adada verilen yaşam mücadelesi… Kıbrıs’ta kendi yaşadıkları vatan topraklarında var oluş mücadelesini veren Kıbrıs Türk Halkı, en büyük güvencesinin anavatanı, anavatanın temsilcisi olan Türk Askeri olduğunu söylerdi hep! Şüphesiz yine de çoğunluk hala bunu der. Ama son zamanda sayısı gittikçe artan seslerle, istenmez olmadı mı bu gerçekler! Pankartlara yazı olmadı mı bu söylemler? Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliğine bırakılmadı mı siyah çelenkler, kopuk eller! Bilirim adada yaşamak, ada ekonomisi zordur. Hayat pahalıdır. Yavru Vatan, Türkiye’ye her şeyi ile bağlıdır. Kıbrıs Türk’ünün yönetimi, bu güne kadar Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetenler ne dediyse onu yapmıştır. Rum’un yıllardır uyguladığı, hala devam eden; her türlü insanlık dışı ambargolarına göz yuman dünya devletlerinin, bu ayıplarını unutmak mümkün müdür? Ama o coğrafyada dik durmak, birlik ve beraberliği savunmak gereklidir. Çünkü Kıbrıs, Türkiye’nin ön cephesidir, Rum’a ancak bu şekilde direnilir. Bu gün O Gazi Topraklarda hala yaşayabiliyorsak eğer asırlardır var olan bu birlikteliğin eseri değil midir?  O 20.Temmuzlardan, bu 20 Temmuzlara baktığımda; içimde kırılıp dökülen duygularım gittikçe çoğalır, canım acır! Kendim için değildir bu hayıflanmalarım, serzenişlerim! O Gazi Topraklara her gidişimde koşa, koşa huzurlarına çıktığım, onlarla konuşup dertleştiğim Şehitlerimiz içindir bu tespitlerim! Ya bir gün anlaşma adına, ‘Birleşme’ olursa ve o birleşmeden sonra Şehitliklerimizin olduğu topraklarımız da elden çıkarsa, ya da Rum’un yerleşimi içinde kalırsa! Ben ne derim diye düşünürüm? Nasıl veririm bunun hesabını ve cevabını onlara? Kanlarıyla o toprakları sulayanlara. Ben, benden sorumluyum, etmiş olduğum yeminimden… Kahrolurum bulamam buna bir yanıt! Böyle bir günü yaşarsam eğer gönderlerde dalgalanan bayraklarımızın yüzüne nasıl bakarım, o andan sonra ben nasıl yaşarım? Yarın 20 Temmuz 2014, İstiklalimizi bir kez daha haykıracağız milli marşımızla… Tören alanından geçecek Bayraklar, Mehmetçiklerimiz, Mücahitlerimiz, Gençlerimiz. Hatırlanacak yeniden zafer günlerimiz.  Kimilerimizin gözlerinde gurur, kimilerinde ise o malum bakışlar belirecek yeniden!  Yaşa Varol Harbiye sesleri saracak her yanı; yine geleceğe umut veren siyasi söylemler duyulacak kulaklarda!  Mesajlar teati edilecek, gönül bağlılıkları bir kez daha yenilenecek, Anavatan Türkiye ile…  Umutlar kaplayacak semaları, Şehitlerimizi selamlarcasına…  Ya sonra sonraki, gün? Dedim ya zaman, nankör ve acımasız! ‘Milli ve Ulvi’ değerlerin maddeciliğe, kapitalizmin doymaz iştahına teslim olduğu günümüzde; ağızlara yerleşen söylemler, ‘bunlar artık karın doyurmuyor’ şekline dönüşmüş ise! İşte o zaman söylenecek tek şey kalmıştır! ‘’ Anılar hiç yaşlanmaz, unutulmaz sanırdım! Meğerse onlarda yaşlanır ve unutulurmuş! ‘’ Zaman biter düşünen beyinler, hisseden kalpler ve yazan kalemler de durur. Yavaş, yavaş solmaya başlarsın;  vefasızlığın o acımasız yüzünü görürsün, yüreğin burkulur!        Ve gün gelir, tıpkı geçmişte olduğu gibi bizlerde unutuluruz, o günlerde unutulur! (  20. Temmuz.1974 Kıbrıs Muharebelerinin 40’ncı yıl dönümünde; tüm Şehitlerimizi, sevgi ve minnet duyguları ile anıyor aziz hatıraları önünde saygı ile eğiliyorum… O onurlu günlerin şerefini, gururla temsil eden, Kıbrıs Gazisi kardeşlerime; Kahraman Kıbrıs Türk Mücahidine ve Kıbrıs Türk Halkına sağlıklı, mutlu bir yaşam diliyorum… )   ‘’ Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim ‘’ Atilla ÇİLİNGİR  Kıbrıs Gazisi 19 Temmuz 2014 www.atillacilingir.com