blank
Avatarı
Ihlas Haber Ajansı tarafından
26 Aralık, 2025 12:15 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 2dk
Yorum: 0

Uzmanlar kış uykusuna yatmaya hazırlanan ayılar konusunda uyardı

Uzmanlar kış uykusuna yatmaya hazırlanan ayılar konusunda uyarılarda bulunarak ülkemizin hiç görülmedikleri yerlerinde; İç Ege, Trakya’da, İç Anadolu ve civarlarında bile artık çokça ayı görülmeye başlandığı belirtildi.
Son yıllarda sayıları giderek artan ayılar, sonbahar aylarında sık sık yerleşim yerlerine inerken, kar yağışı ile birlikte kış uykusuna yatmaya başladı. Özellikle Karadeniz’in kırsal kesimlerinde görülen ayı hareketliliğinin popülasyondaki artışı gözler önüne serdiğini belirten Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Orman Fakültesi Yaban Hayatı Ekolojisi ve Yönetim Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şağdan Başkaya, ayıların artık ülkemizin hiç görülmedikleri yerlerinde; İç Ege, Trakya’da, İç Anadolu ve civarlarında bile kendini göstermeye başladığını söyledi.
Kış uykusu öncesinde yoğun şekilde beslenerek vücutlarında yağ depolayan ayıların, bu süreçte insanla karşı karşıya gelme ihtimalinin yükseldiğini belirten Prof. Dr. Şağdan Başkaya "Ayılar şu dönemde kış dinlenmesine geçecekler. Halk arasında kış uykusu dediğimiz dönem başlayacak. Kış uykusu çok daha derin bir uykudur. Ayılar biraz daha bunu yüzeysel yaptıkları için biz buna bilimsel anlamda kış dinlenmesi diyoruz. Bizim ülkemizin bulunduğu kuşakta 5 ay kadar bile sürebilir. Ancak daha kuzeye gidildiğinde bu 6-7 aya kadar uzayan bir süreçtir. Kış dinlenmesinin süresi değişebilir. Şu sıralar bir kısmı yattı. Bir kısmı da yatmak üzere. Bu süreçte yatamayacak olanlar da olacak. Rahatsız edilerek uyuyamayan veya yer bulamayanlar da olacak. Popülasyonları arttı. Ülkemizin hiç görülmedikleri yerde bile artık ayıya rastlanmaya başlandı. Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu, Batı Karadeniz bu konuda eskiden beri iyi olduğu bilinen yerlerdir. Ancak son yıllarda Toroslar’daki serpinti yayılışının arttığını görüyoruz. İç Ege, Trakya’da, İç Anadolu ve civarında da ayı çokça karşımıza çıkmaya başladı" dedi.
Artan doğa turizminin olduğuna dikkat çeken Başkaya, "Vatandaşların artık çokça araziye çıkıyorlar. Dağlarda çadır kurarak kamp yapanlar oluyor. Burada ayı yatıyor diye oraya iyice sokulmaları veya çekim yapayım diye ayıların yattığı yerleri deşifre etmeleri doğru davranışlar değil. Bu işe uzaktan dahil olmamız gerekiyor. Droneler ile yaban hayvanlarının çokça rahatsız edildiğini görüyoruz" ifadelerini kullandı.

Bizi sosyal medyadan takip edin

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

blank
Avatarı
Ihlas Haber Ajansı tarafından
26 Aralık, 2025 12:22 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 3dk
Yorum: 0

700 yıllık emanet nesilden nesile korunuyor

Anadolu ve Karadeniz’in İslamlaşması ve Türkleşmesinde önemli rol oynayan Orta Asya evliyalarından Güvenç Abdal’a ait kılıç ve zırh gömleği, 700 yılı aşkın süredir Gümüşhane’deki torunları tarafından korunuyor.
Ahmet Yesevi’nin Anadolu’ya gönderdiği talebelerden biri olan Güvenç Abdal, Gümüşhane’nin Kürtün ilçesine bağlı Taşlıca köyüne gelerek burada yaşamını sürdürdü. Türbesi Kırşehir’de bulunan Güvenç Abdal’ın temsili mezarlarından biri de adını taşıyan Güvende Yaylası’nda yer alıyor. Güvende Yaylası’nda yüzyıllardır yayla şenlikleri düzenleniyor.
Kırşehir’den Taşlıca köyüne gelen Güvenç Abdal, bölgenin İslamlaşmasında etkin rol üstlendi. Köye yerleştikten sonra ilk olarak bir mescit yaptırdı. Yapılan mescit, 1800’lü yıllarda onarım gördü ve günümüze kadar ayakta kalarak halen ibadete açık şekilde hizmet veriyor.
Güvenç Abdal tarafından yaptırılan camide uzun yıllardır görev yapan torunu İsmail Güvendi, atalarından yadigâr olan kılıç ve zırh gömleğini özel bir kutuda muhafaza ediyor. Üniversitelerde görev yapan bilim insanları tarafından gerçekleştirilen karbon testleri sonucunda kılıç ve zırh gömleğinin 1300’lü yıllara ait olduğu kesinleşti. Emanetlerin zamanla deforme olmasının nedeni ise 1915 Rus Harbi sırasında korunmaları amacıyla toprağa gömülmeleri oldu.
Trabzon’un fethi sırasında sağlanan katkıların ardından Fatih Sultan Mehmet tarafından verilen fermanla tekke beratı alan Güvenç Abdal Ocağı’nda, Cumhuriyet’in ilanına ve tekke ile zaviyelerin kapatılmasına kadar uzun yıllar boyunca kazanlar kaynadı.
Güvenç Abdal’ın oğlu Hıdır Baba ile torunlarının mezarlarının bulunduğu Taşlıca köyünde, Güvenç Abdal’ın tekkesinin yer aldığı alana evini inşa eden İsmail Güvendi, Güvenç Abdal’ın Ahmet Yesevi Tekkesi’nde yetiştiğini ve Anadolu’da etkin rol üstlenmek amacıyla Taşlıca köyüne yerleştiğini, burada yaşadığı süre boyunca çok sayıda müridi bulunduğunu söyledi.

"Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında önemli bir rolü var"
Güvenç Abdal’ın tekke kurarak Doğu Karadeniz’in İslamlaşmasına önemli katkılar sağladığını ifade eden İsmail Güvendi, "Güvenç Abdal, 1250’li yıllardan sonra Anadolu’ya gelen, Anadolu’nun kapıları açıldıktan sonra Anadolu’nun İslamlaşması ve Türkleşmesinde öncülük etmiş Anadolu alperenlerinden bir tanesidir. Güvenç Abdal’ın asıl ismi Halil Derviş’tir. Halil-i Nurettin olarak geçer şeceredeki ismi. 1250’li yıllarda buraya gelip mescidini yapıp burada bir tekke kurmuş ve buraların İslamlaşmasına öncülük etmişlerdir. Türkleşmesine de aynı zamanda bu Çepni boylarının Türkleşmesine onlarla birlikte büyük öncülük etmiş ve Anadolu’nun özellikle bu Karadeniz yöresinin fethedilmesinde müthiş fedakârlıklar göstermiştir. Fatih’in Trabzon’u fethinde bu ocak yetişenlerinden Çağırgan Baba’nın, bir rivayete göre 22 bin kişilik orduyla Kadırga Yaylası’nda Fatih’le beraber namazı idrak edip hutbeyi Fatih’in okuduğu, Çağırgan Baba’nın da orada namazı kıldırdığı rivayet edilmektedir" dedi.

"700 yıldır bu kılıç ve zırhı koruyoruz"
Güvenç Abdal’a ait kılıç ve zırhın karbon testleriyle 700 yıla tarihlendiğinin altını çizen İsmail Güvendi, "Emanetler, dededen toruna, torundan toruna aktarılmıştır. 1915 yılındaki Rus muhacirliğine kadar da büyük bir özenle korunmuştur. Bu emanetlerin bugün deforme olmasının en büyük sebebi, o dönemde güvenlik amacıyla toprağa gömülmüş olmalarıdır. Muhacirlik olayı yaşanınca dedelerimiz buradan ayrılmak zorunda kalmış, emanetleri toprağa gömüp gitmişlerdir. Geri döndüklerinde tekrar çıkarmışlar ancak doğal olarak bir miktar deformasyon oluşmuştur. Yapılan karbon testlerinde bu emanetlerin 1200’lü yıllara ait olduğu tespit edilmiştir. Daha sonraki yıllarda, özellikle 1990’lı yıllara kadar, ziyarete gelen bazı kişiler tarafından bu emanetlerden teberrük niyetiyle parça alınmış, koparılmıştır. Bu durum aslında çok yanlış bir uygulamaydı. Bunun farkına vardıktan sonra artık kimseye parça verilmemesi yönünde karar aldık. O dönemde ateşli silahların olmadığı bir zaman diliminden bahsediyoruz. Bu nedenle kılıçlar daha çok koruma amaçlıdır. Önceleri savaş meydanlarında kullanılan bu kılıç, sonraki dönemlerde aynı şekilde muhafaza edilmiştir. Hıdır Baba kullanmıştır, ondan sonra oğlu kullanmıştır. Ancak zamanla bu kılıçlar savaş alanlarında kullanılmaktan çıkmıştır. Biz bu kılıca ‘gönül kılıcı’ deriz. Aslında bu bir tahta kılıçtır. Koruma amacı taşımasının yanında, insanların gönlünü fethetmeyi temsil eder" diye konuştu.

Bizi sosyal medyadan takip edin

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.