‘Meme Kanseri Farkındalık Ayı’ dolayısıyla açıklamalarda bulunan uzman hekimler, son yıllarda gelişen teknolojiyle beraber meme koruyucu cerrahi ile meme kaybı olmadan tedavinin yapılabildiği ve ileri seviye meme kanserinde bile başarı sağlandığı bilgisini verdi.
Medicana International Samsun Hastanesinde görevli Genel Cerrahi Uzm. Doç. Dr. Sönmez Ocak ve Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Ömer Faruk Bük, meme kanseri ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
"Meme koruyucu cerrahiyi daha ön planda tutuyoruz"
Genel Cerrahi Uzm. Doç. Dr. Sönmez Ocak, “Geçmiş yıllarda meme kanseri tedavisinde meme dokusunun tamamen alınması, meme dokusunun arkasındaki kasların, omurgaların alınması gibi çok radikal işlemler yapılıyordu. Teknolojinin gelişmesiyle, kanser ilaçlarının gelişmesiyle şu an için meme koruyucu cerrahiyi daha ön planda tutmaktayız. Her ne kadar hayati bir organ olmasa da kadınlar için çok önemli olan meme organının tamamen alınması yerine, meme koruyucu cerrahi uygulanması hem hasta sağlığı hem de hastaya psikolojik destek olması için çok önemlidir. Biz bu cerrahide sadece tümörün olduğu dokuyu çıkartıyoruz ve ameliyatta özel bir boya vererek koltuk altı lenf bezlerine yayılım olup olmadığını anlık patoloji ile saptayarak buna yönelik tedavi uyguluyoruz. Eğer koltuk altlarında lenf bezlerinde bir yayılım saptanmamışsa, koltuk altı lenf bezlerini çıkartmıyoruz. Meme koruyucu cerrahi geçiren hastalarda gebe sonrası emzirmede mümkün olabilmektedir. Büyük çoğunluğunu böyle yapsak da bazı hastalarda memenin tamamının alınması de gerekebiliyor. Memenin tamamen alınmasını sadece meme kanserinin tedavi etmek amacıyla değil ileri evre hastalıklarda meme dokusundan oluşan yara, akıntı ve kanamaları engellemek amacıyla hastanın konforunu arttırmak amacıyla da yapılabiliyor. Bizim kliniğimizde hem meme koruyucu cerrahi hem de memenin tamamen alınması ameliyatları başarıyla yapılmaktadır" dedi.
"Ailesinde kanser görülen kadınlar daha dikkatli olması gerekiyor"
Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Ömer Faruk Bük ise şunları söyledi:
"Meme kanseri sıklığı yaş ile beraber artıyor. Her kadının bunu bilmesi ve bunun farkında olması gerekiyor. Meme aslında dışarıda bulunan bir organdır ve kanserin çoğu içerideki organlarımızda gelişir. Her kadının bu tür olumsuz bir durumun farkına varacağı bir organdır. Dolayısıyla her kadın kendini muayene edebilir. Yaşamın her döneminde özellikle üretkenlik döneminde vücutta bulunan östrojen hormonuna bağlı olarak çoğu zaman gelişir. Bu durumun uzadığı bazı durumlar vardır. Örneğin ilk adet yaşının erken olması ve menopoz yaşının da geç olmasıdır. Östrojene ne kadar maruz kalırsa bir kadın bu kadar artan oranda meme kanseri riski vardır. Dolayısıyla kadın östrojenin etkisinde olduğunu her zaman bilmeli ve kendisini kontrol etmelidir. Bizim ülkemizde 40 yaşa kadar tarama önerilmez. 40 yaşından sonra mamografi çekimi önerilir. Bu sonuca göre de yıllık veya 2 yılda bir kontroller yapılır. Bence mamografi yeterli değildir. Çünkü mamografi her zaman her şeyi göstermez. En ufak şüpheli durumda buna ultrasonu da eklemeliyiz diye düşünüyorum. 40 yaş üstü bütün kişilerin tarama programlarına girmesi gerekiyor. En önemli şey kadınların kendi kendilerine yapabilecekleri muayenelerdir. En önemli klinik bulgu ele gelen kitledir. Göğüs büyüdükçe muayene daha da zorlaşıyor. Bunun dışında aile hikâyesi tabii ki önemlidir. Özellikle birinci derece yakınlarında meme kanseri olan kadınların daha dikkatli olması gerekiyor. Tarama programları 30-35 yaşlara çekebilir. Bazı ailesel kanser sendromları vardır. Ailesinde 40 yaşında kanser görülen kadınlar daha dikkatli olması gerekiyor. Doğum kontrol hapları kullanan kadınlar daha dikkatli olması gerekiyor. Memede bir lezyonu olan kadının, takipte olan kadının doğum kontrol hapının kullanmasını çok önermeyiz. Meme kanserinde erken teşhis çok önemlidir. Bazen kadınlar memede değil, koltuk altında bir kitle hissediyor. Bu çok sık karşılaştığımız bir durumdur. Bu kanserin koltuk altına yayılmış bir durumu olabilir. Erken evlerde cerrahi tedavi öncelikli olarak düşünülebilir ama ileriki evrelerde kemoterapi gibi ileri tedaviler ön plana çıkar. Tedavide farklı yöntemler var. Eskiden çok daha radikal çözümler sunulurdu. Memenin tamamının alınması ile birlikte hatta kemiklerin alındığı vakalar bile vardır. Sonra zamanlarda meme koruyucu dediğimiz yöntemler daha ağırlıktadır. Tabii, avantaj ve dezavantajlara sahiptir. En radikal çözüm meme ve koltuk altının alınmasıdır. Diğer çözümler ise meme koruyucu dediğimiz memenin olduğu yeri tümör içermeyen temiz cerrahi sınırlarına çıkarmaktır. Meme dokusunun hepsini alırsak eğer hasta genelde radyoterapi görmez ama tümörün yayılım durumuna göre kemoterapi görme durumu ortaya çıkar. Meme koruyucu cerrahi olan bir hastada kemoterapi olmazsa olmazdır. Memenin tamamın alınması bu hastada aynı memede kanser gelişmeyeceği anlamına gelmez. Mutlaka geriye meme dokusu kalır. Hiçbir zaman tamamen temizlenemez ve bazen de yıllar önce alınmış meme bölgesinde bile tekrar tümör görmekteyiz. Cerrahi sonrası ilk 5 yıl sıkı takip yapılması gerekiyor. Hastalar için zor bir süreçtir. Hem tanı hem takip hem de sonraki süreçte durum böyle olunca erken tanı ve teşhis çok önem kazanıyor."