Hayat, Karabük’te başka türlü işler. Burada dört işlem, sadece tahtada değil, yürekte yapılır. Gerçeklerle çarpılırız önce. Fabrika bacalarından çıkan duman gibi yüzümüze vurur hakikat.
Her sabah demirle uyanan bu şehirde, en sert darbe paslı gerçeklerden gelir. Hayallerimizi çelik preslere yatırırlar; eğer sağlam çıkarsan, yaşamaya layıksın demektir.
Sonra ayrılıklarla bölünürüz. Baba başka vardiyada, evlat başka şehirde. Sevda başka mahallede, umut başka ranzada büyür. Karabük’te herkes biraz eksiktir; biraz kardeşsiz, biraz babasız, biraz sevgisiz… Demir gibi sağlam görünenlerin içi, sessiz bir pasla oyulmuştur aslında. İnsan bir gün kendini sorar: “Ne zaman bu kadar eksildim?”
İnsanlıktan çıkarır hayat bizi; çünkü burada bazen hayatta kalmak için duygularını eritir, vicdanını susturursun. Sobaların üzerinde kestane közlerken dahi, içten içe yanarsın. Çünkü Karabük’te büyümek, erken vedalarla olgunlaşmaktır. Kimse çocuk kalamaz bu şehirde; çünkü çocukluk bile çalışmak zorundadır.
Ve sonunda fısıldar hayat kulağına: “Topla kendini.”
Topla kendini Karabük, çünkü bu şehir senden başka kimseye benzemez. Ne Ankara gibi siyasete yaslanır, ne İstanbul gibi kalabalığa kaçar. Sen çelikle örülmüş bir sabır anıtısın. Kırılanları, bölünenleri, yok sayılanları yeniden birleştirmeyi bilirsin. Topla kendini, çünkü içinde hâlâ bir parça Safranbolu sessizliği, bir avuç Eflani göğü, bir yudum Yenice ormanı var.
Hayat dört işlemse, sen beşincisisin Karabük: Dirençtir adın.
Ve biz, seni içimizde taşıyarak yaşadık hayatı.