Ülkemiz çok partili sisteme geçeli tam 80 yıl oldu. Orta okul, lise yıllarımdan itibaren, siyasetin son 45- 50 yılını takip ederim. Şimdi bana sorsanız; “Takip ettiğin bu yaklaşık yarım asırlık dönemde; seni en çok şaşırtan, bu kadar da olmaz, olmamalı dediğin, hafif tabiriyle yadırgadığın neler var?”
Size şunları söyleyebilirim, beni en çok şaşırtan, rahatsız eden; belli bir ideolojisi olmayan, omurgasız, kişiliksiz, menfaat siyasetçileridir. Bunların başında; sahte Kemalistler, sahte milliyetçiler geliyor. Bir de en sert, en ağır şekilde muhalefet yaptıkları bir partiye, o sözleri sarf eden kendileri değilmiş gibi yüzleri kızarmadan, utanmadan ( muhtemelen bir takım menfaatler karşılığında ) geçmeler yada hakarete varan sözler söyledikleri partinin liderine daha sonra övgüler düzerek biat edenler. Bunları anlamakta zorlanıyorum.
Kafamda hep deli sorular…
Bunlar birbirlerinin, çocuklarının, eşlerinin yüzüne nasıl bakabiliyorlar? Nasıl kraldan çok kralcı oluyorlar? Nasıl bir karaktere sahipler?
İnanılır gibi değil. Üstelik bunlar ülke yönetiminde söz sahibi.
Sosyal medyada geçmişte yaptıkları konuşmaların videoları paylaşılıyor. Dinlerken hayretler içinde kalıyoruz.
Daha önceki yazılarımda, “Menfaat Siyasetçileri – Siyasetin Bukalemunları – Omurgasız Siyasetçiler- Kraldan Çok Kralcılar – Kapıya bağlananlar” gibi başlıklar altında bu konuyu işlemiştim.
Şimdi onlara bir kez daha sesleniyorum!
Bak, milliyetçi, ülkücü kardeşim, sende bak, kendini Atatürk milliyetçisi, Kemalist, Cumhuriyetçi, Sosyal Demokrat… olarak tanımlayan sevgili kardeşim; siz menfaatlerinizin peşinde koşarken, yada gaflet uykunuzda iken birileri harıl harıl çalışıyor. Kimliğin yok ediliyor! Milli değerlerin, ahlakın örseleniyor. Demografik yapın bile değiştirildi. Eğitim sistemin, tarımın, üretimin ne halde görmüyor musun? Dünyanın en bereketli topraklarında açlık ve yoksulluk çekiyorsun! Gelir dağılımında dünyanın en adaletsiz 7 ülkesinden birisin. Dilinden başladılar farkında bile değilsin! Şimdi sırada ne var? Biliyor musun? Hiç zannetmiyorum. Çünkü derin uykudasın! Yada kişisel menfaatlerin ülke menfaatlerinin önüne geçmiş.
Bir milleti meydana getiren en önemli değerler şöyle sıralanıyor; Dil birliği, Kültür birliği,Tarih birliği, Vatan birliği, Ahlak birliği, Örf ve adet birliği, Din birliği. Görüldüğü gibi ilk sırada dil birliği yer alıyor. İngiltere’de ilkokul 1. sınıftan, üniversite son sınıfa kadar okuyan çocukların ders kitapları 72 bin kelime ile yazılıyor. Bu rakam Japonya’da 42 bin, İtalya’da 30 küsür bin kelime. Bu rakam; Atatürk’ün ifadesiyle, “Çağdaş medeniyet seviyesine yükselmek” zorunda olan Türkiye’de 7 bin ile 10 bin kelime arasında değişiyor. 10 bin olduğunu kabul edelim. Bizim çocuklarımız bu 10 bin kelimenin yüzde 10’uyla düşünüp konuşuyorlar. Bu bir sokak Türkçesi. Yani; gittim, geldim, baktım, gördüm, acıktım, güldüm, ağladım, kızdım kelimeleriyle konuşuyorlar. Üniversite son sınıfa gelen bir öğrenci de bu kelimelerle konuşuyor. Ne acıdır ki, üniversite son sınıfa gelen çocuklarımız bizden önceki neslin edebiyatını okuyamıyor. Neden? Dilleri zenginleşmediği için de ondan. Anne babaların ve eğitim sistemimizin en büyük vazifesi; çocuklarımıza zengin bir Türkçeyi öğretmekten geçiyor. Hangi ana baba ile, hangi eğitim sistemiyle yapacaksın bunu?
Orta okul, lise çağındaki gençlerin konuşmalarına hiç şahit oldunuz mu? Kızlar bile ağza alınmayacak küfürleri uluorta sarf ediyorlar. Ahlak ülkenin en büyük sorunu olmuş.
Konfiçyus’a sormuşlar. “Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu? Büyük düşünür şöyle yanıtlamış. “Hiç şüphesiz dili gözden geçirmekle işe başlardım. Dil düzensiz olursa, sözler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler doğru yapılmaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa, adetler ve kültür bozulur. Adetler ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, İşin nereye varacağını bilemez. İşte bunun için hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” Oktay Sinanoğlu, “Türkçe giderse Türkiye gider” diyor ve ekliyor; “Önümüzde iki yol var. Ya uyanıp dilimizi koruyacağız. Yada iki nesil sonra, Türkiye diye bir ülke, Türkçe diye bir dil kalmayacağını kabul edeceğiz. Seçim sizin” Bizim dilimiz muhteşem bir dildir. Ne mutlu bu dille konuşan canlara, ne mutlu bu dille sevişen gönüllere, ne mutlu bu dille düşünen beyinlere…
Vatanına, Cumhuriyetine, Kimliğine, Diline, Bayrağına, Toprağına, Milli değerlerine Sahip çıkmaz, seyirci kalır, gaflet uykusundan uyanmazsan, senin kişisel menfaatlerin ülke menfaatlerinin önüne geçerse, yakındır yok oluşun.
Milliyetçilik söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayanlar neredesiniz? Bu mu sizin milliyetçiliğiniz? Pabucumun milliyetçileri, Tatlı su milliyetçileri, Menfaat milliyetçileri, Sahte Atatürkçüler, Sahte Cumhuriyetçiler, Sahte Demokratlar, Sahte Kemalistler…
Şehitlerimizin kemiklerini sızlatanlar…
Size yazıklar olsun !
Derdi, davası, sevdası Vatan, Bayrak ve Millet olan herkese selam olsun. Vatan, millet uğruna can veren aziz şehitlerimize rahmet olsun, dua ve saygı ile…
İlyas Erbay