Safranbolu Belediyesi tarihi çarşı bölgesinde yeni bir dinlenme alanı oluşturdu
Park ve Bahçeler Müdürlüğü, kentin çok daha modern ve estetik açıdan güzel bir görünüme kavuşması için Kentin çeşitli bölgelerinde peyzaj, çiçeklendirme gibi çalışmalarını sürdürüyor. Müdürlük ekipleri, Tarihi Çarşı Cinci Hanı önünde bulunan alanda yerli ve yabancı misafirlerin dinlenebileceği bir alan oluşturdu.
Konu ile ilgili kısa bir açıklama yapan Safranbolu Belediye Başkanı Elif Köse, “ Belediye olarak tüm ekiplerimiz ile ilçemiz adına çalışmalarımıza ara vermeden devam ediyoruz. Bu bağlamda Park ve Bahçeler Müdürlüğümüz tarafından kent genelinde gerçekleştirdiğimiz peyzaj çalışmalarımız kapsamında Cinci Hanı önünde bulunan alanda, kentimizi ziyaret eden yerli ve yabancı misafirlerimizin gözüne daha hoş görünecek ve oturup dinlenebileceği bir alan oluşturmayı istedik ve bir çalışma gerçekleştiriyoruz” dedi.
Müdürlükten yapılan açıklamada ise. Eskipazar mermeri döşeme çalışması tamamlanan bölümde çimlendirmeye geçileceği bildirildi. (Halil Kızılyer)
Bazıları kördür. Gözünün içine soksan da hakikati göremez. Çünkü görmek istemez. Çünkü görmek, sorumluluk ister. Görmek, insanı susturmaz; haykırtır. Oysa Karabük’te çoğu suskun.
Öyle bir suskunluk ki, korkudan değil; alışkanlıktan, menfaatten, işbirliğinden doğan bir suskunluk. Körlük sadece bir görme kaybı değil bu topraklarda; vicdanın tembelleşmesidir, ruhun kararmasıdır, ahlaki pusulanın sapmasıdır.
Ve bazıları nankördür. İşine gelmediği için ne görür, ne duyar, ne de hisseder. Onlar için dün övülen bugün yerilir; dün yuhalanan, bugün baş tacı edilir. İlkesizliğin, omurgasızlığın kol gezdiği bu şehirde sadakat, sadece çıkarla ölçülür. Rüzgâr nereden eserse, başlar o yöne eğilir. Duruş, artık bir erdem değil; ticari bir hesap meselesidir.
Karabük’te siyaset, çoktan bir fikir mücadelesi olmaktan çıktı. Dosya pazarlıklarıyla yürüyen, kulis dedikodularıyla şekillenen, kirli ittifaklarla serpilen bir tiyatro sahnesine döndü. İktidarda olanların bir kısmı, muhalefeti, kazananı, kaybedeni de aynı sofrada buluşuyor. Bu sofrada tabaklar büyük, çatal kaşıklar gümüş; ama lokmalar düşündürücü…
Gazetecilik mi dediniz?
Ne yazık…
Kalemler, eskisi gibi halk için değil; artık patronlar için oynuyor. Manşetler değil; mesajlar satılıyor. Reklamlar haberlerin yerini almış, gerçekler ise sansür perdesi ardında boğulmuş.
Eleştirmesi gerekenler, öve öve bir hal olmuş. Kamuoyunu bilgilendirmesi gerekenler, algı operasyonlarına başlamış. Bir yandan “bağımsız basın” nidaları atılırken, diğer yandan kalemler çıkar odaklarının cebinden beslenir hal almış, sermayenin esiri olmuş..!
Sivil toplum kuruluşları desen, neyin sivili kaldı ki?
Ya bir siyasi partinin arka bahçesi, ya bir belediyenin gölgesi… Kimse toplum için değil; herkes kendi cemaati, kendi derneği, kendi çıkar çevresi için uğraşıyor. Oysa bir şehrin vicdanı olması gereken STK’lar, şimdilerde sadece törenlerde o kırmızı kurdeleleri kesmekle meşgul.
Ve bütün bu yapı… Siyasetçisi, gazetecisi, sivil toplumcusu ve onların ardında sıraya girmiş isimler… Birbirine iliklerine kadar bağlı, menfaat çatışışının altında birleşmişler. Çünkü menfaatleri kiralayanlar yüreklerini de satmıştır.
Bu körlüğe, bu nankörlüğe, bu kirli düzene sessiz kalırsan; bil ki sen de zamanla görmez olursun. Zira gerçekleri görmek, sadece gözle değil; yürekle olur.