Rize’nin Çayeli ilçesinde heyelanda 2 binanın balçık içerisinde kaybolduğu köyün muhtarı Ramazan Küçüksarı, büyük bir felaketle karşı karşıya kaldıklarını belirterek, "Çok şükür ki evlerde kimse yoktu. Belki evlerde biri olsaydı şu an burada yoğun bir arama içerisindeydik” dedi.
21 Ekim Pazartesi günü Rize’nin Çayeli ilçesine bağlı Madenli beldesi Derecik köyünde meydana gelen heyelanda, 2 katlı 2 bina balçık içerisinde kaybolmuştu. Heyelanın ardından bölgede temizleme çalışmaları hız kesmeden devam ederken, Rize İl Özel İdaresi ve Devlet Su İşleri (DSİ) ekipleri tarafından heyelan nedeniyle gölet oluşan derede hafriyat çalışması yapılıyor. Dereden çıkarılan çamur ve toprak Çayeli Belediyesi tarafından kamyonlara yüklenerek, gösterilen dolgu alanına dökülüyor.
“Evleri çamur yutmuş durumda”
Derecik Köyü Muhtarı Ramazan Küçüksarı, 2021 yılında verilen tahliye kararını vatandaşların uygulaması sayesinde bölgede sadece mal kaybı olduğuna dikkat çekerek, “Burada büyük bir felaketle karşı karşıya kaldık. Çok şükür ki evlerde kimse yoktu. Belki evlerde biri olsaydı şu an burada yoğun bir arama içerisindeydik. Allah’a şükürler olsun ki sadece mal kaybımız oldu, can kaybımız olmadı. Bu bizi sevindiriyor. Öte yandan baktığında AFAD zaten 2021 yılında bu evlere tahliye kararı vermişti. Vatandaşlarımız çok şükür kurallara uydular. Aslında bunun mutluluğunu yaşıyoruz. Çünkü burada büyük bir dağ geldi, evleri adeta çamur yutmuş durumda” ifadelerini kullandı.
“Bu alan korkutucu durumda”
Önceliklerinin dere yatağını boşaltarak suyun akışını normale çevirmek olduğunu ifade eden Küçüksarı, “Şu an en büyük korkumuz dereyi açabilmek. Şu an devlet yetkililerimiz tam anlamıyla burada. Devlet Su İşleri, Özel İdare hepsi bölgede çalışmalar yapıyorlar ama hava şartları olumsuz etkiliyor. Gece de yağmur yağdı. Bu alan korkutucu durumda. O yüzden şu an biraz ara verdiler. İlerleyen saatlerde inşallah yine yolu açma çalışmalarımız devam edecek” diye konuştu.
Neredeyse 8 yıldan beri uykuda olan/uyutulan Kıbrıs konusu ne olduysa yeniden gündem olmaya hazırlanıyor!
2017 yılında Rum tarafının Crans Montana görüşmelerinde masadan kaçmasıyla neticelenen Kıbrıs müzakere süreci 17-18 Mart 2025 tarihleri arasında Cenevre’de yapılacak beşli görüşme ile bir kez daha haber başlıkları arasında yerini alacak.
Türkiye, İngiltere, Yunanistan, Kıbrıs Türk Yönetimi, Kıbrıs Rum Yönetiminin temsilcileri BM genel sekreterinin gözetiminde yeniden bir araya gelecekler. Yani 1968’den beri devam edip de hiçbir sonuç alınamayan yeni bir müzakere sürecinin başlaması için hazırlık yapılacak.
Eller sıkılacak, gözler süzülecek, çaylar içilecek, yemekler yenecek. Ama iş çözüm adımlarına geldiğinde atılacak her adım için Rum tarafı yeni bir taviz isteyecek…
Bir defa şu gerçekleri yeniden hatırlatalım:
Rum tarafı sonu ‘’Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’’ olan bir çözüm şeklinin dışında hiçbir öneriye evet demiyor. Kıbrıs Türk tarafı ise bunun tam tersini istiyor. Kıbrıs Türk Halkının egemenliğinin uluslararası alanda kabul edildiği yan yana yaşayan iki ayrı egemen devlet yapısında ısrarcı. Çünkü Rumlarla aynı devlet çatısı altında iç, içe yaşandığında neleri yaşayacağını çok iyi biliyor.
Bundan önce yaşanan her müzakere sürecinde Türk tarafına azınlık haklarından bir fazlasını dahi vermek istemeyen Rum tarafı ise; bu hukuksuzluğunu devam ettirmekte kararlı…
Yukarıdaki iki gerçeğin dışında en önemli konu da; Türk askerinin adadan bir an önce ayrılması ile ilgili Rum dayatması. Gerekçeleri ise AB ülkesi olan bir devlet için başka bir ülkenin garantör olması kabul edilemez. Bu nedenle de adada bulunan yabancı askerler derhal adayı terk etmelidir. BM ile AB’nin de görüşü bu yönde. Kaldı ki, BM Güvenlik Konseyi almış olduğu kararlar ile Türkiye’yi adada hala işgalci olarak tanımlıyor. Bu iki yapı da, 1963-1974 yılları arasında Kıbrıs Türklerinin adada neler yaşadığını, Rumlar tarafından bir gecede nasıl yok edilmek istendiğini bilmiyorlarmış gibi hareket etmeye devam ediyorlar.
BM ve AB 2004 yılında oylanan Annan planında Kıbrıs Türk tarafına oynadıkları oyunu da gözden kaçırıp, Rum tarafını hala adanın yasal hükümet temsilcisi olarak tanıyorlar. Kıbrıs Türk Halkına yıllardan beri uygulanan insanlık dışı ambargolara da sessizler. Bu insanlık ayıbının devamına göz yumuyorlar.
Bugüne değin yapılan Kıbrıs müzakerelerinin hepsinde çözüm için atılan her adım, Rum görüşmeciler tarafından baltalandı. Çünkü Rumlar sonu Enosis olmayan hiçbir adıma olumlu yaklaşmadılar. Bundan sonra da yaklaşmayacaklar…
Yukarıda sıraladığım gerçekler Kıbrıs konusuyla ilgili görüşmeler sürecinde öne çıkan en önemli konu başlıklarıdır.
Bunların dışında ‘’toprak düzenlemeleri-mülkiyet-ekonomi-garantiler-güç paylaşımı’’ gibi her toplantıda konu olan başlıklar da ilavesi…
Bu yazım aracılığı ile soruyorum:
Sonucu olmayacak bir toplantı neden yapılır ki?
Bugüne değin yapılan Kıbrıs müzakerelerinin hangisinden bir sonuç çıktı ki?
Sırf barışı istemeyen taraf ben gözükmeyeyim diye böyle bir toplantıya neden gidilir ki?
Adada yaşayan Türkiye kökenlilerin güneye geçmesine dahi izin vermeyen Rum yöneticiler Cenevre’de yapılacak genişletilmiş toplantıda ne söyleyecek neleri dile getirecek ki?
Kıbrıs Türk tarafının turizm alanındaki başarılarını engellemek için her çareye başvuran, adalı Türklerin yaşam mücadelesini her alanda engelleyen Rum tarafı Cenevre’de nasıl bir adım atacak ki?
Adayı ABD’nin uydusu haline getirebilmek için türlü anlaşmalarla Amerikan askerlerine kucak açan, her geçen gün biraz daha silahlanan Rum tarafı, adanın barış içinde yaşaması için nasıl bir yol izleyecek ki?
Ada çevresinde bulunan zengin hidrokarbon yatakları için kurgulamadığı Bizans oyunu kalmayan, bu enerji yataklarının peşindeki devletlerle yeni, yeni anlaşmalar imzalayan Rum tarafı, Türk tarafı ile bu zenginlikleri paylaşabilecek mi?
Rum tarafı adada yaşamı kolaylaştırabilecek hangi konuda bugüne değin Türk tarafı ile iş birliği yaptı ki? Bundan sonra da yapacak!
Kıbrıs adasında adalıların ortak yaşayabilmesi için hangi konuya baksak sonu hüsran. Çünkü Rum tarafı adanın sahibi biziz, biz ne kadarına müsaade edersek Türk tarafı o kadarı ile yetinecek diyor. Bunun dışında hiçbir şey söylemiyorlar.
Yahu Kıbrıs’ta yaşayan Türkler sizin emrinizde çalışan köleleriniz mi? Siz hala 1974 öncesinin rüyasını mı görüyorsunuz?
Uyanın artık bu rüyadan!
Değişmez/değiştirilemez bir yapıyı yeniden ters yüz etmek de neyin nesi?
Aradan 50 yıl geçti. Gerçeği görmeniz, anlamanız için bir 50 yıl daha mı geçmeli?
Kıbrıs’ın kuzeyinde kurulu, 42 yıldan beri yaşayan ayrı bir devlet vardır. Adı KKTC’dir. Bu devlet Kıbrıs Türk Halkının Yaşadığı yerdir. Türkiye de tüm gücü ile bu devletin yanında, yanı başındadır.
Rum tarafı eğer Kıbrıs’ta çözüm istiyorsa; çözümün bu devleti tanımaktan geçtiğini bilmelidir. Yok, hala türlü oyunlarla Enosis’i gerçekleştirebileceğini sanıyorsa, bu rüya bile değil sadece hayalden ibaret olup, işbirlikçileri de bunu böyle bellemelidir.