KESK Karabük Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü ve Eğitim-Sen Karabük Şube Başkanı Cevat Soylu, 24 Temmuz Basından Sansürün kaldırılışının yıldönümünü ve Basın Bayramını kutladı. Türkiye’de basın üzerindeki baskılara değinen Soylu “ Her yıl ülkemizde 24 Temmuz günü Basında Sansürün Kaldırılışı ve Basın Bayramı olarak kutlanmaktadır. Bu yıl da 107.’si kutlanacak olan bu günün içeriğine uygun olmadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Çünkü ülkemizde ne sansürün yokluğundan ne de basında bir bayram havasından söz edilebilir. Kağıt üzerinde yüzyılı aşan bir yasal düzenlemeye sahip olmamıza rağmen ülkemizde basında sansürün işleyişi çeşitli odaklarca ve çeşitli sebeplerle doğal hale getirilerek oto-sansür olarak kanıksanmıştır. Çünkü ülkemizde bazen kaba saba, bazen de inceltilmiş bir biçimde olsa da, zaman zaman azalıp zaman zaman çoğalsa da basında sansür, gelenekselleşmiş bir devlet politikası olarak hep uygulandı. Uzun bir süredir Türkiye’deki her iktidar basını kendi tekeline alarak biçimlendirmektedir. Bunun sonucunda basın toplumsal ihtiyaçlar üzerinden değil iktidarın propaganda ihtiyacına göre şekil almaktadır. Bu uygulama ne yazık ki medyanın önemli bir bölümü için normal bir durum gibi algılanmakta, sonuçta da bu alanda ciddi bir deformasyon, bir çürüme gerçekleşmektedir. Sansürcüler, tam bir ikiyüzlülükle sansürün kaldırıldığı yalanını hep pompaladı. Sansürcü uygulamalar hem yasal zeminde hem de yasadışı olarak fiilen süregeldi. AKP Hükümeti bütün alanları kendi çıkarları doğrultusunda dizayn ederken aynı zamanda insanların gözü ve kulağı olması gereken basın alanını da kontrolü altına almaya çalışmakta ve basını toplumu manipüle etme aracı olarak ustaca kullanmaktadır. AKP Hükümeti onüç yıllık iktidarı döneminde kontrol ettiği mali imkanları da kullanarak kendi basın tekellerini yaratmıştır. Hükümet basında sansür uygulamalarını alışkanlık haline getirmiş ve tüm hegemonyasına karşın basını özgürleştirdiği yalanını yineleyip durmuştur. Sonuç olarak bir ülkede hala faili meçhul cinayetlere kurban giden gazeteciler bulunuyorsa; onlarca gazeteciye yaptıkları haber ve yazılarından dolayı davalar açılıyorsa ve onlarca gazeteci gazetecilik faaliyetlerinden ötürü cezaevinde bulunuyorsa burada sansürün kaldırılmış olduğundan ve basın özgürlüğünden söz edilemez. Evrensel gazetecilik ilkelerinin hiçe sayıldığı, yandaş gazeteciliğin hüküm sürdüğü bir ülkede bu görevde ilkeli duruş sergileyen bir avuç gazeteci de asılsız suçlamalarla ya hapse atılmakta ya da çeşitli baskılar uygulanarak görevlerini yapamaz duruma getirilmektedir. Demokrasi ile sansür arasında doğrudan bir bağın bulunduğunu da belirtmek gerekir. Eğer demokrasi yoksa basın özgürlüğü de yoktur. Biz KESK olarak özgür bir basının siyasal ve toplumsal hayattaki rolünün önemli olduğuna inanıyoruz. Baskılarla, cezalarla, hakimiyet politikalarıyla yürütülen güdümlü gazetecilik faaliyetleri toplumsal bilinci kirletir ve tek tipleştirir. Ülkenin sosyal, siyasal ve kültürel gelişimine katkı sunabilmesi için basının gerçek anlamda özgür ve tarafsız olması basın emekçilerinin ekonomik ve sosyal güvenceye kavuşturulmasını istiyoruz” dedi