Karabük Postası tarafından
17 Mayıs, 2014 07:36 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 4dk
Yorum Sayısı: 0

Soma’daki Korkunç Olaydan Sonra Maden İşletmeleri Harekete Geçti

Küre Bakır Madenindeki Sığınma Odası, Maden İşletmelerine Örnek Olacak. Küre Bakır Madeni, Türkiye'nin En Güvenli Maden İşletmeleri Arasında Gösteriliyor KASTAMONU Manisa’nın Soma ilçesinde yaşanan maden faciasının ardından Türkiye’deki maden işletmeleri, iş güvenliğini arttırmak için harekete geçti. Son yıllardaki maden facialarının ardından maden yönetmeliğinde zorunlu hale gelmesi istenen ancak kabul görmeyen ‘yaşam odaları’, Soma’da yaşanan felaketin ardından yeniden gündeme geldi. Bu kapsamda tüm Türkiye’ye örnek olması beklenen ve Küre Eti Bakır maden işletmesinde kullanılan sabit sığınma odaları, hem işçilere sınırsız havalandırma sağlıyor, hem de hayatlarını uzun süre devam ettirme imkanı sunuyor. Türkiye’nin iş güvenliği açısından en güvenli maden işletmeleri arasında gösterilen Küre Eti Bakır maden işletmesinde, 2004 yılında Soma’daki felaketin bir benzerini yaşanmıştı. Yangında açığa çıkan karbonmonoksit gazı nedeniyle 19 işçi zehirlenerek hayatını kaybetmiş, çok sayıda işçi yaralandı. Bunun üzerine bir çalışma başlatan Küre Eti Bakır maden işletmesi, sabit sığınma odaları oluşturarak olası bir kazanın önüne geçmeyi amaçlıyor. “YAŞADIĞIMIZ KAZADAN DERS ÇIKARTTIK” Küre Eti Bakır A. Ş. Genel Müdürü Ahmet Tezcan, yer altı maden işletmelerinde son yıllarda meydana gelen kazaların en büyük kayıplara zehirli gazların neden olduğunu belirterek, “Zehirli gazdan kurtulmanın tek yolu, madenin iyi bir havalandırması olması gerekiyor. Ayrıca herhangi bir şekilde zehirli gazlar çıktığı zaman işçilerin en yakın sığınma odalarına ulaşabilmelerinin sağlanması lazım. Maalesef henüz mevzuatımızda sığınma odaları zorunlu tutulmuyor” dedi. Küre’deki maden işletmesinde geçmişte yaşanan bir kazanın sonucunda büyük dersler çıkardıklarını ifade eden Tezcan, bunun sonucunda sığınma odaları oluşturduklarını ve bu sığınma odalarının sayısının çalışan işçi sayısından birkaç katını kapsayacak şekilde olduğunu belirterek, “Bunun nedeni kaza anında işçiler panik halindeyken düzenli bir şekilde dağılamazlar. Bu nedenle en yakın sığınma odasına ulaşmaları gerekiyor. En yakın sığınma odalarına ulaşması içinde işçilerimizde ferdi maskeler vardır. Bu ferdi maskeler yarım saatlik yeterli olur. Zaten bizim sığınma odalarımıza da bizim işçilerimiz 10-15 dakika içerisinde ulaşabilirler. Sığınma odalarını oksijen tüpleriyle uzun süre hava besleyemezsiniz. Bugün kapasitesi en yüksek tüpler dahi yaklaşık 8 saat yetmiyor. Dolayısıyla sığınma odalarına kazadan etkilenmeyen bir sistemle kazadan etkilenmeyecek bir noktadan oksijen beslenmesi gerekiyor. Bunu da biz, dışarıda bulunan kompresör vasıtasıyla sığınma odalarına 8-10 saat değil, sınırsız hava verebiliyoruz. Zaten sığınma odalarına hava beslemesi yapıldığı zaman dışarıdaki gazların kapı aralıklarından dahi girme imkanı oluşmaz, çünkü sığınma odasından dışarıya doğru akım olacaktır. Sığınma odalarının bir diğer önemli durumu ise, yangınlardan etkilenmemesi lazım. Sığınma odaların, yangın esnasında yüksek ısılara dayanıklı olması gerekiyor. Bunun içinde sığınma odalarının en doğru şekli yer altı galerilerindeki uygun noktalara cepler yaparak, ceplerin önüne de çelik kapılarla kapatılarak yapılan sığınma odalarıdır” diye konuştu. “YER ALTI MADEN İŞLETMELERİNDE SEYYAR SIĞINMA ODALARI KULLANILAMAZ” Yer altı maden işletmelerinde seyyar sığınma odalarının çok fazla kullanışlı olmadığını ifade eden Tezcan, “Seyyar olarak yapılan sığınma odaları sadece karayolu, demiryolu tünellerinin yapımında ilerleme esnasında kullanılması daha uygundur. Bu nedenle bizim işletmemizde sığınma odaları 9 tane mevcut olup, bunların sadece bir tanesi seyyardır diğerleri sabittir. Yani işletme içerisinde işçiler, herhangi bir kaza veya yangın durumunda 10-15 dakika içerisinde yürüyerek sığınma odalarına ulaşabilirler. Sığınma odalarında mutlaka bir miktar oksijen tüpleri de bulundurulmadır. Geçici bir süre yaşabilmeleri için, yiyecek ve su bulundurulması gerekiyor” şeklinde konuştu. Yer altı maden işletmelerinde havalandırma sisteminin mutlaka müstakil bir enerji hattıyla beslenmesi gerektiğine işaret eden Tezcan, “Yani yer altındaki kazalardan etkilenmemesi gerekiyor. Özellikle Soma’da yaşanan kazayla ilgili, basında bazen yanlış aksedilen konular gördük. Hava verildiği taktirde yangının büyüyeceği söyleniyor. Ancak hava vermediğiniz zamanda insanları o anda öldürürsünüz. Yani yangın büyümesin diye havayı kesmek düşünülemez insanlar içerideyken, ancak insanlar tahliye edildiği zaman havayı kesip yangın durması sağlanmalıdır” şeklinde konuştu. “KÜRE’DE ÜRETİLEN METAL BAKIR, ÜLKENİN YÜZDE 5’İNİ KARŞILIYOR” Küre Eti Bakır maden işletmesinde 700 personelin çalıştığını anlatan Tezcan şunları söyledi: “İşletmemiz tam mekanize, son derece yar altı ferah olan, fabrikası tam otomatik olarak çalışan bir işletmedir. Türkiye’deki maden işletmeleri arasında iş güvenliği açısından en güvenli birkaç işletmeden bir tanesidir. Yıllık üretimimiz şu anda 20 bin metal bakıra eşdeğer bir üretimimiz var. Buda ülkemizin ihtiyacının yüzde 5’ine tekabül ediyor” “SABİT SIĞINMA ODALARINA SIVI DA GÖNDERİLEBİLİYOR” Seyyar sığınma istasyonunun yer altında yürütülen çalışmalarda sık olan noktalara kaydırma imkanının olduğunu anlatan Üretim Müdürü Kazım Küçükateş, “Ama sabit istasyonlara göre dezavantajı var. Çünkü seyyar sığınma istasyonu, belli bir süre dayanabiliyor. Seyyar sığınma istasyonları, 16 kişiye kadar işçi alabiliyor. İşçiler, 16 saat süreyle içerisinde korunabilirler. Küre’de sabit sığınma istasyonlarını işletme, tamamen kendiliğinden yapmıştır. Sabit sığınma istasyonları, cep açılarak yapılmıştır. Sızdırmazlığı sağlamak için çift çelik kapılıdır. Sabit sığınma istasyonlarının en önemli konusu dışarıdan çelik borularla basınç sağlanmıştır. Bu hava içerisinde bulunan işçileri, istediğiniz kadar sınırsız hava sağlayabilir. İhtiyaç halinde bu havayı kesip, sıvı da salma imkanı olabilir. Seyyar sığınma istasyonlarında bunları sağlayamıyorsunuz. Seyyar sığınma istasyonlarına 16 saat içerisinde ulaşmak zorundasınız ama sabit yaptığınız sığınma istasyonlarında dışarıdan daha önceden yaptığınız sondaj deliğinden hava getirdiğiniz sürece bu sığınma istasyonuna sığınan arkadaşlar, kurtarma ekibi gelene kadar burada hayatlarını devam ettirebilirler. Sabit sığınma istasyonu, yaklaşık 30 işçiyi içerisinde barındırabilir” ifadelerini kullandı. Küçükateş, şunları kaydetti: “Sabit sığınma istasyonlarında, dışarıdan getirilen hava basıncının yanında oksijen tüpünü de hazır tutuyoruz. Aksi bir durum olduğunda arkadaşlar, oksijen tüpünü kullanabilsinler diye, ayrıca ilk yardım malzemesi, sızdırmazlık için köpükler, kuru gıda, dolaplarda da su tutuyoruz. Dışarıyla iletişim kurmaları için telefon bulunduruyoruz. Hatta interneti de olan masaüstü bilgisayarlarımızda sabit sığınma istasyonlarında mevcuttur” “SOMA’DAKİ ACILARI BİZ DE YAŞADIK” 2004 yılında yaşanan yangın sonrası Küre’deki maden işletmesinde iş güvenliği açısından çok fazla değişiklikler olduğunu belirten Maden İşçisi Cengiz Çelik, “Yangın sonrası bizde, büyük dersler çıkarttık. Bu yangında birçok arkadaşımız hayatını kaybetti. Bu yüzden Soma’daki acıları biz de, burada yeniden yaşadık. Burada iş güvenliği açısından eğitimler verildi. Bundan 3-4 yıl öncesine kadar herkes istediği tulumla yer altına inebiliyordu. Ama şu anda böyle bir durum yok. Başta üretim müdürümüz Kazım beye tepki göstermiştik. Niye bu kadar iş güvenliği uygulanıyor diye ama şimdi değerini anlıyoruz” dedi. Küre’deki maden ocağındaki sığınma odalarının son dere yeterli ve iyi olduğunu ifade eden Çelik, “Sığınma odalarımız, gayet iyi. Bizim ocağımız, zaten Türkiye’de en güvenilir ocaklardan birisidir. Kaçış noktalarımız çok. Bir kaza durumunda güvenli kaçış noktalarımız var. Bu yüzden en güvenli ocak, bence Türkiye’de Küre’dir” şeklinde konuştu. 2008 yılından itibaren Küre’deki maden ocağında yer altında çalışmaya başladığını aktaran Maden İşçisi Halil Özarslan ise, şöyle konuştu: “Emniyet kurallarımız çok iyi. Olumsuz bir durumla karşılaşmıyoruz. Sığınma odalarımız güzel yani her şey içerisinde var. Havası suyu her şeyi var içerisinde. Bu yüzden kendimizi güvende hissediyoruz.”
blank
Ihlas Haber Ajansı tarafından
06 Mart, 2025 20:00 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0

İl Tarım ve Orman Müdürlüğü: “Yağan kara güvenme, kokarcaya aman verme”

Samsun Vilayet Tarım ve Orman Müdürlüğü, "Yağan kara güvenme, kahverengi kokarcaya aman verme" ikazında bulundu.
İl Tarım ve Orman Müdürlüğü, kahverengi kokarcayla ilgili açıklama yaptı. Kahverengi kokarcayla uğraşın devam ettiği belirtilen açıklamada, "İlimiz ziraî üretiminde başta fındık olmak üzere birçok eserde kıymetli ölçüde randıman ve kalite kayıpları meydana getirme riski olan, tahripkâr, istilacı ve polifag bir ziyanlı olan kahverengi kokarca ile gayret; bakanlığımız ‘Kahverengi Kokarca İle Gayret Hareket Planı’ yeterince; 2025 Yılı Bitki Sıhhati Uygulama Programı kapsamında Entegre Çaba Prensipleri doğrultusunda Kahverengi Kokarca Teknik Talimatına nazaran devam etmektedir. 2017 yılında birinci kere Terme ilçesinden vilayetimize giriş yapan, 2023 yılı Temmuz-Ağustos aylarında popülasyon artışının Terme-Çarşamba ilçelerinde kimi lokasyonlarda ekonomik olarak eserde ziyana yol açtığı, 2024 yılında ise popülasyonun artarak devam ettiği, bu süreçte ise il/ilçe tarım orman müdürlüklerimizin ihtar ve ikazlarını dikkate alarak uygulayan üreticilerimizin eserlerini müdafaaya yönelik çabalarında muvaffakiyete ulaştığı tespit edilmiştir. Kahverengi kokarca zararlısının tanınması ve ziyan boyutu ile kamuoyunun bilgilendirilmesi çalışmalarımız ziyanlı vilayetimize giriş yapmadan başlamış, hala bugün de il/ilçe uyum konsey toplantıları, il/ilçe bölüm toplantıları, kurum ve kuruluşlar ile istişare toplantıları, biyosidal uygulama eğitim programları, çiftçi eğitim ve yayım çalışmaları, proje çalışmaları, tarla okulları, örnek uygulama eğitimleri, uğraş takvimi duyuru ve ilanları üzere bütün argümanlar kullanılarak devam etmektedir. Bunun yanında bakanlığımızca tahsis edilen ödenekler ve yerelden temin edilen kaynaklar ölçüsünde sahipsiz alanların kışlak gayretinde kullanılmak üzere biyosidal ilaç alınması ve bu alanların ilaçlanması, kışlak öncesi ve kışlak sonrası feromon tuzaklarla cezbet-öldür yönergesi kapsamında kullanılmak üzere feromon tuzak ve etrafında yapılacak ilaçlamalar ile ilgili bitki muhafaza eserleri alımı, dağıtımı ve alanda aktif kullanımı, ilaçlamalarda kullanılmak üzere alet ekipman alımı, dağıtımı ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir" denildi.

2025’te artarak ve yayılarak devam etmesi öngörülüyor
Kahverengi kokarcanın 2025 yılında da artarak ve yayılarak devam etmesinin öngörüldüğüne dikkat çekilen açıklamanın devamında şu tabirlere yer verildi: "2025 yılında ise polifag, istilacı ve tahripkar bir ziyanlı olan kahverengi kokarca popülasyonunun artarak ve yayılarak devam etmesi öngörülmekte olup önlemlerimizin de artarak ve Kahverengi Kokarca ile Uğraş Hareket Planı doğrultusunda üreticilerimiz başta olmak üzere bütün dal paydaşları ile birlikte seferberlik ruhu içerisinde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Kahverengi kokarca biyolojisi gereği sıcaklık ortalaması 15-16 dereci altına inmeye başladığında kışlamak için amaç gayret alanlarımız olan konut, ahır, boş depo ve çatı ortaları üzere barınma alanlarında kışlama eğilimi göstermektedir. Kış boyunca yaklaşık 4-5 ay bu kışlaklarda kışı geçirip sıcaklık ortalaması 12,5 dereceye ulaştıktan sonra kışlaklardan çıkışlar başlayıp çıkışlar 16 dereceye kadar devam etmekte ve ortalama 17 dereceyi geçtikten sonra büyük oranda sonlanmaktadır. Bu sene geçen kış kaidelerinin korunaklı alanlarda kışlayan böcek popülasyonu üzerinde bir tesiri olmayacağı öngörülmektedir. Kışlak gayreti ise öncelikle mekanik çaba (toplanıp imha edilerek) yapılarak, ulaşılamayan alanlarda ise Sıhhat Bakanlığı’nca ruhsatlandırılmış biyosidal eserleri kullanılarak çaba yapılmalıdır. Kışlak uğraşında katiyen (BKÜ) bitki muhafaza eseri kullanılmamalıdır."

Seferberlik ruhu içerisinde mücadele
Seferberlik ruhu içerisinde çaba edilmesi gerektiğini vurgulayan Tarım ve Orman Vilayet Müdürü İbrahim Sağlam ise "Kahverengi kokarca; kışlaklardan sıcaklık ortalaması 12,5 dereceyi ulaştığında çıkışlara başlayıp sıcaklık ortalaması 17 dereceyi bulana kadar periyodik olarak çıkışlarını sürdürmektedir. Karadeniz Bölgesi’nde rakımsal ve bölgesel sıcaklık farklılıkları da dikkate alındığında referans tarihi olarak 2-10 Nisan ortası baz alınarak kullanılan ruhsatlı biyosidal eserlerin uygulama yüzey alanlarında kalma mühleti, büyükşehirlerde uygulama yapılması gereken alanlarında da büyüklüğü ve çokluğu dikkate alındığında 1-10 Mart tarihi prestiji ile kışlak alanlarda biyosidallerin uygulamaya başlanmasına, 15 Nisan tarihinde ise sonlandırılmasının uygun olacağı önerilmektedir. Kışlak alanlarda zararlının hareketsiz olacağı ve kimyasalla temasının zahmeti üzere etkenler de baz alındığında çıkış yapmak için hareketlenmelerin olduğu bu tarihlerin baz alınması kışlaklardan çıkış basamağında gerek ziyanlı ile temasın gerekse de yapılacak gayrette muvaffakiyet bahtını ve oranını arttıracaktır. Gerek kışlak gayreti gerekse cezbet-öldür yolu ile çaba ve eser bazında kimyasal gayret takvimi hususlarında il/ilçe tarım ve orman müdürlükleri ile irtibatlı olunması ve takip edilmesi, yapılan tertiplere dayanak olunması, seferberlik ruhu içerisinde gayret çalışmalarına kişisel ve toplumsal olarak sürat kesmeden devam edilmesi ilimiz ziraî üretimi için son derece önemlidir" dedi.
Ayrıca kışlaklardan çıkış için uğraşa 1-10 Mart’ta başlanması, 15 Nisan’a kadar devam edilmesi öneriliyor. Öte yandan kullanılan biyosidal eserlerin kalıcılık müddeti baz alındığında Nisan sonuna kadar tesirlerinin devam edeceği belirtildi.

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.