Gündem öylesine hızlı değişiyor ki, insan ne yazacağını şaşırıyor. Sabahları güzel bir şeyle uyansak özlemi içinde, yazacakları kurgularken, hiç akla gelmeyen konulara değinmek zorunda kalınıyor.
Türkiye’de 2024 Martında çok güzel bir seçim yapıldı. CHP’nin beş aylık çiçeği burnundaki Genel Başkanı birileri tarafından kolay ceviz olarak görüldü. Hem rakip partiler hem de koltuğu yitirenler de böyle gördü bu resmi.
Oysa, öyle olmadı. Özgür Özel önderliğindeki CHP seçimlerde Türkiye’nin her tarafını kırmızıya boyadı.
1977’de Ecevit aldığı %41.7’ye ulaşılamadı ama, o günden sonra alınan en iyi sonuca varıldı. CHP, %38 oyla Türkiye’nin birinci partisi oldu.
Siyasette öfkeyi bir hitabet sanatı olarak deklere eden ve kavgacı kimliğiyle bilinen bir siyasi kişilik karşısında, 2010 Yılı’ndan 2023 Yılı’na kadar onun taktiğiyle siyaset yapan ve her seçimde yenilen bir kişiliğin aksine, ortamı yumuşatmak, toplum arasındaki kutuplaştırmayı azaltmaya yönelik bir siyaset sahneye konulmak istendi.
Buna birileri yumuşama deseler de amaç siyaseti normalleştirmeydi.
Bu yönde adımlar atıldı. Parti içinden ve dışarıdan çok eleştiri aldı bu siyaset biçimi. Kavgacıya gül uzatmak gibi yorumlar yapıldı.
Ortalık biraz sakinleşir gibi oldu. Hava birden yumuşadı. Toplum gerginlikten uzaklaştı. Toplum memnuniyetle karşıladı ve kavganın bitmesi gerektiğine yönelik işaretler verdi.
Bu hareketlerden sonra yapılan kamuoyu araştırmalarında, normalleşmeyi savunan düşünce puan toplamaya başladı. CHP’nin birinciliği o günden bu yana sürüyor anketlerde.
Bu durum kavgadan beslenenlerin huzurunu kaçırdı elbette.
Kısa sürede, eski kimliğine dönüverdi.
Yine asıp kesip, gürlemeye başladı.
Normalleşme yaramıyordu ona. Toplum hep gergin olmalıydı. Kutuplaşma sürmeliydi.
Yarım ağız teşekkürler ederken, tam ağız küfre sarıldı yine.
Dün dediklerini unutup, bugün başka konuşmayı sürdürdü.
Onun ağzında barış, kardeşlik, dostluk, hep çıkara yönelikti.
Ve amaç, hep yeni bir anayasa değişikliği içindi.
Onun için de kılıktan kılığa girmeyi bir siyaset sanatı biliyordu.
APO’ya barış çağrıları boşuna değildi. Kardeşlik öyküleri bir hayalden çok masaldı.
Toplum artık liderlerin ağzından güzel şeyler duymak istiyordu. Yapay gündemlerden kurtulup, gerçek gündeme dönmeyi bekliyordu.
Pahalılık dursun, maaşım artsın, refahım yükselsin derdindeydi. Çocuğunu okutmak, oğlunu işe sokmak en büyük düşüydü.
Maalesef müsaade etmediler.
Ortalığı tekrar gerdiler. Haksız, hukuksuz işler zirve yaptı. Seçmen iradesi ayaklar alına alındı. Demokrasi öteye itildi ve baskıcı bir düzenin içine sokuldu güzel ülke.
Halk ne istiyordu, onlar ne veriyordu.
Barış isteyene savaş, kardeşlik isteyene düşmanlık verelim der gibi…
Tam da bakkal çırağının yaptığını yaptılar. Domates isteyene salça verelim diyen bakkal çırağı gibi, “Tuvalet kağıdı kalmadı zımpara kağıdı verelim” dediler.
ECEVİT’E SAYGIYLA :
Bugün Türkiye’nin Barış Güvercini, Bülent Ecevit’in ölüm yıldönümü, (5 Kasım2006) saygıyla, minnetle, özlemle, rahmetle anıyorum.