(İHA) - Karabük’te hayvancılıkla uğraşan Mustafa Çelik, kar altında otlarken doğan kuzuyu üşümesin diye sırt çantasında yaklaşık 10 kilometre taşıdı.
Kapullu Mahallesi’nde yaşayan Mustafa Çelik, sabahın erken saatlerinde yaklaşık 100 kadar küçükbaş hayvanını ormanlık alana otlatmaya götürdü. Bir süre sonra kar yağışıyla yüksek kesimler beyaza bürünürken, sürüdeki koyunlardan biri doğum yaptı. Kar yağışı ve doğum sonrası geri dönmeye karar veren Çelik, doğan kuzuyu ise üşümemesi için sırtındaki çantasına koyduktan sonra yaklaşık 10 kilometre mesafedeki evine dönmek üzere yola koyuldu.
Mustafa Çelik, “Kar yağmaya başladığı anda koyun baktım sancılandı, doğum yapıyor. Hiç dokunmadım. Annesini biraz emdikten sonra üşümesin diye çantamda evime götürüyorum’’ dedi.
HEPİMİZİN YAŞAMINI TEHDİT EDEN BÜYÜK KRİZ KAPIDA !
İnsan yaşamının olmazsa olmazları; temiz hava, temiz gıda ve temiz su. Bunlar yoksa yaşam da yok. Üçü de hızla kirleniyor ve tükeniyor. En hızlı tükenen de su.
TV haberlerinde, neredeyse her gün, şehirlerimizdeki su krizlerinden söz ediliyor. Araştırmalar, 2032 yılına kadar dünya nüfusunun yarısından fazlasının su anlamında kıtlık ile karşı karşıya kalacağını gösteriyor. Su kullanımı büyük ölçüde azaltılmadığı takdirde 2040 yılına kadar şiddetli su yokluğu oluşacağı tahmin ediliyor. Dünya nüfusu yerinde durmuyor, 8 milyarı aştı. İnsanların suya olan bağımlılığı da aynı oranda artıyor.
Su, ülkemiz için de en stratejik kaynak. Artık sadece tarlalarda değil, şehirlerde de su krizleri yaşıyoruz.
Türkiye'de 57 milyar metreküp su tüketiminin yüzde 77'si tarımsal amaçlı kullanılıyor. Tarımdaki sulamanın yüzde 68'i “vahşi sulama” olarak yapılıyor. Su verimliliği yüzde 51 seviyesinde. Yani suyun yüzde 49'u kaybediliyor. Bu kaybı azaltmak için ciddi bir çaba yok. Bizde sulama açık kanaletlerle yapılıyor. Açık kanalet sistemlerinde suyun yüzde 30'u buharlaşıyor. Suyu yönetemediğimiz ortada! Suyu verimli kullanmak için projeler geliştirmeliyiz. Su zengini bir ülke değiliz ama suyu zenginmiş gibi kullanıyoruz.
Şehirlerin su yönetiminde de başarılı olduğumuz söylenemez. Kayıp kaçak oranları çok yüksek. Atık suların arıtılıp değerlendirilmesi konusunda proje üretemiyoruz, yağmur sularını da yeterince değerlendiremiyoruz.
Su kıtlığı yakın bir gelecekte salgın hastalıkların artmasına neden olacak. En kötüsü de bu!
Suyu kontrol etmek adına ülkenin her yerine barajlar yaptık. Bu konuda iyiyiz. Fakat, barajlarımızdaki suyu tarım alanlarımıza ve su kıtlığı yaşayan şehirlerimize taşıma konusunda bir çaba göremiyorum. Suyumuzu eşit ve adaletli bir biçimde dağıtmak zorundayız. Büyük maliyetler gerektirse de boru hatları ile bunu başarabiliriz.
Şimdi diyeceksiniz ki, "Ülkedeki bütün su kaynaklarının planlanması, yönetimi, geliştirilmesi ve işletilmesi amacıyla kurulan, Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) var. Senin gördüğünü onlar çok daha önceden görüp, mutlaka gerekli faaliyetleri başlatmışlardır.!" Umarım öyledir!
Bugün geldiğimiz noktada tarımsal sulamada suyun yüzde 49'unu zayi ediyorsak, demek ki, bir yerlerde bir gevşeklik var!