MUSTAFA AKAY
Lafı hiç evirip çevirmeye gerek yok. Mesele, Atatürk'tür,Cumhuriyet'tir... Siz, bakmayın "Türkiye'nin rejimi 1923'de belirlendi" laflarına...
Onların, gizli ajandalarındaki ana konu ATATÜRK'TÜR..
CUMHURİYET'TİR...
Başdanışmanlarının "halk yeni bir devlet kuruyor" demesi boşu boşuna söylenmiş bir laf değildir. O, gizli ajandanın bir yerlerine çok öncelerden yazılmıştır.
Eyaletlerden, özerk bölgelerden, federasyonlardan bugünlerde sıkça bahsetmeler bugünün değil, dünün planlarıdır.
Ta başından beri dediğimiz gibi, bu anayasa dayatmasının ardında rejim değişikliği yatmaktadır. Öyle, olmasa dünyanın hiç bir yerinde görülmeyen ucube bir taslak halkın oyuna sunulmazdı.
Millet, 12 Eylül'den sonra deneme-sınama yöntemiyle bazı partileri işbaşına getirdi. Amerikan destekli olanlar belli bir süre işi kesintisiz götürdüler. Sonra, kayaya tosladılar.
Koalisyonlar döneminin başlaması toplumun büyük bölümünü temsil şansı ve yapılan yanlışın giderilmesi anlamında önemliydi. Ama, bunlara da egemen güçler izin vermediler. Yönetimlerde el altından kırılganlıklar yaratıldı ve sonuçta yeni bir seçimin önü açıldı.
Hesap, kitap öylesine yapılmıştı ki, iki partinin dışında tüm partiler sandığa çakıldılar.
O gün gelmişti. Artık, projeler uygulamaya konulabilirdi.
Örneğin;" Kemalizm ölmüştür", "resmi kurumlarda Atatürk fotoğrafları kaldırılmalıdır"," çare ılımlı islamdadır" vb. gibi düşünceler birbiri ardına toplumun önüne sunuluyordu.
Büyük Ortadoğu Projesi gibi projeler bir kurtarıcı imiş gibi ballandıra ballandıra anlatılıyordu. BOP'un eş başkanı olmakla övünür duruma gelmiştik. Oysa, BOP, Ortadoğu'da 24 ülkenin sınırlarının değişmesini içeren bir işlevi üstlenmişti. Ne yazık ki, bunların içinde Türkiye'de vardı.
Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetin dinamikleri buna izin vermezdi. Nitekim tepkiler de başlamıştı... Üst akıl ona da çare buldu. Ordu ve aydınlar üzerine kumpaslar kuruldu. Davalar açıldı. İnsanlar haksız yere mapusa tıkıldı.
Ordu zayıflatıldı. Cumhuriyetin kurumları tez elden satıldı. Aydınlar baskı altına alındı. Kurum ve kuruluşlar paramparça, gazeteciler, yazarlar sürgün edildi.
Hedef Atatürk ve kurduğu Cumhuriyet'ti...
Ağababaları, 2000'lerin başında ve ortalarında Atatürkçülük tuzla buz olmalı komutunu verirken, tek çarenin başkanlık olduğunu da vurguluyorlardı.
Parlamenter sistem içinde bunu yapmalarının mümkün olmadığını biliyorlardı. Güçlü kurumlarla bunu başarmanın zorluğu ortadaydı. O zaman hemen işe girişmek gerekliydi. Üst akıl yine yol gösteriyor, yol haritasını veriyordu.
Irak, Libya, Suriye bölünecekti. Bu önemli rol üstlenilmeliydi. Irak ve Libya'da bu gerçekleştirildi. Sırada Suriye vardı. Fakat Esat denilen hergele direniyordu. Esat'ı aşamadıkları için İran'a vakit ayıramıyorlardı.
Ortadoğu'daki petrol zenginliği emperyalllerin iştahını her zamanki gibi kabartıyordu. Onun için ulus devletler, parçalara bölünmeli güçsüz küçük devletçikler ortaya çıkarılmalıydı. 24 ülkenin sınırının değişmesi projesinin ortaya atılmasındaki amaç da buydu.
Sadede gelirsek, güçlü bir cumhuriyet ve Atatürk düşüncesi buna izin vermezdi.
Hedef Atatürkçülüğün etkisizleştirilmesi olmalıydı.
Atatürk, yaşamı boyunca "böl,parçala, yönet" düşüncesinin önünde bir setti.
Düşüncelerini benimsemiş milyonlarca insan da bu yönde sapasağlam duruyorlardı.
Cahil, duygusal insanlarımızın kafalarına Osmanlı hayallerinin sokulması da planın bir parçasıydı.
Atatürkçülük öldürülürse, her dediklerini yaptırabileceklerini sanıyorlardı.
Haçlı ile Hilal'in savaşında Atatürkçüler hep Hilal'in yanında yer aldılar. Hilal'in yanında olduklarını söyleyenler ise milyonlarca müslümanın canına kıyanlara karşı durmak yerine Haçlının safında yer almakta ve sonuna kadar gidilmesini isteyebilmektedirler.
Kısacası, bugünlerde eyaletlerden, özerkliklerden söz edenlerin beyninin altında bu ülkeyi bölmek yatmaktadır.
Atatürk düşüncesi buna izin vermediği için de ATATÜRK'E kinlerini kusmaktadırlar.