Karabük Haber Postası Karabük Haber Postası

MALAZGİRT VE 30 AĞUSTOS ZAFERLERİMİZİN ANISINA…

Köşe Yazıları Yayın: 29.08.2018 12:49

Öncelikle Malazgirt zaferimizin 947’nci, 30 Ağustos zaferimizin 96’ncı yıl dönümünü büyük bir coşkuyla kutluyor. Vatan topraklarımız uğruna hayatlarını seve, seve feda eyleyen tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, tarih sayfalarına böylesine büyük zaferleri yazan atalarımızı minnetle yâd ediyorum.

T.B.M.M Başkanı Mustafa Kemal Paşa Kurtuluş Savaşımı­zın en kritik günlerinin yaşandığı vatan topraklarında düşman topçusunun sesleri Polatlı’dan duyulurken, savaş meydanlarının yenilmez komutanı, o eşsiz hitabet yeteneği ile 13 Ocak 1921 ta­rihli T.B.M.M oturumunu büyük vatan şairimiz Namık Kemal’in yüzyılı aşkın bir süredir akıllardan silinmeyen, vatan mersiyesi­nin iki cümlesiyle açıyor; milletvekillerine şöyle hitap ediyordu:

         ‘’Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini/Bulunur kur­taracak bahtı kara maderini’’

            Gazi Mustafa Kemal Atatürk 96 yıl önce meclis kürsüsün­den yapmış olduğu bu açıklamayla, ‘Bağımsızlık benim karakterimdir diyerek’; bulunduğu coğrafyada son nefesini vermekte olan bir imparatorluktan, sadece milletine olan güveniyle, inan­cıyla bir güneş gibi doğacak Türkiye Cumhuri­yeti Devletinin ilk müjdesini vermiş oluyordu.

’Çanakkale geçilmez’’ dediğinde yanılmadığı gibi; 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruzda ‘’Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir’’ emriyle Yunanı denize dökerken de yanılmayacak; İzmir Hükümet Konağına şanlı bayrağımız çekilecekti.

6 Ekim 1923’de İşgal güçleri İstanbul’u terk ederken, tıpkı düşman zırhlılarını Sarayburnu önlerinde ilk gördüğünde ifade etmiş olduğu gibi; ‘’Geldikleri gibi giderler’’ söyleminde de haklı çı­kacaktı.

Çünkü devletimizin kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk istiklal savaşımızın o mucizevî başarısında sade­ce milletine, Büyük Türk Milletine güvenmişti.

Çünkü o büyük dahi Türk Milleti için:

‘’Dünya yüzünde ondan daha büyük, ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlık tarihinde görülmemiştir.’’ Tespitiyle milletimizin dünya tarihine o muhteşem geçmişiyle damgasını vurduğunu çok iyi biliyordu.

Türklerin İslamiyet’i benimsemesi, Alpaslan Han’ın 1071 Malazgirt Zaferiyle Anadolu topraklarına ayak basmasıyla başlayan bu bölgedeki yaşam savaşı­mız, o tarihten beri vatan bellediğimiz Anadolu coğrafyasında süregelmiş, sürmeye de devam etmektedir…

Unutulmasın ki:

‘’Milletinin tarihini bilmeyenler; ülkesinin, milletinin gelece­ği ile ilgili doğru kararlar veremezler. İnsanoğlu tarihini bildiği ölçüde değer kazanır, sahibi olduğu değerler ölçüsünde değer üretebilir.  Türklerin Muhteşem tarihi, tarih öncesi devirler­den başlar.’’

Geçmişimize baktığımızda şu gerçeği görürüz:

Elbette ki vatan bellediğimiz toprakları bizlere armağan eden, tarihe damgasını vuran çok önemli liderlerimiz, devlet adamlarımız vardır.

         Ama şu da değişmez bir gerçektir ki; binlerce şehidimizin kanlarıyla sulanan aziz vatan topraklarımızın bu yaşlı dünyaya yansıyan iz düşümünün görüntüsünde Alparslan Han ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yeri çok farklıdır.

Çünkü onlar bu coğrafyada var oluşumuzun liderleri, geleceğimize ışık tutan, en sıkışık zamanlarımızda bizlerin umut kaynağı olan aziz vatan topraklarımızın değişmez yüzleridir.

Türk Milleti:

Tarih boyunca diline, dinine, ülküsüne, vatanına, bayrağına, devletine, milletine, örfüne, geleneğine, izzet-i nefis ve haysiye­tine sahip çıkan, vakurlu ama kibirli olmayan bu üstün nitelikle­riyle tarih sahnesinde yer almıştır.

Büyüklerine saygıyı, küçüklerine sevgi ve hoşgörüyü daima ön planda tutan, devletine her daim bağlı ve saygılı olan bu bü­yük millet; tarih sayfalarında sıralamaya çalıştığım bu üstün nitelik­leriyle tanınmış; dostlarının gıpta ile izlediği, takip ettiği; düş­manlarının ise merakla, kıskançlıkla, korkuyla izlediği bir millet olmuştur.

İşte bu nitelikleriyledir ki:

Türk Milleti yaşadığı her coğrafyada bu üstün özellikleriyle iz bırakmış, daha Amerika kıtası keşfedilmemişken; bizim atala­rımız üç kıtada at oynatmış, kılıç sallamıştır.

Böylesine büyük bir milletin vatan bellediği topraklarda ta­biat ananın bu büyük millete kucak açmasının, bu topraklarda yaşayabilmesinin daima bir bedeli olmuş; Türk Milleti tarihin her döneminde vatan bellediği toprakların bedelini kanıyla, ca­nıyla ödemiştir.

O nedenle milletimize anamızın ak sütü gibi helal olan bu son vatan topraklarımızla bizler arasında kanımızla-canımızla-emeğimizle-alın terimizle hercümerç olmuş bir bağlılık vardır.

Nasıl ki, Çanakkale Destanının yazıldığı gazi topraklarımız­da 250 bin şehidimiz pahasına, milletimizin nice kahramanlıkla­rıyla düşmana diz çökmemiş isek; mazisi insanlık tarihiyle başlayan böylesine büyük bir mil­letin vatan sevdası hiçbir zaman eksilmeyecek, hiçbir şer odağı karşısında da diz çökmeyecektir.

Bu noktada soluklanıp; ardımızda kalan mazisi şanla, şeref­le dolu tarih sayfalarımıza baktığımızda, hep şu gerçekle karşı­laşırız:

Milletçe dara düştüğümüzde, en sıkıntılı en yalnız kal­dığımız dönemlerde; ’düşman vatanın bağrına hançerini dayadığın­da’, her türlü ihanet, şer odakları karşısında yaşadığımız toprakla­rımızın kurtuluşu, özgürce yaşam hakkımız, bağımsızlığımız için öne çıkan, gözümüzü kırpmadan bunlara karşı koyan tek bir güç vardır:

Bu güç; Büyük Türk Milletinin her şey­den önde gelen ‘Önce Vatan’ sevgisidir.  Bu büyük millet; kendisini sarıp, sarmalayan canından aziz bilip vatan belle­diği topraklara, tabiat anaya olan borcunu hep böyle ödemiştir, böyle ödemeye devam edecektir.

Tıpkı 15 Temmuz 2016’da yaşanan o ihanet gecesinde, bu borcunu bir kez daha şanla, şerefle ödediği gibi. Vatanın bağrına dayanan o zehirli FETÖ hançerine kanı, canı pahasına karşı koymuş; şehitler, gaziler vermiş ama bu alçaklar çetesinin vatan topraklarını ele geçirmesine, iç kargaşa çıkart­malarına geçit vermemiştir.

Çünkü Vatan; Türk Milletinin yaşam hamurudur. Bu hamur Türk Milleti­nin namusudur, şerefidir, onurudur.

Çünkü Vatan; Türk Milletine atalarından emanet, burçlarında ay yıldızlı bayrakların dalgalandığı gururudur.

Çünkü Vatan; gelecek nesillerimizin istikbali, yaşam geleceğimizin ele ge­çirilemeyen, geçirilemeyecek son kalesidir.

 Malazgirt Zaferimiz vatan bellediğimiz bu toprakların can suyu, 30 Ağustos Zaferimiz devletimizin kuruluş harcıdır. (Önce Vatan Gazetesi-30 Ağustos 2018)

 Atilla Çilingir

www.atillacilingir.com

 

Paylaş:

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

‘Obezite, psikolojiyi olumsuz etkiliyor’

Sağlık Yayın: 05.05.2024 00:48
İhlas Haber Ajansı
‘Obezite, psikolojiyi olumsuz etkiliyor’

Obez kişilerin psikolojik ve ruhsal huzur açısından risk altında olduklarını belirten Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Recep Aktimur, “Birçok hastamız bu dönemlerde kilo almakta ve yaşanılan sorunlar nedeniyle kilo verememektedir. Bu kişilerde ilerleyen dönemde obezite ve psikolojik sorunlar iç içe geçmekte ve birçok hastamızda iş ve sosyal yaşamda ciddi bozulmalar görülmektedir” dedi.

Liv Hospital Samsun Genel Cerrahi Kliniği’nden Prof. Dr. Recep Aktimur, obezitenin psikolojiyi olumsuz etkilediğine dikkat çekti. Kendi deneyimlerini aktaran Prof. Dr. Aktimur, “Bizim kendi deneyimlerimizde gördüğümüz, kişilerin psikolojik olarak kendilerini boşlukta hissettikleri zamanlarda kilo almaya eğilimli olduğudur. Birçok hastamız bu dönemlerde kilo almakta ve yaşanılan sorunlar nedeniyle kilo verememektedir. Bu kişilerde ilerleyen dönemde obezite ve psikolojik sorunlar iç içe geçmekte ve birçok hastamızda iş ve sosyal yaşamda ciddi bozulmalar görülmektedir” diye konuştu.

“Obez kişiler psikolojik ve ruhsal huzur açısından risk altında”

Obez kişilerin psikolojik ve ruhsal huzur açısından risk altında olduklarını dile getiren Prof. Dr. Aktimur, “Obez bireylerde sosyal izolasyon oluşur ve bu durum obezitenin geri dönüşümsüz hale gelmesine yol açar. Obez bireyler hem fiziksel olarak hem de çok yüksek oranda görülen depresyon nedeniyle günlük işlerini yapmakta zorlanırlar, çabuk yorulurlar, kişisel bakımlarını yapmak bile onlar için çok zorlaşır. Diğer yandan obeziteye bağlı gelişen kronik hastalıklar, bireyleri bir çıkmaza sürükler ve birçok insan bu kısır döngü içinde kendine güvenini kaybeder” şeklinde konuştu.

“Obezite ameliyatı olduktan sonra psikolojik durum”

Obezite ameliyatlarından sonra kilo verme sürecinin başladığını ve uzun süre devam ettiğini belirten Prof. Dr. Aktimur, şu bilgileri paylaştı:

“Ameliyat edilen hastaların çoğunda obezite nedeniyle gelişen depresyon bulunduğundan ameliyat sonrasında kilo verme sürecinde hızlıca depresyonun gerileyeceği düşünülse de, durum her zaman bu şekilde seyretmeyebilir. Bu dönemde kilo veriyor olmanın oluşturacağı pozitif etki, ameliyat sonrası dönemde aslında önceden bir nevi tedavi yerine geçen yemek yeme alışkanlıklarının değişmesi ile negatif yönde etkilenebilir. Bu yüzden ameliyat için uygulanacak prosedürün yemek yeme konforunu çok bozmayacak şekilde seçilmesi ve hastalara cerrahi tarafından geniş destek verilmesi çok önemlidir. Biz kendi hastalarımızda uyguladığımız ‘Hızlandırılmış iyileşme protokolleri’ ile hasta konforunu artırarak, ‘liberal beslenme önerileri’ ile hastalarımızın bu süreci daha rahat geçirmesini sağlayarak ve onlara her an kendilerini koruyan ve sarmalayan bir aile içinde olduklarını göstererek bu dönemi çok daha rahat atlatmaktayız. Bu yaklaşım ile hastalarımızda ameliyat sonrası dönemde çok daha az depresyon gözlemlemekte ve mutluluk düzeyinin arttığını deneyim etmekteyiz.”

“En iyi psikolojik destek, hastaların uzman hekime rahat ulaşabilmesidir”

Doktora ulaşmanın hasta tarafından önemine değinen Prof. Dr. Aktimur, “Biz kendi protokolümüzde uyguladığımız ve çok başarılı sonuçlar elde ettiğimiz şekilde en iyi psikolojik desteğin, hastaların kendilerini ameliyat eden cerraha çok rahat ulaşabilmeleri olduğunun farkındayız. Doktorları ile olan sıkı ve pozitif bağlantıyı önceden ameliyat ettiğimiz hastalarımızla aralarında kurduğumuz aktif sosyal portallarla desteklemekteyiz” ifadelerini kullandı.